Akıl, derin kuyulardan gelen sessiz çığlıklarda
Kalp, yitirilen umutlara vurulan kilitleri kırabilmenin telaşında
Umutlar, üzerine gökten tane tane dökülen beyaz pamukların seyrinde
Gönül, hazan türkülerinin mırıldanmasında
Mevsimlerden kış, aylardan Ocak
Naçizane ben yine özgürlüğün kalem tutuşunda…
Her gün kader defterinin sayfalarını çevirip okuyorum,
Kanaviçe işler gibi, ilmek ilmek gözden geçiriyorum
Yaşadıklarımı ve yaşayabileceklerimi…
Etrafa bakıyorum göz ucuyla kimseyi ürkütmeden
Herkes hayat döngüsünün ona yaşattığı telaşta
Ve hayatın kendine yaşattığını,
Sevdiği dostlara sunacağı minnet dizgisinden harf eksiltmenin düşünde.
Kime ne söyleyeyim ne anlatayım ki…
Konuşsam kulakları sağır olur duymaz,
Açtıkları yaraları göstersem, gözleri kör olur görmez.
Sen konuş ben dinleyeyim desem yaptıklarından olsa gerek dilleri lâl olur
Ben her şeyi, herkesi Allaha havale ettim.
Gün gelirde adalet yerini bulursa!
Olur, yaraların yeri gökkuşağı altında bir cennet bahçesi
Zaten havada bir garip,
Bir kar, bir sis sonrasında bir damla yağmur!
Anlayamıyorum ki anlatabileyim…
Varsın güç olacağına geç olsun diye yürek tüketmişim,
Dert çekmeyince bal yenmezmiş deyip dalmışım yaşam denizine
Rüyalar en büyük kaçış olmuş pembe düşlerin çizgisinde
Gerçeğe varışın; Sabır ya sabır, zikir çekişinde...
Dilde şarkılar tekrar eder olmuş;
Hadi yüreğim ha gayret, Hele sıkı dur hele sabret.
Başını eyme dik tut. Bu bir rüyaydı farz et …”