İLK ADIMLARIN SIZISI

       Zamanının perdelerini şöyle aralıyor önüme açılan dünü dair olanları kelimelerle şekillendiriyorum. Yazar için farklı biran, uçup duran imgelerin harflerle anlam bulması sırrın sırrı.

        İlahiyat fakültesinin çizilmiş ders programını az bulup da kendimce farklı alanları kapsayan okuma çabalarıyla cebelleştiğim zamanlar. Okumanın insanı buralara getireceğini o vakit hiç kimse söylememiş okumanın ulaşılan boyutlarının kimsesizlik olduğunu fısıldamamıştı.

      Konya’daki ilahiyat fakültesi Meram yeni yol  üzerinde çok katlı bir binaydı. Rektör Halil Cin’in evi, cami, arkada meslek yüksek okulu, fen-edebiyat fakülte binalarıyla ilk anda değişik bir atmosfer oluştururdu.1984’lü yılların sonunda Konya’daydım. Eylül ayında kayıt yaptırdığım ilahiyat fakültesini bitirdiğimde her şeyh nasıl olup da bu kadar değişmişti.

       İlahiyat fakültesinin öğrencileri çok değişik yaş gruplarından oluşuyordu. Çocuklarıyla fakülteye gelen cami imamı arkadaşlarla kantinde sohbet eder yıllarca kaldıkları sıradan dersleri geçememelerine hayret ederdim. İlahiyat programına muhatap olanlar için ironik olgular vardı kimisi hiçbir şey anlamıyor çok azı da dersleri kafi görmüyordu.

        Dünyevileşmeyi orada müşahede ettim.

        Okuduğum kitapların beni sürüklediği dünyalardan yaşadığım zamanlara gelemem hayli zor oldu. Türkiye’de mi yaşıyordum yoksa peygamberlerin yaşadığı zamanlarda mı ya da yaratılış öncesinin kadim bilgilerin cevelan ettiği heyula denilen âlemde mi?

        Fazla abartmışım!

        Geçen yirmi beş yıl sonra anladığım bu hakikatin bedeli ağır oldu ama iyi de oldu!Beni çok fena çarptı!

       Loş ışıkların pencerelerden içeri süzüldüğü okul kantininde oturduğum zamanlar, farklı gruplar, tarikat müntesipleri, particiler, muhalifçiler, ders için kendilerini hırpalayanlar, okulu sıçrama tahtası olarak görenler ve sefalet içinde fukaraca yaşayıp gidenleri gördüm. Saftirikler var mıydı? Olmaz mı.

        Konya’nın değişime ayak uydurduğu yıllardı, türbeye giden yol tek şeritti ve yol üzerinde İstanbul caddesine uzanan yollar daracıktı.Soğuktu, kardı benim gibi Maraş’tan gelenler için Konya sırlı dünyaların eşiğinde Mevla’nın, Şemsi Tebrizi nin yoluydu. Ağır bakımın karşısında tek katlı eve güz mevsiminde yerleşip birkaç adım ötedeki ilahiyata gidip gelmeye başladım olanlara hayret ettim.Ondan sonra ne mi oldu onu da yazacağım erenler!