Mavi Marmara Gemisi'nde Gazze'ye yardım götüren yolculardan biri olan Kahramanmaraş'lı Nuri Yıldız, bu zorlu süreci gazetemize anlattı. Yıldız, Adaletin hakim olması, zulmün kalkması için mücadele edildiğine işaret ederek, bir saniye bile zalimlere boyun eğmediklerini söyledi.



 
Gazze'ye yardım götüren Mavi Marmara Gemisi yolcularından Eğitimci-Yazar Nuri Yıldız, yolculuğun en özel anlarını Manşet Gazetesi Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Mücahit Dalkara'ya anlattı. Mavi Marmara ruhunu anlatırken duygulanan Yıldız, Mavi Marmara'nın yola çıkma hikayesinden İsrail askerlerine nasıl esir düştüklerine kadar nefes nefese okuyacağınız, ölümü cesurca bekleyen bu insanların yaşadığı anıları, cesaretlikleri, İsrail Ordusuna nasıl baş kaldırdıklarını ve ölümle burun buruna kalınmış yaşanmışlıkları Manşet Gazetesi'ne anlattı. Antalya Kepez Spor Salonu'ndan başlayan ve İsrail topraklarına kadar uzanan 587 cesur yolcunun yaşam hikayesi tüm dünyada nasıl bir etki uyandırdığı aşikardır. İşte bu macerayı bizzat yaşamış olan Kahramanmaraşlı Eğitimci-Yazar Nuri Yıldız zorlu süreci Manşet Gazetesi'ne şöyle anlattı:

Mavi Marmara'nın yola çıkma hikayesi nedir?
Biz ümmet şuuru içerisinde yaşamış büyümüş insanlarız. Amacımız hedefimiz bu yolda şekillenmiş. Biz bedir ashabının ruhunu yakalamaya çalışıyoruz. Biz hendek ahabının ruhunu yakalamaya çalışıyoruz. Uhud'da ki mü-min müslüman sahabenin ruhunu yakalamaya çalışıyoruz. Onların devamı ve takipçileriyiz. Allah resulünün hayatından sonra dünyaya peyderbey yayılan ve bir hayli büyüyen bir inancın bir inanç geleneği içinde olmaktan dolayı da gurur duyuyoruz. Ona uygun insanlar olmaya çalışıyoruz. O inanç yapısına uygun olan ve nesli devam ettiren insanlar olmaya çalışıyoruz. Mavi Marmara Gemisi'nde bulunma amacım bunları yerine getirebilmekti.

Mavi Marmara Gemisi'ne neden bindiniz? Böyle bir organizasyona nasıl karar verdiniz?
Çanakkale'de Osmanlı'nın son dönemlerinde yaklaşık 250 bin tane müslüman şehit oldu. Müslümanların bir kısmı yemenden gelmişti, bir kısmı doğu Türkistan'dan gelmişti, bir kısmı Bosna'dan gelmişti, bir kısmı Fas, Tunus, Cezayir, Libya, Somali'den gelenler dahi var. Azerbaycan, Irak, Suriye, Afganistan, Pakistan, Hindistan'dan gelenler var. Bizim dünyamız bizim inanç dünyamız Türkiye ile sınırlı değil. Türkiye Mısak-ı Milli sınırları denilen bir beldedir. Türkiye dediğimiz Anadolu dediğimiz topraklar Osmanlı Devleti'nin sadece bir ön bahçesidir. Oysa Osmanlı'nın bir kendi yayılmış topraklar vardı. Birde Osmanlı'nın nezdinden islama gönül vermiş toplumların bağlılığı vardı. Doğu Türkistan hiç bir zaman bizim toprağımız olmadı. Hindistan, Bangladeş, Somali hiçbir zaman bizim toprağımız olmadı. Endonezya bizim toprağımız olmadı ama Osmanlı'ya bu insanlarda gönülden yürekten bağlıydı. Bundan dolayı bizim gönül dünyamızın sırrı doğu Türkistan'dan, Endonezya'dan, Bangladeş'ten, Hindistan'dan, Afganistan'dan, Tacikistan'dan, Kazakistan'dan, Özbekistan'dan batıdan Bosna'dan Güney Afrika'nın Batı Afrika'nın uçlarına kadar olan belde bizim gönül dünyamızdır. Biz bu gönül dünyamıda ki insanlarla gönüldaş olduğumuzdan dolayı onların herhangibirinin ızdırabı, sorunu, problemi hepimizi ilgilendirir. Bizi manevi bağ ve Allah'a olan imanımız ayakta tutuyor.

İSRAİL'İN ZULMÜNE SESSİZ KALMADIK
Biz ümmet bilinci içinde olan insanlar olduğumuz için dünyanın herhangi bir beldesinde ırkçılık, milliyetçilik duygularını çok daha üzerinde almış insanlarız. Biz Misak-ı Milli sınırlarının içerisinde boğulup kalırsak Afrika'da ki aç kalan bir insan gün geldiği zaman bizden hesap soracak. Bizlere biz müslüman olduğumuz için bukadar zulme tabi tutuldukta siz nerdeydiniz diyecekler bize. Bu şuur bu anlayış ve bu kaygı bizi dünyanın her tarafından Çanakkale'ye gelen bir insan, müslüman, ümmet ferdinin anlayışına kaygısına iter. 1940 yıllarından bu yana Sultan Abdulhamit zamanında yahudiler bir bölgeyi parayla satın almak istemişler. Karşılığında da Abudlhamit, şu cevabı vermiş: “Biz orada kanlarımızı döktük atalarımızın kanı vardı. Biz orayı parayla satamayız orayı sadece bizden kan ile alırsınız.” Orası Kudüs ve müslümanların ilk kıble dergahı secdeye il yöneldikleri bir yerdir. Orası yahudilerin eline geçmemeli çünkü orası geçtiği zaman yahudiler orada ki müslüman ve hıristiyanlar zulüm edecektir. 1940'lı yıllardan sonra özellikle Avrupa'da birçok ilde yahudi örgütler kurarak Avrupa'da yahudileri öldürmeye başlamışlar. Yahudileri öldürürkende İsraile geçeceksiniz demişlerdir. Avrupa'da bulunan Filistinlileri öldürerek insanları İsrail'e doğru yönlendirmişlerdir. 1948 yılından bu yana İsrail orada müslüman öldürdü. Sadece müslüman öldürülmeside önemli değil insanda öldürülmüş olsaydı aynı kaykıyı duyardık. Öldürmeler ortamı bitiremedi dünyanın en büyük güçlerinden aldıkları destekle orada yıllardan bu yana ellerinde sapan taşı ile kendileriyle mücadele eden insanların sonunu da getirebilir. Orada ki yapılan zulme gönlümüzün razı olması imkansızdır. İnsan olarak oraya sorumsuz kalmak biz yakışmaz. Gidiş nedenimiz yıllardan beri İsrail'in orada ki yaptığı zulümdür. Yıllardan beri yaptığı abluka ile büyük bir katliam ve zulmün içerisinde.

Mavi Marmara Gemisi'nde Kahramanmaraş'tan kaç kişi vardı?
Mavi Marmara Gemisi'nde Kahramanmaraş'tan 5 kişi vardı. Bir tanede yurt dışından gelen Göksunlu bir arkadaşla birlikte toplamda 6 kişi olduk. 6 kişinin 4 tanesi erkekti 2 tanesi bayandı. Bayanın bir tanesi Bertiz Köyü'nden bir ablamızdı. Diğer ablamız ise bizimle birlikte yola çıktığında 3 aylık çocuğunu bırakmış olan bir kardeşimizdi. Diğer bir arkadaşımız çok güzel işleri olan bir kuyumcuydu. Bir arkadaşımız avukat idi. Türkoğlu'ndan ise ticaretle uğraşan bir arkadaşımız vardı.

Yolculuğa nereden başladınız, İsrail askerleri tarafından saldırı nasıl gerçekleşti, nerede saldırı yapıldı?
Bizim toplanma merkezimiz Antalya idi. Antalya'da 4 günlük bir süre geçirdik. Daha sonra merkez Kepez İlçesi'nde bize kapalı bir spor salonu ayarladılar. Kapalı spor salonunda yatıp kalktık. Spor salonunda yaklaşık olarak toplam bin kişi vardı. Kepez halkı orada bizimle çok güzel ilgilendi. Antalya'nın içerisinde Anadolu'dan bir halk var. Antalya'da kaldıktan 4 gün sonra gemiye bindik ve hedefimiz ilk önce mısır sularına doğru gitmekti. Mısır Gazze sularında toplam 15 tane gemi olacaktık ve orada gemilerden bir adacık oluşturacaktık. O adacıkta Gazze'ye 30 kilometre ötede tüm dünyanın gözlerini günlerce yada aylarca oradaki yolcuları değiştirerek orada uzun süre bir gündem oluşturamaya çalışacaktık. Biz bu hayali düşünürken öncesinde 4 günlük zor bir süreç geçirdik. Geminin içerisinde Afganistan'dan ve birçok ülkeden insanlar vardı. Her türlü yakın döğüş sanatlarını bilen vatandaşlar vardı. Bu arkadaşlarla birlikte geminin içerisinde bir organizasyon başladı. Organizasyonda yaş, boy, kilo, ebat durumuna göre geminin dışarıdan gelebilecek herhangibir gücü püskürtmek için bilek gücümüzü kullanacaktık. Elimizde silah, bıçak gibi hiçbir hazırlığımız yok. Gemiye binecek olan olursa vücut gücümüzü kullanarak onları gemiden dışarı atacağız. Yapacak başka hiçbir şeyimiz yok çünkü biz yardım derneğiyiz, Uluslararası bir yardımcıyız.

İNSAN ÖLDÜRMEK BİZE GÖRE DEĞİL
Bizim silah kullanmak insan öldürmek gibi bir derdimiz yok. En büyük amacımız ve hedefimiz insanı yaşamaktır. Bu şekilde vücut, kilo, boy, ağırlığa göre kendimize göre bir strateji ile gemiye çıkabilme ya da inebilme yerlerini düşünerek bu arkadaşlar organize halinde yerleri belirleyerek geminin içerisinde nöbet tutmaya başladı. Geminin çeşitli yerlerinde her gün 3'er kişilik gruplar halinde nöbet tutuluyordu. Kendimizi bu şekilde dışarıdan gelecek güçlere karşı hazırladık. Elimizde mevcut olan mutfak bıçaklarıylada gemiye halat atılırsa diye o halatları kesmeyi planlıyoruz. Ya da yukarıdanhelikopter inerse biz orada helikopterde ki insanların inememesi için bağırıp çağıracağız.

Gemide olanları kısa olarak, en çarpıcı bölümlerini bizimle paylaşabilirmisiniz?
İSRAİL ASKERLERİ BİZE SALDIRDI
Perşembe günü çıktığımız yolda pazar gününe kadar bir sıkıntı yaşanmadı. En son pazar günü öğleden sonra kaptanımız etrafımızda İsraillilerin deniz altını gördüğünü söyledi. Pazar günü öğleden sonra üzerimizde sürekli helikopterler uçmaya başladı. Biz anladıkki bunlar bize saldıracaklar. Bu arada da biz sürekli canlı yayın kanallarımızla dış dünyaya yayın yapıyoruz. En azından 25-30 kanal birden sürekli canlı yayın yapıyordu. Pazar günü öğleden sonra etrafımızda çoğaldıklarını anladığımız zaman biz yaptığımız yayınlarda İsrail'in etrafımız da olduğunu söylemeye başladık. Hepimiz biliyoruz ki İsrail bize saldıracak.Antalya'dan çıkmadan öncede İsrail bizi tehdit etti. Gelirseniz eğer sizi vururuz dedi. Biz o güne kadar yaklaşık 10 küsür tane gemiyi malzemeyle doldurduk. Gemilerin içerisinde inşaat malzemeleri, çocuk mamaları, ilaçlar var. Tüm bu malzemeler Gazze için gerekli malzemeler ve İsrail ablukadan dolayı Gazze'ye hiç bir ürünün girmesine izin vermiyor. Bu arada da sürekli olarak oradaki insanların binalarını başlarına yıkıyor. Yıkılan yerlerin tamiratı, bakımı yeni binaların oluşturulması için demir, çimento, kireç, briket gibi eşyalardan oluşan gemilerimiz var. Asıl önemlisi de gıda ve çocuklar için mamalar, çocuk bezleri, kadınların ihtiyaçları duyduğu erzaklar var. Bunları tüm dünya toparlamış ve bize emanet etmiş. Bizde onlara biz bunları sizin adınıza oradaki ihtiyaç sahiplerine ulaştıracağız diye söz vermişiz. Sırf İsrail bizi tehdit etti diye Antalya'dan geri dönemeyiz dedik. Birilerinin mutlaka o ablukayı kırması gerekiyordu.
 
BELKİDE ÖLECEKTİK!
Yaklaşık 500-600 kişi bu yola çıktık. Karşılığında belki de İsrail bizi yaralayacaktı, öldürecekti fakat biz bir karar verdik ve o emaneti bir şekilde oraya ulaştıracağız. Diğer bir düşüncemiz ise Pazartesi günü tüm dünyanın uyanık olduğu bir saatte bu belirlenen mısır Gazze karasularının kenarında bir yere ulaşmayı hedefledik. Pazartesi günü olsun ki tüm dünya ayakta olsun İsrail bize saldırırsa tüm dünya bunu görsün ya da müdahale edilsin. İsrail askerler üzerimizde ki helikopterlerle, gece boyunca bizi tehdit etti ve sürekli kaptanımıza geri dönün diyordu. Karşılığında ise kaptanımız şu cümleyi kullanıyordu: “Biz Uluslar arası sularda yolculuk yapan insanlarız. Bu yolculuğumuz sizi engelleyemez buna hakkınız yok” ülke sınırları olan yer 12 milim uzaklıkta ki yerlerdir o sınırlar içerisine girilmediği takdirde isteyen istediği yerde gezebilir. Şu anda Akdeniz'de dünyanın bir sürü savaş gemisi var kimse birbirine Bir şey söyleyemez çünkü orası açıktır ve tüm dünya savaş gemilerini oralara gönderebilir. Deniz herkesindir ama denizlerden faydalanmak en çok kıyısı olan devletlere aittir. Şu anda Akdeniz'e en fazla sınırı olan ülke Türkiye'dir.
 
EL BOMBALARI ATTILAR... HER YER KAN GÖLÜ...
Derken bu şekilde sabah oldu ve sabah namazına kalktık. Sabahleyin sabah 4 sıralarında Zodyaklarla yaklaşık 60-70 tane Zodyak geminin etrafında birikti ve geminin üzerine el bombaları, sis bombaları ve ses bombaları attılar. Bir anda birçok yer atılan bombalarla kan gölüne döndü. O anda 40'a yakın arkadaşımız yaralandı. Daha sonra gerçek mermilerle gemiye çıkmaya çalıştılar. Biz onların halatlarını kestik elimize ne geçirdiysek üzerlerine fırlatmaya çalıştık. Çöpte bulunan şişeler vardı onların kafalarına şişeleri attık. Gazze'de ki çocuklara hediye olarak götürdüğümüz sapanlar ve bilyeler vardı arkadaşlarımız da bunlardan ceplerine doldurarak geminin etrafına dağılan insanlara sapanlarla bu gelen Zodyakların üzerine sürekli bilye yağdırdı. Yaklaşık bir saat boyunca bu şekilde bunların gemiye binmesini engelledik. Bunun üzerine helikopterle iniş yapmaya başladılar. Onlara gemiye çıkmaya başladığı zaman biz namaz kılıyorduk ve başpiskopos bizimle birlikte namaz saflarına durdu. Piskopos kutsal kitabını açar ve orada kendince dualar okurdu. Bizimle birlikte sürekli Allah'ın huzuruna dururdu. Bizimle birlikte geminin içerisinde Arap asıllı Yahudi kadın milletvekili vardı. Geminin içerisinde O da bizimle beraberdi.
 
ZULME KARŞI TAVIR İÇİN...
Baş piskopos ve milletvekili kadın ile yaptığımız söyleyişi de onlar bize şunları söyledi: “Biz Müslüman’ız biz Allah’a inanıyoruz ve çocuklarımıza böyle bir dünya bırakmak istemiyoruz. Zulme karşı tavır için buradayım.” Aynı şekilde geminin içerisinde Kübalı komünist gençler vardı. Bunlarla yaptığımız söyleyişi de ise cevapları şu oldu: “Dünyanın herhangi bir bölgesinde bir problem varsa bir sorun, acı, zulüm varsa ve biz insan olarak ona müdahale etmiyorsak o zulüm sonunda bizi bulur.” Bu sözün söyleyen bir ateist idi. Bu sözleri duyduktan sonra kendime iyi ki buradayım dedim. Derken İsrail askerleri gemiye inmeye başladı. İlk etapta 6 tane asker gemiye indi. Bizim arkadaşlarımız bu 6 askeri yukarıdan aşağıya attı. Biz aşağıda müdahale ettik. 3 tanesi uyanıklık yaparak denize atladı diğerlerini de etkisiz hale getirdik. Silahları da bizim oldu ama biz bir karar aldık hiçbir askeri öldürmeyeceğimize dair. Biz orada herhangi bir insanı öldürdüğümüz zaman uluslar arası arenada haklı iken haksız duruma düşeriz. Bizden beklentileri de zaten o yöndeydi. Biz orada yaralanacağız ama yaralamayacağız. Biz orada öleceğiz ama öldürmeyeceğiz. Gemide kalan 3 İsrail askeri ise yanımızdaydı bu askerler korkularından hüngür hüngür ağlayarak altlarına yapmıştı.
 
İSRAİL GÜÇLÜ BİR ÜLKE DEĞİL...
Sonuç olarak İsrail güçlü bir ülke değil ama onları diğer ülkelerde ve bizim ülkemizde güçlü gösteren kalenşörler vardı. İsrail güçlü bir ülke değil sadece satın aldıkları insanlar sayesinde güçlüdür. İnsanları koruma altına alarak 2 saat boyunca direndik. Bu esnada bizim gemimizde bulunan vericilerle Türkiye’ye canlı yayınla bağlanıyorduk ve İsrail bunun farkında değildi. İsrail canlı yayında insan öldürdüğünün farkında değildi. Yaklaşık 1,5 saat boyunca İsrail bizi ateş altına tuttu. Ölen arkadaşların çoğunluğunun üzerinde en az 20’nin üzerinde mermi vardı. Her yaralı olan arkadaşımızın üzerinde de 8-10 tane mermi vardı. Sonunda yapacak bir şeyimiz kalmadığı için beyaz bayrağımızı sallamak zorunda kaldık. Mücadeleyi bıraktık. 1,5 saat sonra anons verildi herkes geri çekilerek geminin iç kısmına çekildi. 300’e yakın İsrail askerleri geminin içerisine indi. Bizler ise o anda içeride yaralılarımızla ilgilenmeye başladık. Gemide ise sadece 5 tane doktorumuz var. Doktorlarımız bayanlara kısa sürede ilk yardım teknikleri öğretti. Bayanların ise dışarı çıkmalarına müsaade etmedik sadece biz erkekler olarak İsrail ile mücadele verdik. Yaralılara da bayanla arkadaşlarımız mücadele ediyordu. Her ülkeden yaralı arkadaşımız vardı ama ölüm sadece Anadolu halkına uğradı. Biz beyaz bayrağı çektikten sonra 300 İsrail askeri ile arkadaşlar konuştu ve askerler bizim gemimizi İsrail'de bir limana çekti.
 
İsrail askerleri gemiye inip sizleri esir aldıktan sonra yaşananları anlatır mısınız?
İSRAİLE ESİR DÜŞTÜK...
Bizi yafa götürdüler ve hepimizin ellerine kelepçe taktılar. Tek tek hepimizi kamaraların içerisinden dışarı çağırdılar. Hep çıkana diz çöktürerek dilçiklerle eziyet ettiler. Herşey bittikten sonra bize işkence yapmaya başladılar. Taktıkları kelepçeler arkdaşlarımızın hepsinin ellerini kesti. İsrail gerçekten zalim bir toplumdur. Gazze'nin yada Kudüs'ün sahibi yahudiler olmamalıdır. Yahudiler orada oldukları müddetçe orada herkese zulüm edeceklerdir. Yaklaşık 6-7 saat boyunca bizi kamaralarda güneşin altında beklettiler. Helikopterleri ile deniz suyunu üzerimize yağdırmaya çalıştılar. Tüm görüntü ekipman ve kameralarımızı parçaladılar. Eşyalarımızı paramparça ettiler. Yaralılarımızın hepsine işkence yaptılar. Arkadaşlarımızın bir kısmı orada yaptıkları işkence esnasında öldü. Bizleri uzun süre aç ve susuz bıraktılar. Öğrencilerini karşımıza dizmişlerdi ve onlar bize sürekli küfür ve hakaret ediyordu. Her anımız yumruk ve tokat yiyerek geçti. Akşam olduğu zaman kurdukları kapalı çadırın içerisine aldılar bizi ve yaklaşık 6 masa vardı o masalarda ayrı ayrı bizi sorguya aldılar. Bizim ifadelerimizi aldılar. Fotoraflarımızı çektiler. Bizleri soydular ve ellerinde ki aletlerle heryerimizi aradılar. Tırnak ve parmak aralarımıza baktılar. Her birimizin sorgulanması 6 saat sürdü. Daha sonra bizi cezaevi mahkum arabalarıyla çok ağır şartlar altında içinde oturacak yeri olmayan teneke araçların içerisinde bizleri hunharca çok büyük bir cezaevine getirdiler. 3'er kişil gruplar halinde bizleri koğuşlara yerleştirdiler ama bizi hiç uyutmadılar. Tam uykuya dalacağımız anda anında bize yoğun enerjili ışıklar tutuyorlardı. Geceleri bizlere sayım yapıyorlardı. İşkence odaları vardı tek tek bizleri işkence odalarına götürmeye başladılar. Bizleri sadece yemek saatlerinde ortak bir alana alıyorlardı. Yemekten sonra bizleri tekrar koğuşlara götürüyorlardı.
 
KOCASI ELLERİNDE ÖLDÜ..
Bayanlarda bunların içerisindeydi. Arkadaşlarımızı içerisinden eş olarak gelenlerde vardı. Bir kadınının kocası kadının ellerinde öldü. Kadın eşinin kıyafetlerini tekrar Türkiye'ye getirdi. Oturduğumuz sandalye ve masalar Türk malıydı bize içirdikleri su Türk malıydı. Kullandıkları tüm eşyalar Türk malıydı. Türkiye'nin ticareti olmasa İsrail ayakta duracak durumda değil. İsrail ticaretin büyük bir kısmını Türkiye'den karşılamak zorunda. Türkiye'ye muhtaçlar ama zalimler bunu da kendileri anlayamıyor. Ceazevinde geçirdiğimiz 3'üncü günün sabahında bizleri kaldırdılar. Türkler hazırlansın gidiyorlar. Biz hazırlandık fakat diğer ülkelerden gelen insanlar bize ne olacak dedi. Biz hepimiz birlik olduk ve birileri bizi buradan çıkarmak istediği zaman hep birlikte çıkacağız diye anlaştık. Orada ortaya tavrımızı koyduk ve cezaevinde bir tek insan kalmayıncaya kadar biz dışarı çıkmıyoruz dedik. Direndik ve sonunda başardık. Hepimizi çıkardılar ve tüm ülkeden gelenleri Türkiye'ye göndermek üzere uçaklara bindirdiler. Sabah 7 gibi uçağa bindik gece 2'de uçağımız oradan havalandı. En son milletvekilleri geldi isimlerimizi saydı yaralı ve ölen arkadaşlarımızı tespit etti. Ölenlerin cenazeleri alındı. Yaralı olanlar konsolosluklara teslim edildi. Daha sonra gece 3 gibi İstanbul'a geldik. Biz insanlık adına oradaydık.
 
Peki, yola çıktığınızda bu yaşananları hayal ediyor muydunuz? Bu kadar yaşananlardan hangi sonucu çıkarabiliriz?
KORKMAMAYI ÖĞRENDİLER...
Herkesin bu konuda ki tarzı ve tavrı farklı olabilir ama Mavi Marmara Arap dünyasında ki kardeşlerimize direnmeyi öğretti. Belki bir çoğu şehit oldu ama en azından eski tepkisizliklerini üzerlerinden attılar. Ölüm uykusunu ölerek bitirdiler. Onların şu anda da başlarında zalim insanlar var ama onlar korkmamayı öğrendiler. Dünyanın birçok bölgesinde İsrail ülkesi ve siyonizmler ilgili Bir şey söyeleyemezler her yerde yasaktır ama bizim gemiden gelen arkadaşlarımız gemiden geldikten sonra bulundukları illerde medyada onların zalim olduğunu net bir şekilde anlattılar. Oysaki daha önceden böyle birşeye imkanları yoktu. İsrail kendi sonunu başlangıcını hatırladı. Bizim tek istediğimiz Gazze'ye olan ablukanın kalkaması ben Gazze'ye dilediğim kadar girmeliyim. Bizim amacımız ablukanın kalkması abluka kalkıncaya kadarda davalarımızı geri çekmeyceğiz. Davlarımızı kazandığımız zaman orada ki birçok komutana tutuklama kararı verilecek ve İsrail'in gemilerine el koyulacak. İsrail'in sadece özrü yetmeyecek ablukayı kaldırması gerekir.
 
Gemide kaç kişi hayatını kaybetti?
Gemide 9 tane arkadaş hayatını kaybetti Bir arkadaşımız da ağır yaralıydı. Aile Türkiye'ye geldiği zaman bu kişiyi evinde ki bir odada 4 yıl boyunca tıbbı cihazlarla teavi altına aldı ve arkadaşımız daha sonra şehit oldu.
 
Vurulabileceğinizi düşünmüş müydünüz?
Orada hepimizin yaşaması bir mucizeydi çünkü İsrail zulme ve katliamlara alışmış bir ülkedir. İsrail isteseydi tüm dünyanın gözünün önünde hepimizi öldürebilirdi. Tüm dünya müslümanları kardeştir ve tüm müslümanlar bütün insanlığın korunmasından sorumludur. Müslümanlar yer yüzünde adaletin hakim olması ve zulmün kalkması için mücadele etmek zorundadır.
RÖPORTAJ: MÜCAHİT DALKARA

Editör: Mahmut Beyaz