Bir kentin duvarları çok şey anlatır. Kerpiçtendir, betondandır, tuğladandır ama o sessiz duvarların bize anlatacağı çok şeyler vardı. Belki geçmişten belki yarınlardan söz edecekken, biz duvarların ruhunu, dokusunu ve kokusunu kaybettik. Öldürdük, ruhuna fatiha okuduk. Çünkü duvarlar şehrin, hayatımızın bir parçası. Kim bilir kimlere dair ne sırlar saklıyordur.

Madem her şehrin efsaneleri kadar bir rengi var, dokusu var, ne yazık ki günümüzde biz sürekli uyutulurken rüyalarımızı başkaları görüyordu. Yorumlardan uzak!

*

Bir kentin duvarları da konuşabilseydi... Ne meçhul cinayetlerin, ihanetlerin, pusuların ve de savaşların perde arkasını anlatacaktı bize... Yaşanılanların şahitleridir o duvarlar...

Uzaklarda bir yerde “Evimi başıma yıkıp giden ey” şarkısı çalıyor... Yanı başımızdaki Suriye’de, Irak’taki savaşlar yüzünden kaç bin insanın evini başına yıkıp gidenler bir yerlerde keyif çatıyor. Sayısını bilemediğimiz mülteciler bir kentin duvarları önünde kuru bir ekmekle oruç açıp iftar ediyor.

Ve sayısız ‘ah’ ediyor.

*

Şimdi öyle bir yerdeyiz ki. “Alnımda hep kavga duruyor” diyenler gibiyiz. Hepimiz kavgalıyız. Ya aşımızla, ya işimizle, ya cüzdanımızla. Ve vicdanı sorgulayan yok oysa. Her gün yeni bir şeyler daha duyuyor, okuyoruz...

İnsanın ne zamandan beri bu kadar acımasız olduğunun tarihini bilemiyoruz...

Herkes kendine ördüğü duvarların arkasına gizleniyor. Öyle bir gün geliyor ki herkes kapı duvar olabiliyor. Ve bin bir yüzünü saklayabiliyor...

*

Bir kentin duvarları keşke isyan edebilseydi.

Evimizin soğuk duvarları. Çoğu kez yüzünü bile görmediğimiz. Bir kentin duvarları keşke ağlayabilseydi. Duvarlara gerek yok, başkanları ağlıyor duvarların yerine. Ağlama duvarı her yerde oysa! Kimlerin gece yarılarında yüreğine hançer saplandığını. İçindeki yaraların her gece biraz daha büyüdüğünü. İhanetlerin sararmış yüzünü gösterebilseydi bizlere. Ve tüm şehir o duvarlara bakıp izleyebilseydi. Ağlayabilseydi gelip geçerken...

*

Ağladıkça bozkırlar yeşerecek diyenlere inat diyoruz ki, yeşermiyor. Camilerde (Şıh Turan) bile kurşunların, top mermilerinin izleri silinmiyor. Yani insanlar, minareye saplanmış top mermisi gölgesinde, biraz da canlarını hiçe sayarak namaz kılıyorlar.

Bir kentin duvarlarına hayallerini yazıp da bir köşeye çekilenler anlatabilseydi yaşadıklarının öykülerini.

Hayat hayaldir! Öyle imiş işte. Her geçen gün hayatın ne kadar hayal olduğunu anlıyoruz. Bir kentin duvarlarına resmini asıp giderek susmuştu işte. “İçime ateş koyup da giden ey” deyişindeki gibi her geçip gidenin içinde ateşten bir parça var o duvarların içinde.

*

İnsanların bile suratına bakmadan duvarlara konuşan tipler dolaşıyor aramızda. O sizin soğuk, suratsız dediğiniz ruhsuz duvarlar bile bize bir şeyler anlatır, ima ederken, suratsızların ne dediğini de anlamıyor insan!