Kerb; Osmanlıca gam, tasa, keder, endişe anlamlarına geliyor. Kerbü Bela; kederli, üzüntülü, tasalı bela ve musibet anlamında kullanılmıştır. Sevgili Peygamberimiz Hz.Muhammed Mustafa'nın "Cennet reyhanım" dediği torun Hz.Hüseyin Efendimizle birlikte Ehl-i Beyt'ten 70 kişinin Kerbela'da şehid edildiği hadisenin adıdır, Kerbübela.
 Muharrem ayındayız. Hicri takvimimiz, yeni bir yıla girdiğimizi söylüyor. Bizim inancımızda ibadet hayatımız hicri takvime göre düzenlenmiştir. Orucumuz, bayramımız, haccımız, zekatımız hicri takvime göre tayin edilir. Bu bakımdan hicri takvim bizim için çok önemlidir. Sevgili Peygamberimiz Ramazan ayından sonra içinde birçok hadiseyi barındıran Muharrem ayının önemine işaret buyurmuşlardır. Muharrem ayı, tarihi birçok hadiseye beşiklik etmiş bir ay olmakla birlikte, 10 Muharrem günü yani 10 Ekim 680 tarihinde vuku bulan o elim hadise de, yine Muharrem ayındadır. İslam ümmetinin omuzlarında ağır bir yük, bir yüz karası ve büyük bir mahcubiyettir, Kerbela vakası.
 Her yıl Efendimiz'in (sav) Mekke'den Medine'ye hicretinin konuşulduğu, yeni bir başlangıcın yapılabilmesi için zihinlerin tazelendiği, aşk ve muhabbetle yeni bir seneye başlama heyecanının yaşandığı Muharrem ayının hemen başında, 10 Muharrem'de, çok utanç verici bir hadisenin yaşanmış olması; İslam ümmetinde derin hayal kırıklıklarının, ihtilafların, kin ve nefret tohumlarının atıldığı bir tarih olmuştur. Oysa Efendimiz, Mekke'nin müşrik düzeninden Medine-i Münevvere'nin şefkatli, merhametli kucağına sığınmış ve ümmetin birliğini orada tesis etmiş. Sevmenin, sevilmenin, fedakarlığın, diğergamlığın, cesaretin, kafirlere karşı onurlu, müminlere karşı ise şefkatli ve merhametli olmanın prensiplerini orada ashabına öğretmişken. Efendimiz'i takip eden yıllarda daha 50 yıl geçmeden Ümmet-i Muhammed'in dışarıdan bir saldırı ile değil de, içerden büyük bir fitne ile sarsılması ve Kainatın Efendisi'nin torunlarının yine Müslümanlarca katledilmeleri, büyük bir felakete yol açmıştır.
 Selef-i Salihin, 10 Muharrem günü vuku bulan bu elim hadiseden ibret almak için, yeniden birlik ve beraberliği sağlamak adına, yine Muharrem ayında vuku bulduğu rivayet edilen Nuh Tufanı sonrası Nuh (as)'ın gemide bulunan erzakı kazanlarda pişirerek ashabına dağıtmasının sembolik bir tekrarı olan AŞURE geleneğini yerleştirmiş ve bu elim acıyı unutturarak, birliği ve beraberliği bozacak her türlü fitneden uzak durarak, geleceğe emin adımlarla yürümeyi arzu etmişlerdir. Ne hikmettir ki bugün hem Alevi kardeşlerimiz, hem de Sünni kardeşlerimiz aşure geleneğini yaygın bir biçimde yaşattıkları halde, ŞİA ve Ehl-i Sünnet arasındaki ayrılık ve fitne unutulacağına, külleneceğine, batılıların özel gayretleri, Müslümanların da cahillik ve ihanetleriyle her gün biraz daha büyümekte ve savaş sinyalleri vermektedir. Hatta şu anda Suriye'de, Yemen'de, Irak ve Körfez ülkelerinde bir mezhep savaşı yürütülmektedir. Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün iyi niyet girişimlerine rağmen İran'ın fitneye körükle yaklaşması, emperyalist kuşatmalar karşısında Türkiye'nin uzattığı dostluk elini geri çevirmesi, Kerbela fitnesinin hala zihinlerde devam ettiğini göstermektedir. Bizler, Ehl-i Sünnet olarak Alevi kardeşlerimize bütün dünyayı şahit tutarak deriz ki: Peygamberimiz'in torunlarını katleden katilleri en az sizin kadar tel'in ediyor, lanetliyoruz. Lakin kan, kanla yıkanmaz. Kan, su ile yıkanır. Bu fitneyi kıyamete kadar taşımanın ne Aleviler'e ne Sünniler'e bir faydası yoktur. Ehl-i küfür saldırılarını alenen ve aşikar bu kadar artırdığı bir çağda Müslümanlar, hala 1400 yıl önce vuku bulmuş bir alçak saldırıyı bahane ederek birbirlerini doğramalarının makul bir izahını asla yapamazlar.
 Gün, kardeşlik günüdür. Acılarımızı içimize gömerek, fitne ateşini söndürerek, haçlıların içimize soktukları yeni kerbü belalara göğüs gererek, üzerinde bulunduğumuz bu son Osmanlı toprağında dimdik ayakta durarak, tüm Müslüman milletlerin kıyamına rehberlik etme günüdür. Unutmayın, Allah'ın bu en son, en mütekamil, en mükemmel dinini kıyamete kadar yaşama ve yaşatma sorumluluğu omuzlarımızdadır. 
 Saçaklızade Vakfı, 14 Ekim 2016 Cuma günü Cuma namazı çıkışında Çarşıbaşı ve Abdulhamidhan Cami'lerinde Aşure pişirip halkımıza dağıtmak suretiyle iyi günde kötü günde bir ve beraber olmamız gerektiğini halkımıza bir daha ilan edecektir. Bütün Alevi ve Sünni kardeşlerimiz davetlidir. Saçaklızade demişken, Saçaklızade Vakfı'nın Çarşıbaşı'ndaki genel merkezini gördünüz mü bilmiyorum ama, 1993 yılında kurulan 23 yıllık bir vakfın genel merkezinin 70 m²'lik bir yarım daireden ibaret olduğu, bu kadar zengin faaliyet alanı bulunan bir vakfın genel merkezine harcayacağı imkanlarını farzdan önce farz var diyerek fakirlere, öğrencilere, eğitime, muhacirlere ayırması, size bir şeyler anlatıyor inşallah.
 Son zamanlarda bazı tetikçilerin Saçaklızade'nin duvarını kirletmeye çalışmış olmaları sizi üzmesin. Efendimiz'in açtığı yolda, gerçekleştirdiğimiz bu büyük yürüyüş, bütün engellemelere rağmen devam edecektir. Bu şehrin aziz evlatlarına 23 yıldır sizlerin fedakar katkılarınızla hizmet ediyoruz, etmeye de devam edeceğiz inşallah. 
 Rabbim, Kerbü Beladan gerekli dersleri çıkararak, büyük yürüyüşümüzü gerçekleştirebilmeyi, devlet ve millet olarak 2023 hedeflerine emin adımlarla yürüyebilmeyi nasip etsin.
Kalın sağlıcakla.