Gündemlerden düşmeyen, yıllardan beri ülkemiz ekonomisinin yaşadığı kronik rahatsızlık enflasyondur. Mevcut enflasyon oranımızla, Dünya’da söz sahibi olan 196 ülke arasında sondan 18.sırada yer alıyoruz ve enflasyon oranımızın daha az olduğu ülkeler yalnızca Zimbabwe, Sudan, İran, Venezueala, Suriye,Nijerya gibi hem siyasi olarak karışık hem de ekonomisi az gelişmiş türden ülkelerdir.

***

Ağustos ayında ilan edilen haliyle yıllık enflasyon seviyemiz (TÜFE) %11,77. Bu oran 2018 yılındaki kur krizi zamanındaki enflasyona göre daha iyi olmakla birlikte, OECD ülkeleri arasında Arjantin’den sonraki en yüksek orandır. Dünya’nın birçok gelişmiş ülkesi için asıl sorun enflasyon oranının yüksek olması değil; aksine çok düşük olmasıdır. Sağlıklı bir ekonomide enflasyonun %2 ila 4 arasında olması hedeflenir.

***

Yüksek enflasyondan muzdarip ülkemizde, bu kronik rahatsızlığın sebep olduğu bir çok sorun mevcuttur. Bu yazıda ağırlıklı olarak enflasyonun yatırımcı, sanayici, girişimci ve iş adamları için olan etkilerine odaklanacağım.

***

Türkiye gibi sanayici, üretici sıfatını daha çok özel sektörün üstlendiği ülkelerde, ülkenin üretim hacmi, istihdamı, dış geliri (ihracatı) gibi ekonominin en önemli çarkları için yatırımcıların kritik bir rolü vardır. Yatırımcı, devlet tarafından sunulan teşvikler, uygun finansman imkanları, çözüm odaklı bürokrasi ve daha bir çok faktörle desteklenmek arzusundadır.

***

Devletimiz özellikle Anap ve Ak Parti dönemlerinde yatırımcılara oldukça önem vermiş, onların destekçisi olmuştur. Bu desteği koronavirüs salgını sürecinde de yakınen gözlemleme fırsatı bulduk. Yatırımcının şartelleri indirmemesi için, istihdamını devam ettirmesi için, yeni yatırım planları yapması için özellikle kamu bankaları aracılığıyla adeta kesenin ağzı açıldı. Bilhassa BDDK’nın ilan ettiği aktif rasyosunu tutturmak şart koşulduktan sonra kesenin ağzını açmak istemeyen bankalar da sürece dahil oldu ve tam bir finansman şenliği yaşandı.

***

Bununla birlikte, ucuz TL finansmanına hem yatırım-ticari hem de tüketici kredileri vasıtasıyla sahip olan tüketiciler, doğal olarak aşırı talep yarattılar ve enflasyonun yükselmesine sebep oldular. Pandemi dolayısıyla yaşanan üretim azalması, yüksek talep ile birleşince enflasyon kaçınılmaz son oldu. Üstüne bir de bir diğer kronik rahatsızlığımız dolarizasyon da yükselince, hammadde pahalandı ve bu durum da enflasyon artışını destekledi. Bu noktada ucuz TL finansmanının dolarizasyonu arttıran en önemli sebep olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim.

***

Görevlerinin arasında en önemlisi fiyat istikrarını sağlamak olan T.C. Merkez Bankası, TL bolluğunun bu denli zararlarını gözlemlediği için, faizde artışa gitmeksizin para musluklarını kısma kararı aldı. 2 ay önce finansman vermek için yatırımcının kapısını aşındıran finans kuruluşları, şu sıralar aşırı yüksek oranlar deklare ediyor ve adeta finansman için bana gelmeyin mesajı veriyorlar. Böylesi bir ortamda takdirinizdir, hiçbir iş adamı yatırım düşünmez ve risk almak istemez.

***

Üretim sektörünün içindeki yatırımcılar için bir diğer risk ise artan enflasyon oranlarının, işçilik, hammadde, yardımcı malzeme, genel giderler gibi bir çok maliyet kalemine sirayet edecek olmasıdır. Yükselecek maliyet kalemlerini finanse etmek ayrı bir sıkıntı, yükselen maliyeti fiyata yansıtmak ayrı bir sıkıntı olacaktır. Özellikle pandemi sürecinde iyice stokları şişen AB, Uzakdoğu ve Amerika pazarları yoğun rekabete sahne olacak ve fiyat artışlarını rahat yapmamıza engel teşkil edecektir.

***

Yeni yatırım olmazsa, büyüme sürekliliğini yitirir, istihdam azalır ve toplumsal refah önemli ölçüde zarar görür. Ülkemiz ekonomi yöneticilerinin enflasyon problemini çözmek için net ve kalıcı adımlar atması elzemdir, kritik önem arz eder. Aksi takdirde ilk paragrafta adınız zikrettiğim ülkeler ile benzer refah seviyesine razı oluruz. Herkese hayırlı kazançlar dilerim.