Bayram tatiliyle birleşen sokağa çıkma kısıtlaması evlerimizde hepimizi farklı arayışlara itti. Sanırım bu süreçte şahsımı en fazla heyecanlandıran gelişme ise, BAYKAR tarafından TSK için geliştirilen Akıncı Tiha’nın belgeselini izlemek oldu.

                “Uçan Balık” diye de adlandırılan yüksek irtifa ve uzun dayanıklılık özelliklerine sahip bu insansız hava aracı İdlib ve Libya gazileri SİHA’larımızın daha gelişmiş ve ileri versiyonu konumunda.

                SİHA’lar alçak irtifa saldırı dronesi olarak dünya savaş literatüründe çoktan yeni bir sayfa açtı. SİHA’larımız, Rus askeri teknolojisinin en mühim unsurlarından olan alçak ve orta irtifa hava savuma sistemlerini İdlib ve Libya’da işe yaramaz hale getiren insan yapımı “ebabiller” durumunda.

Başta BAE denilen Anglo-Sakson siyasetinin taşeronu fitneci ve iflah olmaz Türkiye düşmanı ülkecik olmak üzere, çok sayıda devlet modern lejyoner Hafter’e büyük paralar dökerek umut bağladılar. Dünya petrol arzının %4’ünü karşılayan Libya seyrek nüfusu ve bakir rezervleriyle iştah kabartırken, Akdeniz’in tam ortasındaki stratejik konumu muazzam bir hinterland barındırmaktadır. Mussolini işgalinden yüz yıl sonra Libya’da ellerini kollarını sallayarak yeniden bir paylaşım ve dizayn planladılar. Kaddafi sonrası oluşan istikrarsız ortam ve ülkenin bir aşiretler mozayiği olmasını avantaj olarak gördüler. Bu haliyle sonu gelmez hırsıyla gözünü kan bürüyen Hafter sadık bir lejyoner olarak planlarını uygulayıcısı oldu.

Fakat Türkiye’nin yerinde ve zamanında müdahalesi hedeflerine ramak kala oyunu bozdu. Önce Deniz Yetki Anlaşması, ardından bu anlaşmanın ve Libya UMH’nin yardım çağrısı Türk askeri ve diplomatik gücünü Libya’da kurulan oyunu bozan ve yeniden kuran bir güç olarak merkeze yerleştirdi. Türk donanmasına ait fırkateynlerin başkent Trablus’un güvenliğini ve lojistik desteğini esas alan konuşlanışı sahillerin kontrolünü sağlarken, başta MİT ve diğer askeri-teknik personelin desteğindeki Libya ordusu kara üzerindeki saldırıyı önce püskürttü, ardından cephe taarruzu ile Hafter’i hızla geriletmeye başladı.

Libya’da, aşiretlerin güce göre çok rahat taraf değiştirebildiği bir yapı olması, bu süreçte Hafter güçlerinde çok hızlı bir merkezkaç oluşmasını sağlamaktadır. Rus paralı askerleri Wagnerler verdikleri kayıplar sonrası ülkeyi şimdiden terk etmeye başladılar bile. Moskova diplomasisinin Rus savaş uçaklarını bölgeye göndereceği bilgisini el altından yayması bile bu durumu tersine çeviremeyecektir. Putin’in bu blöfü kuvveden fiile çıkarması kendi deyimleriyle “Rus Ruleti” oynamaktan ileri gitmez. Suriye’de bile durumu nazikleşen Rusya’nın deniz aşırı bir ülkede Türkiye’yle sıcak çatışma riskini göze alarak hava harekâtı yapmaya kalkması, sonunun nasıl biteceği belli olmayan bir maceradan başkası olmaz. Hele Coronavirüs günlerinde ekonomisi zor günler geçirmekte olan Rusya bu maliyeti ne kadar göze alabilir, belli olmaz. Moskova’da derin çatlaklara ve tartışmalara sebebiyet vereceği su götürmez bir gerçektir.

Daha şimdiden darbeci Hafter güçlerinin askeri ekipman kayıplarının ekonomik karşılığının 80 milyon doları bulduğu haber kaynaklarında dile getiriliyor.  Bunun mimarının Türkiye ve özellikle SİHA’lar olması, Türk Hava kuvvetlerinin yerli imkânlarla hangi noktalara geldiğinin en bariz misâli durumunda. Başta Rus yapımı Pantsir hava savunma sistemleri olmak üzere Hafter’in ithal askeri gücünün tiftiğini attıran Türk Ebabilleri SİHA’lar ezici bir hava hakimiyeti kurmuş durumda. Psikolojik ve askeri üstünlüğü kaybeden kiralık lejyoner Hafter için bu yaz çok sıcak geçecek gibi. Görünen o ki, yaz bitmeden Hafter hem Libya hem de dünya gündeminden düşmüş olacak. Tabi bu arada BAE, Suudi Arabistan, Mısır, Fransa, Rusya gibi ona yatırım yapanlar bu zararlarının ve yenilgilerinin muhasebesini ve hesaplaşmalarını nasıl yaparlar, o da ayrı bir konu. Bu arada Libya bizim için neden bu kadar önem arz ediyor sorusunun cevabını müstakil bir yazıya havale edelim.

Artık bu noktada drone esaslı modern hava saldırı sistemlerinin Türkiye’nin yarınlarının belirleyicilerinden birisi olduğu gerçeği kesinleşmiş oluyor. Sınır savunmasını, sınır dışı kara-deniz-hava hinterlandının korunması esasına göre yeniden şekillendiren Türkiye için Doğu Akdeniz en az güney sınırları kadar stratejiktir. Hatta Türkiye’nin “Yumuşak Karnı” denilse mübalağa olmaz. Doğu Akdeniz’de bu stratejinin uygulamasında ise deniz ve hava teknik unsurlar belirleyici konumdadır.

Yıllardır deniz kuvvetlerini MİLGEM projesinin yerli üretim milli savaş gemileriyle iyice güçlendiren Türkiye, artık SİHA’lardan oluşan filolarıyla hava kuvvetlerinin gücüne güç katmıştır. Hem İdlib hem Libya SİHA’ların rüştünü ispat ettiği hakiki savaş alanları olmuştur. Daha şimdiden başta Ukrayna olmak üzere Türk SİHA’larını envanterine katan ve katmaya başlayan ülkelerin sayısı artmaya başlamıştır. Ukrayna’nın Rusya’ya karşı Kırım meselesinden dolayı Türkiye ile benzer siyaset güttüğünü hatırlarsak, Ukrayna için Türk SİHA’larının önemini daha iyi algılarız.

Şimdi SİHA’ların yanına ondan çok daha farklı ve özel becerilere sahip yeni hava gücü AKINCI TİHA’lar devreye giriyor. Test uçuşlarını tamamlayan ve kısa bir süre sonra TSK’nın envanterine girmesi beklenen bu uçan balıklar hava hakimiyetinde yepyeni başlangıçları da gerçekleştirecek gibi. Yaklaşık 5 ton gövde ağırlığı, 1,5 ton mühimmat taşıma kapasitesi ile SİHA’lara göre daha ağır bir hava saldırı dronesi olacak. SİHA yaklaşık 27.000 feet (yaklaşık 8 km.) yükseğe çıkarken, AKINCI’nın 40.000 feetle (yaklaşık 12 km.) yüksek irtifadan hedefleri vurma yeteneği SİHA’lara göre onları daha etkili kılıyor. Alçak ve orta irtifa hava savunma sistemlerinin menzillerine girmeden hedefe yönelme kapasiteleri AKINCI’nın askeri değerini daha da artıracak. Üzerine monte edilecek yerli SOM füzeleri vuruş kapasitesini ve tesir gücünü SİHA’ların çok daha üzerine çıkaracak. AKINCI’nın marifetlerini gireceği ilk sıcak çatışma bölgesinde sergilediğinde kapasitesinin boyutları daha da belirgin olacak.

Bütün bu muazzam gelişmelerin arkasındaki savunma sanayii kuruluşu BAYKAR ve onun teknik ekip lideri Selçuk BAYRAKTAR daha şimdiden Türk tarihine adını altın harflerle yazdırmış durumda. Bu çok kıymetli zekâmız Türkiye’nin teknik geleceğinin mimarlarından birisi durumunda. Kendisi gibi birbirinden değerli mühendis ve teknik ekibi ülkemizin göz bebeği konumunda. Fatih Sultan Mehmed’in topçuluk sanayisinde çığır açan buluşları (ağır muhasara topları, büyük meydan muharebesi topları ve havan topları) üzerinden 5 asırdan fazla bir zaman geçti. Böyle muazzam askeri teknik gelişmeleri gerçekleştiren beyinlere hasret kalmıştık. Çok sayıda kıymetli insanımızın ya imkân verilmemesinden ya da ayaklarına çelme takılması yüzünden projeleri ya yarım kaldı ya da akamete uğratıldı. Nuri Demirağlar, Vecihi Hürkuşlar, Prof. Dr. Necmeddin Erbakanlar bunlardan sadece birkaçı.

Selçuk Bayraktar ve ekibi de maalesef aynı gayrı millî unsurların hedefi olmaya devam ediyor. SİHA’lar ve yerli silahlarımız ülke düşmanlarını perişan ettikçe içerideki uzantılarının barış ve demokrasi çığlıkları ayyuka çıkıyor. Katledilen masum siviller için kılları kıpırdamayan vicdanı ölmüş şahsiyetler, vahşi katiller için çırpınıp duruyorlar. Her ne kadar Türk kimliği altında dolaşsalar da milletin derin hisleri bu gibi şahısların Osmanlı döneminden kalma derin azınlıklar olduğunu ve gayrı-Türk kimliklerini basiret ve ferasetiyle idrâk etmekte zorlanmıyor. Çünkü çok iyi biliyoruz ki, devletinin ve milletinin başarılarıyla gurur duymayan, kelime oyunlarıyla bu başarıları itibarsızlaştırmaya çalışanlar bu toprakların hakiki çocuğu değildirler.

 Ülkemizin gelişmesi ve ilerlemesi yolunda karınca boyu dahi olsa emek harcayan, ter döken her bir ferdi bu millet her daim minnet duygularıyla anmaya devam edecektir.

Selçuk BAYRAKTAR ve çok kıymetli ekibini cân-ı gönülden tebrik eder, başarılarının devamı dileklerimle şükranlarımı sunarım.

Selâm hidayete tabi olanlara olsun.

İbrahim KANADIKIRIK