Bugünkü yazımda, siz değerli okuyucularımla çok güncel bir konuyu paylaşmak istiyorum. Saygıdeğer Cumhurbaşkanımızın, Başbakanımızın, Bakanlarımızın, Ak Parti Genel Merkezindeki üst düzey hukukçu yöneticilerin, özellikle, Burhan Kuzu, Bekir Bozdağ, Abdulhamit Gül, Mustafa Şentop, Ahmet İyimaya gibi önemli isimlerin, muhtelif vesilelerle medyada yer alan beyanlarını dikkate alarak bu yazımızı hazırladık. Özel görüşme ve toplantı içeriklerine, medyada yer almayan konulara hiç girmedik. Medyada yer alan kısmıyla, Başkanlık sistemi kavramı ile tanımlanmak istenen ve kimsenin mantıklı bir şekilde itiraz edemeyeceği en temel ilkeleri, şimdi tek tek sayalım ve muğlak noktaları aydınlatalım. Evet, Başkan Yürütmenin başıdır, Cumhurbaşkanı olarak anılmasında bir sakınca yoktur. Bu unvanı tanımlayacak olan kelime önemli değildir. Önemli olan, kullanılan kelimenin temsil ettiği kavram ve bu kavramın içeriğidir. Buradaki en önemli husus, ister Başkan isterse Cumhurbaşkanı olarak anılsın, kendisinin Yürütmenin başı olması ve eğer bir Parti ile ilişkisi varsa, bu ilişkinin sonlandırılması gibi bir zorunluluğun olmamasıdır. Yürütmeyi temsil eden Başkan, halk tarafından seçilir. Aynı Başkan, her seferinde beş yıllık süre için olmak üzere, iki defa üst üste seçilebilir. Yasamayı temsil eden Parlamento, halk tarafından seçilen Milletvekillerinden oluşur. Yürütmeyi temsil eden Başkanlık ile Yasamayı temsil eden Parlamento birbirinden tamamen ayrıdır. Üstelik, Başkanlık Kurumu ile Parlamento birbirine karşı tam bağımsızdır. Parlamento, Başkanın görevine son veremez. Başkan Parlamentoyu feshedemez.Başkanın göreve başlaması ve görevini sürdürmesi için Parlamentonun güven oylamasına ihtiyacı yoktur. Parlamento, güvensizlik oyuyla Başkanı düşüremez. Yasamanın denetim gücü, bu kurumu temsil eden Parlamento Üyeleri, yani Milletvekilleri vasıtasıyla oluşturulur. Başkanlık sisteminde,iktidar olmak da iktidarı değiştirmek de, sadece halk oyuyla olur. Başkanlık sistemi;cebir,tehdit,şantaj, vekil transferi ve benzeri hukuk dışı ve gayri ahlaki yöntemlerle iktidar değişikliğine izin vermez.Siyasi istikrar ve güçlü iktidar, Başkanlık sisteminin doğal ve zorunlu sonucudur.Koalisyon olmaz. Her seçimde tek başına ve güçlü bir iktidar oluşur.Parlamenter sistemde ise, siyasi istikrar, sistemin doğal ve zorunlu sonucu olmayıp, sadece muhtemel sonuçlarından biridir. Parlamenter sistemde sandıktan daima tek başına iktidar çıkmayabilir, koalisyon da çıkabilir.Ülkemizde iki ihtimal de gerçekleşmiştir.29 Ekim 1923'ten bugüne geçen 93 sene içinde 65 hükümetimiz oldu.Hükümetlerin ortalama ömrü yaklaşık onyedibuçuk aydır.Başkanlık sistemi olsaydı,ülkemizde (görev süresi 4 yıla göre)24. Başkan görevde olurdu. Ama, Türkiye şimdiden 65. Başkana, yani şu anda Başbakana ulaşmış durumdadır. Halbuki, gerçekten Başkanlık sistemi 1923’den beri uygulanmakta olsaydı, 65. Başkanın veya Başbakanın 2183 yılında göreve gelmesi gerekirdi. Değerli okuyucularım, en yetkili ağızlardan ifade edilerek, ulusal medya ve basın gündemlerinde yukarıdaki şekilde yer almış olan muhtelif  beyanları böylece özetledikten sonra, şunları da özellikle belirtmek istiyorum. Takdir edersiniz ki, konu sadece bir Başkanlık sistemi değildir. Aynı zamanda, yeni bir siyasi partiler yasası, yeni bir seçim yasası gündeme gelecektir. Bu kapsamda, gerekirse “daraltılmış bölge” veya “dar bölge” kavramlarına göre, ülkemizdeki seçim bölgelerinin yeniden değerlendirilmesi, belki seçim barajının kısmen veya tamamen kaldırılması gibi, son derece önemli konular da, aynı şekilde toplumun ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin ilgi alanında çoktan yerini almıştır. Aslında, Yüce Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) dönemi de dahil olmak üzere, o zamandan beri İslam toplumlarının yönetimlerine bakıyoruz, hatta binlerce yıllık Türk tarihindeki Kaan ve Hakanlardan bu yana bildiğimiz tüm yönetim süreçlerine bakıyoruz ve hep Başkanlık sisteminin muhtelif versiyonlarını görüyoruz. Yıllardan beri Belediyelerimiz bile Başkanlık ile yönetilmiyor mu. Anne, baba ve çocuklardan oluşan en küçük bir çekirdek aile modeli bile adeta Başkanlık usulüyle yönetilmiyor mu. En son sözü aile reisi söylemiyor mu. Son kararı Belediye Başkanı onaylamıyor mu. Eğer toplumsal gerçeklerimizi, tarihi geçmişimizdeki yönetim geleneklerimizi inkar etmeyeceksek, eninde sonunda Başkanlık sistemi Türkiye’de mutlaka bir şekilde yürürlüğe girecektir. Temennimiz, bu dönüşümün hakikaten en ideal, en uyumlu, en kolay şekilde, tüm toplumla mutabakat halinde ve daha fazla gecikmeden sancısız bir şekilde gerçekleşmesidir. Aksi halde, mevcut durumun belirsizliği ve içerdiği kabul edilemez çelişkiler, toplumsal çatlakları ve fay hatlarını derinleştirecek, yönetim sorunlarının birbirini tetiklemesi engellenemeyecektir. Şu anda, bu konuyla ilgili ülke gündemi, olumlu yönde, son derece aktif, dinamik ve kıpır kıpır bir hareketlilik içindedir. Son derece gerekli ve yerinde gördüğümüz bu önemli sürecin büyük bir dikkatle yönetilmekte olması da, milletimiz tarafından takdirle karşılanmaktadır. Beklenen dönüşümün en hayırlı sonuçlara vesile olmasını diliyoruz, çünkü vefakar milletimizin her şeyin en güzeline layık olduğunu düşünüyoruz.