Geçen hafta insanın doğasında ne olduğunu bilimsel veriler ışığında değerlendirmiştim. Yazım ile ilgili yaptığım incelemelerde insanın doğasına tamamen iyi diyen bir iddianın (teorinin) olmaması ilgincime gitti. 

İnsanın doğası üzerine Mevlana güzel şiirlerinin birinde şunları söylemektedir:

İnsanı öğrendim.

Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu...

Sonra da her insanın içinde

İyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.

Bu satırlardan büyük mutasavvıf/şair Mevlana’nın  toplum ve insanın doğası ile ilgili düşüncesinin iki unsuru (iyi ve kötü) içerdiğini anlamaktayız.

Bu düşünceyi binlerce kilometre ötede farklı bir zaman diliminde Kızılderili bir bilge ise şu şekilde anlatmaktadır.

Beyaz ve siyah

Kızılderili reisi ve torunu kulübelerinin önünde oturmuşlar, az ötede birbirleriyle boğuşup duran iki kurt köpeğini izliyorlardı.

Köpeklerden biri beyaz, öteki siyahtı ve on iki yaşındaki çocuk kendisini bildiğinden bu yana o köpekler dedesinin kulübesi önünde boğuşup duruyorlardı. Dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu, yanından ayırmadığı iki kurt köpeğiydi bunlar. Çocuk kulübeyi korumak için bir köpeğin yeterli olduğunu düşünüyor, dedesinin neden ikinci köpeğe gereksinim duyduğunu ve renklerinin neden illa da siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyordu artık.

Torununun bu yöndeki sorusunu, yaşlı reis bilgece bir gülümsemeyle yanıtladı:

"Onlar benim için iki simgedir yavrum." dedi; "Biri iyiliğin, öteki kötülüğün simgesidir. Aynen bu köpekler gibi, iyilik ve kötülük de içimizde sürekli bir savaş içindedir. Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için sürekli yanımda tutarım onları."

Çocuk sözün burasına bir nokta koydu;

"Onların arasında bir savaş varsa, kazananı, kaybedeni de olmalı" dedi; yeniden sordu: "Dede, sence hangisi kazanıyor bu savaşı?"

Reis, şu yanıtı verdi:

"Ben, hangisini daha çok beslersem, savaşı o kazanır."

Kızılderili Bilge’nin son sözü dikkat çekicidir: İçinde hangi düşünce/duyguları beslersen onu büyütürsün. Bu iyilikte olabilir, kötülükte…

Bilgenin izahını anlamak için modern bilimin insanın doğasının ne olduğu dair şu yaklaşımları hatırlayalım.

Genetik ve çevre

İnsan genetik ve çevrenin ürünüdür. Ama cevaplaması zor soru ne kadarının genetik ne kadarının çevre kaynaklı olduğudur.

İnsan doğası izahta edilirken ilk olarak insanın doğasının “bencil, saldırgan ve anti sosyal olduğu” ileri sürülmektedir. Bu yaklaşımda modern genetik bilime dayandırılan açıklamalara rastlamak mümkündür. Bazı bozuk (mutasyona uğramış) genleri biyolojik organizmalarda sapmaya neden olduğu bilinmektedir. Fakat insanda kötülük geninin varlığı ile ilgili elimizde yeterli bir veri yoktur.

İkinci bir yaklaşım daha çevrecidir: “İnsan doğası toplumsaldır ve olumlu özellikler taşımaktadır.” Yani aile, okul gibi çevre insanı inşa etmektedir. Bu yaklaşımda çevrenin etkisine dikkat çekilmektedir. Benzer şekilde üçüncü bir açıklama ise insan doğası gereği boş, esnek ve tepkisel şeklindedir. Bunda da çevre daha yüksek bir sorumluluğa sahiptir.

Çevrenin etkisinin çok önemli olduğu düşünüldüğünde aile ve okula önemli bir sorumluk düşmektedir. Bu durumda eğitimin asıl hedefi, itaat eden, kendisine biçilen rollere düşünmeden bürünen değil, kendi ayakları üzerinde durabilen, sorgulayan, özgür ve özerk zihinli bireyler yetiştirmek olmalıdır.

Son söz: Büyüttüğün canavarsa seni yemesinden şikâyet etmemelisin.