7 Haziran seçimlerinden sonra sanki görünmez bir el devreye girdi ve ülkedeki huzur ortamı derinden sarsıldı. Sanki deprem olmuştu da biz fark etmemiştik.
 
Bu gerginlik 1 Kasım seçimleri sonrasında azalacağı yerde daha da arttı. Dağdaki cani sürüsü şehre inmişti. Güvenlik kuvvetlerimize karşı güya ‘sokak savaşı’ yapmaya kalktılar. Bombalar, tuzaklar, hendekler, etekler vs kahbeliğin her türlüsünü denediler. Hala da vaz geçmiş değiller.
 
Biz iğneyle kuyu kazma misali vatanımıza kastetmiş bölücü hainlerle uğraşırken ses başka bir yerden geldi. Almanya, İstiklal Caddesindeki terör eylemi öncesinde Türkiye’deki (İstanbul) okul ve konsolosluğunu ‘güvenlik/saldırı gerekçesiyle’ kapattığını açıkladı. Akabinde de o menfur saldırı oldu.
 
Yetmedi İsrail vatandaşlarına Türkiye’yi terk edin çağrısı yaptı. Arkasından Amerika Birleşik Devletleri Türkiye’de ‘hava üstlerinde bulunan asker ailelerinin Türkiye’yi terk etmesini’ istedi.
 
Mesele şudur budur biz bilemeyiz. Onlar ‘olası risklere karşı’ diyor, Türkiye’nin IŞİD’e karşı yürüttüğü terörle mücadeleyi destekliyoruz diyorlar. Tabii aynı desteği PKK/PYD işinde göremiyoruz.
 
Anlaşılıyor ki Türkiye gene birilerini rahatsız etmektedir. Türkiye’ye savaş meydanlarında yaptıramadıklarını terörle yaptırmak istiyorlar. Yani bizi DİZ ÇÖKMEYE zorluyorlar.
 
Daha dün; can ciğer, kuzu sarması görüntüsü verdikleri hükümete, bugün en yüksek perdeden ok atıyorlar. Anlaşılan harç bitti yapı paydos demeye getiriyorlar. Sayın Cumhurbaşkanının üzerinden Türkiye’nin burnunu çırpmak istiyorlar.
 
Bizim kendi içimizdeki siyasetimiz, rekabetimiz başka bir şeydir. Ancak söz konusu olan; vatan, millet ve devletin bekası ise, bütün siyasetler tek olur bizde. Hiçbir çatlak ses çıkmaz.
Zor bir süreçten geçtiğimizi kabul etmek gerekir. Ancak ülkemiz bu günleri de atlatacaktır. Yalnız ferasetli ve dirayetli olmak gerekir. Özellikle terör şebekelerine karşı yapılan operasyonlar nereye kadar giderse gitsin hız kesmeden son hainin kökü kurutuluncaya kadar devem etmelidir.
 
Sorunlarımızı akıl ve izanla çözelim. Kısa vadeli, al ver hesabına dayalı, hamasi siyasetin bizi getirdiği yer malumdur.
 
Son söz: ‘Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak,
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.”