Yaşadığımız zamanın kültürlerinden etkilendiğimizi kimse inkar edemez. Üçyüz yıldır bir keşmekeş içerisinde bulunuyor, kendi özümüzde taşıdığımız hakikate bir türlü ulaşamıyoruz.

Usul olmazsa vüsul olmaz!

Avrupa kültürüne yakın bir coğrafyada yaşıyor, orada bulunan milletlerle de farklı farklı ilişkiler kurarak hayatımızı sürdürüyoruz. Yahudi, Hıristiyan geleneğine yabancı değiliz. Savaşlarımız olduğu gibi kültür-medeniyet alışverişlerimiz de sürüp gidiyor.

Bilgi olarak Avrupa medeniyetini çözmekte pek başarılı olduğumuz söylenemez. Viyana bozgunundan bu yana bir türlü toparlanamadık. Dönüş geriye, hep geriye oldu. Her defasında kendimizi sorguladık, çözümler üretirken Avrupa medeniyetinin değişik forumlar alıp yola devam ettiğini ihmal ettik.

Avrupa niye ileride?

Maddi imkanları en verimli şekilde kullanma becerisini gösteren bu zihniyeti çözmek zorundayız.

Maddi ilerlemenin ilk evrelerinde oluşturulan alan disiplini meselesi, parçalara ayırma, daha sonra özel ihtisas alanları oluşturma prensibini yanlış kullandık. Böldük, parçaladık en ince ayrıntıları tahlil ettik ama bütünü görme becerisini bir türlü bulamadık.

Hayatı parçaladık!

İnsanı oluşturan temel özelliklerin kâmil insan modeli olarak korunması gerektiğini düşünemez olduk. Allah, ilk insanın fiziki yapısını toprak ve sudan var etmiş, canlılığı için de ona ruh vermiştir.

Peki ruh hakkında neler biliyoruz?

Sırrı aralamak için yüzlerce yıldır yapılan çalışmalar gönüle ferahlık verirken bilinmeyenlerin tasası insanı kaygılandırmaktadır.

Tevhit anlayışı bugün muhtaç olduğumuz en önemli fikir olarak önümüzde duruyor. Birlik ve bütüne götüren bu ilahi yol problemlerimizin de çözümüdür.

Fikrin ait olduğu yeri bilememek kadar cehalet olamaz. Yaşadığımız coğrafyanın oluşturduğu kültür ve medeniyeti değerlendirmek için İslam’ın aydınlığına muhtacız.

Millet olarak farklı tercihlerimiz oldu. Özellikle birinci dünya savaşı sonrası yaptığımız işlerin sonucu yavaş, yavaş da olsa ortaya çıkıyor. Batı değerlerinin Anadolu coğrafyasıyla uyuşmadığını görüyor, her defasında özümüzden yankılanan o sese kulak tıkıyoruz.

Niye böyle oluyor?

Sebepleri şöyle sıralamak istiyorum; bilgisizlik, boş arzular, basit duyguları ulvileştirmek, şüphecilik, hikmete sırt çevirmek, kibir, gelenekler, taklit, baskı-zorlama, servet, şeytanın aldatması, çıkar hesapları.


 

İmtihan zor!

Dinimizin dünyamız için olduğunu unutmayalım.

Farz, vacip, sünnet müstehab, mübah, haram, mekruh, müfsid kavramları ile şekillenen hayatımızı Allah’a kulluk potasında şekillendirerek mutluluğu bulabilir, saadete ulaşabiliriz.