Bir dizi ziyaret ve temaslarda bulunmak üzere memleketine gelen AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal, ayağının tozuyla Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi (KSÜ)’ni ziyaret etti. Ünal, KSÜ’nün 2019-2020 Akademik Yılı Açılış Töreni’ne katılarak ‘Değişimin Kısa Tarihi ve Bugün’ konulu açılış dersi verdi. KSÜ Cahit Zarifoğlu Konferans Salonu’nda düzenlenen akademik yıl açılış dersine Kahramanmaraş Valisi Vahdettin Özkan, AK Parti Kahramanmaraş Milletvekili Ahmet Özdemir, Kahramanmaraş Büyükşehir Belediye Başkanı Hayrettin Güngör, Dulkadiroğlu Kaymakamı Kadir Okatan, Onikişubat Kaymakamı Serkan Keçeli, Onikişubat Belediye Başkanı Hanefi Mahçiçek, Dulkadiroğlu Belediye Başkanı Necati Okay, Türkoğlu Belediye Başkanı Osman Okumuş, Elbistan Belediye Başkanı Mehmet Gürbüz, İl Jandarma Komutanı Numan Öksüz, AK Parti Kahramanmaraş İl Başkanı Ömer Oruç Bilal Debgici, MHP Kahramanmaraş İl Başkanı Ertuğrul Doğan, İl Emniyet Müdürü Doğan İnci, rektör yardımcıları, kurum müdürleri, öğretim görevlileri ve öğrenciler katıldı.

TÜRKİYE’NİN SAYILI ÜNİVERSİTELERİNDEN BİRİ OLDUK”

Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasının ardından kürsüye ilk olarak KSÜ Rektörü Prof. Dr. Niyazi Can geldi. KSÜ’nün Türkiye’nin sayılı üniversitelerinden biri haline geldiğini anlatan Can, “Bilindiği üzere bundan 20 gün önce Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde Akademik Açılış Töreni gerçekleştirildi. Bizde üniversitemizi temsilen 6 senato üyemizle bu törene katıldık. Üniversitelerde istedikleri takdirde kendi üniversiteleri içerisinde akademik açılış törenlerini gerçekleştiriyorlar. Bizde gerçekleştirelim dedik. Bir takım planlamalar yaptık. Sonra Sayın Bakanımız Mahir Ünal’a ilk dersi vermek üzere üniversitemize davet ettik. Kendisine teşekkür ediyorum. Üniversitemiz 1992 yılında kurulmuş, 27 yıllık geçmişiyle bugün 34-35 bin öğrencisi, 11 fakültesi, 12 MYO, 3 enstitü ve 22 AR-GE merkeziyle Türkiye’nin artık sayılı üniversitelerinden biri haline gelmiştir. Bizde geldiğimiz bu yana bizden önceki yöneticilerin çabalarına, yeni çabalar katmak istedik. Bizden öncekiler bir taş koymuşsa biz 5 taş daha koyalım dedik. Bu noktada üniversitemizde güzel bir huzur birlik, beraberlik ve kardeşlik havasını oluşturmak için elimizden ne geliyorsa bunları yapmaya gayret gösterdik. Çünkü huzurun olmadığı yerde eğitim, öğretimde olmuyor, bilimde olmuyor. İlerleme de olmuyor. Bununla ilgili gerçekten hocalarımız idari personelimiz ve tüm insan kaynaklarımızla bu yönde bütün dikkatimizi buna yoğunlaştırdık. Biz personelimizi kartlarla kontrol etmek yerine biz hocalarımıza güveniyoruz dedik. Hocalarımızın bekleyen doçentlik, profesörlük kadrolarını hiç bekletmeden zamanı gelince verdik” dedi.

HUZUR, BİRLİK VE BERABERLİĞİ ESAS ALDIK”

Öğrenci merkezli ve istişareye önem veren yönetim anlayışıyla çalışmalarını sürdürdüklerini anlatan Can, “Kesinlikle öğrenci merkezli ve hocalarımızın tamamıyla istişare içerisinde bir yönetim sergilemeye gayret gösterdik. Bu yönde pek çok çalışmalarımız var. Her şeyden önce huzur, birlik ve beraberliği esas aldık. Tüm fakültemizde ve yüksekokullarımızda uygulamalı eğitimi vurguladık ve buna dönük çalışmalar yaptık. Bu yönde çocuk üniversitesini geliştirdik, diş hekimliği fakültemiz bir yıl içerisinde kuruldu ve 22 diş hekimini temin ettik. Şu anda teşhis ve tedaviler başladı. Bunun dışında araştırma, uygulama merkezlerimizi tabela olmaktan kurtardık. Üniversiteler bilim üreten, teknoloji üreten yerlerdir bu bakımdan da şehrimizdeki tüm kurum ve kuruluşlarla başta Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Valiliğimiz, Belediyelerimiz olmak üzere etkili işbirliğini gerçekleştirmenin tüm yol ve yöntemlerini hayata geçirdik. Bugün itibariyle güzel bir yoldayız” ifadelerini kullandı.

AKADEMİK KAPASİTENİN GELİŞTİRİLMESİ ÇOK ÖNEMLİ”

Rektör Can’ın ardından Kahramanmaraş Valisi Vahdettin Özkan da bir selamlama konuşması yaptı. KSÜ’ye her türlü desteği verdiklerinin altını çizen Vali Özkan, “Eğitim öğretim yılının başlangıcı. Bütün üniversitede büyük bir heyecan oluşturmuş durumda. Özellikle hocalarımızın, akademisyenlerimizin o konudaki içtihadının yüksek derecede olması hepimiz açısından büyük bir şans. Şehrimizin üniversitesinin kurumsal kapasitesinin geliştirilmesi, akademik kapasitelerinin geliştirilmesi, öğrencilere yönelik eğitim hizmetinin kalitesinin ve yaygınlığının geliştirilmesi bizim kalkınmamızın ana girdisi olarak görüyoruz. Bu esas itibariyle hem devletimizin hem hükümetimizin bu konuya ilişkin stratejik belgelerinde kendisini göstermiş durumda. Ama en önemlisi evrensel değer yargıları, evrensel ilkeler ve evrensel anlamda kadim medeniyetimizin öncelediği kriterlere göre oluşturulan yükseköğrenim kurumları, üniversiteler ve bu üniversitelerimizin toplumumuza ve özellikle öğrencilerimize sunduğu hizmet hepinizin malumu. Dolayısıyla bizim burada öğrettiğimiz marifet hizmeti bunun kalitesinden herkesin yararlanması, hayat boyu eğitim ile bütün insanlarımızın buluşturulması çok önemli olduğunu biliyoruz” şeklinde konuştu.

ÜNİVERSİTEMİZ İÇİN ETKİN BİR ŞEKİLDE ÇALIŞIYORUZ”

KSÜ’nün her anlamda geliştiğine dikkat çeken Özkan, sözlerine şu şekilde devam etti, “Bizim üniversitemizin ve üniversitelerimizin fiziki altyapısının iyileştirilmesiyle ilgili bakanlıklarımız ve kurumlarımız seferber halinde. Bilimsel ve teknolojik altyapının iyileştirilmesi yönündeki çok önemli gelişmeler çok anlamlı. Ama esas olan devletimizin yaygın olarak 81 ilde açmış olduğu üniversitelerdir. Bazen keyfiyet ilişkisinden özellikle çok yaygınlaşması halinde özün kaybolması yönünde bir kaygı anlaşılabilir ama bunun bir şekilde bütün Anadolu’da her tarafta üniversitelerin açılması bir başlangıçtır. Bu başlangıçla beraber bunların evrensel kriterlere uygun bir şekilde eğitim, kamu hizmetini oluşturması ve öğrencilerimize vermesi yönünde hep beraber seferberlik halinde. İlimizde de belediyemizle, mahalli idarelerimizle, kamu kurumlarımızla beraber neler yapabiliriz bunun koordinasyonu içerisindeyiz. Üniversitemizin güvenli bir ortamda kendi işlerini yapması için bütün ilgili arkadaşlarımızla etkin bir şekilde çalışıyoruz. Ama esas olan dediğim gibi çıktılara bakmak suretiyle üniversitelerimizin evrensel düzeyde evrensel kriterlere göre çıktıları üretmesi, yetiştirmiş olduğu kalifiyeli insan gücüyle bilim ve teknoloji alanında o havuza katmış olduğu katma değer nedir? Bütün bu soruları her birimizin kendimize sorarak buna göre odaklanmamız buna göre motive olmamız ve buna göre projelerimizi yaparak bütün tarafların bu işe katmak çok önemli. Bu yönüyle şanslı bir zamanda olduğumuzu düşünüyorum.”

DEĞİŞİMİ ANLATIRKEN BİRÇOK PARAMETRE ÜZERİNDEN DÜŞÜNEBİLİRİZ”

Vali Özkan’ın konuşmasının ardından kürsüye gelen AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal, ‘Değişimin Kısa Tarihi ve Bugün’ konulu açılış dersini verdi.

Ünal’ın konuşmasının satır başları şu şekilde;

“Bugün anlamamız gereken temel şey nedir sorusu çok kıymetli. Hegel, felsefeyi kendi zamanının düşüncesini kavrama işi olarak tanımlıyor. Büyük medeniyetlere baktığınızda en temel özelliği ortaya koydukları bakış açısı, yeni bir düşünce, insana, topluma ve evrene dair yeni kavrama biçimleri. Bu yüzden değişimin kısa bir tarihinin üzerinden geçip, bugüne dair bazı değerlendirmeler yapıp, geleceğe dair öngörüler paylaşmak istiyorum. Değişim dediğimiz şeyi biz nasıl kavrıyoruz. Değişimi biz genellikle kendi dışımızda olup biten şeylerle tanımlıyoruz. Halbuki değişim dediğiniz şey, insan zihninin eşyayı algılama biçiminde ortaya çıkan farklılıktır. Rönesansı anlatacak olsam, insana bakış açısında ortaya çıkan değişimin sanatın diliyle ifade edilmesi sonucu ortaya çıkan büyük bir dönüşüm süreci olarak anlatırım. Rönesans ifadesi 19’ncu yüzyılda kullanıldı, yani 14’ncü, 15’nci yüzyıllarda İtalya’da başlayan, Da Vinci’nin, Michelangelo’nun daha sonra Thomas Hobs’un ütopyasıyla resimde, heykelde, mimaride ve edebiyatta ortaya çıkan insana bakış açısı, insanı özneleştiren bakış açısı daha sonra 17’nci ve 18’nci yüzyılda modernizm diye ifade ettiğimiz ve felsefesi aydınlanmacı pozitivist anlayış, sanayisi endüstri devrimi, biyolojisi evrim teorisiyle ifade edebileceğimiz bir yeni anlayışı ortaya çıkardı. Dolayısıyla değişimi biz kendi bakış açımızdaki farkılık olarak değerlendirmemiz gerekiyor. Yani, değişimi anlatırken birçok parametre üzerinden düşünebiliriz. Örneğin evren modeli üzerinden değişimi düşünebiliriz, yani Batlamyus’un, Copernik’in, Newton’un, Einstain’ın dünyası. Yani bunların her birinin ortaya koyduğu evren modelleri vardır. Örneğin Batlamyus’un dünyası, dünya sabit, güneş dünyanın etrafında dönüyordu. Bu evren modeli insan düşüncesinde hangi değişimleri ortaya çıkardı ve insan düşüncesinde ortaya çıkan bu değişim toplumda, inançlarda, değerlerde, ilişkilerde nasıl bir kavrayış ve kültür ortaya çıkartı. Kopernik ise bize evren modelinde güneş merkez, gezegenler güneşin etrafındadır dedi. Newton başka, Einstain başka bir şey söyledi. İnsanın evreni kavrayışı değiştiğinde, toplumu, ilişkileri, kültürü kavrayışı da değişiyor.

NEREDEN GELDİĞİMİZİ ÇOK İYİ ANLAMAMIZ GEREKİYOR”

Osmanlı’nın 1808’de Sened-i İttifak’tan bugüne ya da 1920’ye bir yapısal analizini yapmak isterseniz, belli parametreleri göz önüne almanız gerekir. 1808 başlangıçtır, 1839, 1859, Tanzimat Fermanı, Islahat Fermanı, 1876 Kanun-ı Esasi’nin hazırlanması, Meşruiyet’in ilan edilmesi gibi belli parametreler üzerinden gidebilirsiniz. Bunu yaparken, bunları sosyal bilimler açısından ortaya çıkaran dinamikler nelerdir, bunlara bakarız. Bu dinamikleri anladıkça yapısal analizimiz daha belirginleşir. Eğer biz, bugünün düşüncesini inşa edeceksek, bizim nereden geldiğimizi çok iyi anlamamız gerekiyor. Çünkü bizim bir hafızamız yoksa bir kimliğimiz de yok demektir. Eğer sizi tanımlayan bir hafıza yoksa bir kimlik yok demektir, eğer bir kimliğimiz yoksa geleceğin dünyasında bir aidiyetiniz ve yeriniz de yok demektir. Çünkü her şeyin bu kadar hızlandığı, akışkan hale geldiği, hızla değiştiği, değişimin bütün uçurumlarıyla üzerimize geldiği bir süreçte ancak sabitlerimizle varlığımızı koruyabiliriz. Yani nedir o sabitlerimiz? Kim olduğumuz, nereye ait olduğumuz ve bütün bunları belirleyen hafızamız. İşte bu hafızanın iyi kavranması gerekiyor çünkü mikro ölçekte insan zihninden örnek verecek olursak hafızasını kaybetmiş bir kişinin düşüncesi olur mu? Hafızasını kaybetmiş bir kişinin gelecek tasavvuru olur mu? Hafızasını kaybetmiş bir kişinin kendine dair, değerlerine dair, vizyonuna ve ideallerine dair bir öngörüsü olabilir mi? Olamaz. Dolayısıyla toplumların da bu anlamda hafızası son derece kıymetli ve önemlidir.

DÜNYAYI ALGILAMA BİÇİMİMİZ, BİZDE BİR DÜNYA MODELİ OLUŞTURUR”

Düşünme, eşyanın insan zihnine çarptığında bir kavrayışa ve anlayışa dönüşmesidir. Eşya, her birimizin zihnine çarptığında anlayışa ve kavrayışa dönüşür. Şuan da beni izliyorsunuz, burada bulunan insan sayısınca her birinizin benimle ilgili bir izlenimi var. Benim siyasi kimliğimle ilgili, benim kim olduğumla ilgili, konuşulanlarla ilgili bir izleniminiz var. Bunlar sizin düşünceleriniz. O halde düşünce ile ilgili ilk bilmeniz gereken şey, düşüncelerimiz bize gerçekliğin kendisini vermez. Düşüncelerimiz bize o konuda ne düşündüğümüzü söyler. O yüzden bizim dünyayı algılama biçimimiz, bizde bir dünya modeli oluşturur, bir harita oluşturur ama bizim zihnimizdeki harita, dünya modeli, dünyanın kendisi değildir. Biz, zannederiz ki dünyayı olduğu gibi algılıyoruz. Hayır. Dünyayı olduğumuz gibi algılarız. Bu ayrım çok kıymetlidir, bu ayrımı eğer içselleştirebilirsek o zaman düşünce kanallarımız açılmaya başlar. İşte bu çerçevede düşünceyi geriye dönük, bugüne ve geleceğe dönük şöyle bir kavramsal ve tarihsel olarak değerlendirdikten sonra iki noktada durmak istiyorum.

ASLA KİMSENİN ÖZGÜVENİNİZE SALDIRILMASINA MÜSAADE ETMEYECEKSİNİZ”

Bunlardan bir tanesi bizimle ilgili. Yani Müslüman toplumlarla ilgili. Bize modern olacaksınız, çağdaş olacaksınız, aydın olacaksınız diye elimizdeki merhamet, iyilik, yardımlaşma, paylaşma, dayanışma gibi düşünceleri adeta ötekileştirdik. Bu benim modern olmaya, çağdaş olmaya karşı çıktığım anlamına gelmiyor ama maalesef bizde modern olmak, çağdaş olmak, aydın olmak bir elit sınıfın egemenliği altında o sınıfa ait olmayanların ötekileştirme aygıtına dönüştürüyor. Aydınlık ve çağdaşlık bizim tekelimizde, sizlerde pis köylüler geldiniz ama ne kadar aydın ve çağdaş olduğunuzu biz ölçeceğiz, o ölçüye göre değerlendireceğiz. Sonra size bu konuda bir kıymet verebiliriz. Maalesef bu toplum çok uzun bir süre bunu yaşadı. Sömürü sonrası sistemlerde, yani postkoloniyal sistemlerde çok keskin bir tuzak vardır. Gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkelerin özgüvenine saldırırlar. İHA, SİHA yaparsınız, derler ki ‘O ne ya, bildiğin drone’. Uçan araç yaparsınız, ‘Yu bırak Allah aşkına dört tane lehen koymuşsun’ derler. Konya’da üniversite öğrencileri robotik çalışmalar yapar, kazara robotun bir tanesi masadan düşer, etki ajanları anında sosyal medyada ortalığı yıkar. Dalga geçmek, itibarsızlaştırmak ve itibar suikastı yapmak adına. Özgüvenimize saldırmalarına müsaade etmeyeceğiz. Asla kimsenin sizin yapabilme iradenize ve özgüveninize saldırılmasına müsaade etmeyeceksiniz.

OSMANLI VE SELÇUKLU MİRASINI REDDETTİK”

Nihayetinde bu bizim hikayemiz çerçevesinde bakıldığında biz 18’nci, 19’ncu yüzyılda ve 20’nci yüzyılın başında büyük bir imparatorluğu kaybettik. Biz, Genç Cumhuriyet ile birlikte yeni bir iddia ortaya koyduk ama bu yeni iddiamızda şunu yaptık. Osmanlı ve Selçuklu mirasını reddettik. Cumhuriyet’in kuruluşu, Osmanlı ve Selçuklu’yu zikretmez. Kökenlerimizi Etibank ve Sümerbank’da ararız. Neden? Çünkü o gün için mesele böyle değerlendiriliyordu. Bunu bir eleştiri olarak söylemiyorum Bunu bir tespit olarak söylüyorum. Bildiğimiz bir şey var ki, bizim düşünce üretebilmek için dile ihtiyacımız var. Çünkü zihnin temel yapı taşı kelimeler ve kavramlar. Düşünce dediğimiz şey ifade yeteneği olmadan hiçbir anlam ifade etmiyor. Biz 19’ncu yüzyılda tam anlamıyla artık düşünce üretebilen, bir toplum olma özelliğimizi kaybettim. Kendimi ifade ederken içinde olduğum duygu durumunu ifade edeceğim örneğin. İnkisar dediğimde başka bir şey söylemiş oluyorum, hüzün, melal, keder dediğimde başka bir şey söylemiş oluyorum. Bunu 15 kelimeye çıkarabilirim. Artık dilimizde bunların hepsini stres ile ifade ediyoruz. Böyle bir dünya var mı? Nedir stres? Melal mi, hüzün mü, keder mi, inkisar mı ne? Dilin zenginliğine bakar mısınız. Bir düşünce ortaya koyabileceksem kendi zamanımın düşüncesini kavrayabileceksem bugün neye ihtiyacım var, dile ihtiyacım var. O yüzden düşünce için bolca kitap okumak gerekiyor. Çünkü kitaplar bize dilin gelişimini veriyor.

DÜNYA YENİ BİR KIRILMANIN EŞİĞİNDE”

Şimdi yeni bir geçişin aşamasındayız. Şuan da dünya, bundan 100 yıl önce olduğu gibi yeni bir kırılmanın eşiğinde. Bugün Moor Yasası dediğimiz yasa bize bir şey söylüyor. Biz sadece bilgisayar teknolojilerinin sonuna gelmedik. Biz aynı zamanda finans sistemlerinin de sonuna geldik. Aynı zamanda mevcut hukuk sistemlerinin, mevcut yönetim sistemlerinin de yani bu sistemlerin temel anlayışlarının mevcut dünyayı ve değişimi taşıyamadığını ve yönetemediğini görüyoruz. Muhtemelen önümüzdeki 5-10 yıl büyük bir kırılma yaşanacak dijital değişimin sonucu olarak. Dünya kuantum computerlerle tanışacak. Böylelikle fizik ve evren algımız değişecek. Bu da bizim eşya ve kişilerle kurduğumuz bütün iletişim biçimlerini niteliksel olarak temelden değiştirecek. Eğitim dediğimiz şey, gencin zihnini geleceğe fırlatmaktır. Çünkü eğer gençler, bugüne göre eğitim alıyorsanız geleceğe dair geçmiş olsun. Sizin bugün aldığınız eğitimin sizi geleceğe taşıması gerekiyor. 90’lı yıllarda dünya büyük bir kırılma yaşadı, iki bloklu dünya tek bloklu hale geldi. Aslında tek bloklu hale gelmesiyle çok bloklu hale geldi. Berlin Duvarı yıkıldı, Sovyetler ortadan kalktı, Soğuk Savaş Dönemi sona erdi ama 1990’ın başında hiçkimsenin 2020’ye dair fazla bir öngörüsü yoktu.

TÜRKİYE BÜTÜN BU DEĞİŞİMİN MERKEZİNDE, KALBİNDE”

Türkiye’nin önümüzdeki beş yıl biraz daha mukavemet göstererek sağlam durması gerekiyor. Çünkü dünyanın yaşadığı güç kayması ki bunu geçtiğimiz günlerde Fransa Başkanı Macron’da ifade etti. Bugün güç, batıdan tekrar doğuya kayıyor. Doğuda kurmaya çalıştıkları terör koridorunun amacı ne? Bizim Afrika ve Hindistan ile ilişkimizi kesmek. Çünkü geleceğin dünyası yeniden Afrika ve Hindistan’da şekilleniyor ve Türkiye bütün bu değişimin merkezinde, kalbinde. Türkiye’nin en büyük avantajı, sanayisi ve teknolojisi değil. Türkiye’nin en büyük avantajı sizlersiniz. Türkiye’nin en büyük avantajı, genç, dinamik, istekli, yüksek motivasyonu olan gençlerdir. Bugün dünyanın yaşadığı en temel sorun insan kaynağı. Özellikle Amerika ve Avrupa’da bir taraftan nüfus hızla ihtiyarlarken bir taraftan da nüfusun temel motivasyonunda çok ciddi bir kayıp söz konusu. Devlet adamlarını hayatı pahasına koruyacak güvenlik elemanları artık yurt dışında bulunmuyor. Niye? Biz Afrin’e gireceğimiz zaman, ‘Afrin’e sakın girmeyin’ dediler. Dedik ki, gireceğiz. Girdik ve biz girmeden bir gün önce oradan tüydüler. Selahaddin Eyyübi, ‘Ben buraya ölüme aşık adamlarla geldim’ diyor. O aşk kendi kardeşi için, annesi için, babası için, bayrağı için, vatanı için, kutsalları ve değerleri için gerektiğinde canını verebilme ideali ve iddiasıdır. İşte Türkiye’de bu var. O yüksek karakter, o yüksek inanç ve şuur var. Bugün dünyanın en kıymetli şeyi de bu. Çünkü bu üretilebilir, oluşturulabilir bir şey değil. Bu insanın inancında, kalbinde, ruhunda, karakterinde yer etmiş bir şeydir.

TÜRKİYE’NİN GELECEĞİ ÇOK AYDINLIK”

Türkiye’nin geleceği çok aydınlık. Bundan kesinlikle emin olun. 23 Haziran’dan önce ortalığı yıktılar, Temmuz ayında ekonomi bitiyor, dolar 12 TL olacak, Türkiye batıyor dediler. Peki ne oldu? Şuan da bizim OECD verilerine göre Türkiye’nin makroekonomik göstergeleri son derece hızla düzelen, Dünya Bankası’nın büyüme oranlarını pozitif yönde revize ettiği, Fitch’in Türkiye’nin ekonomisinin direncini pekiştirdiği açıklamalar görüyoruz. Bir insan, kendi ülkesinin geleceğine dair neden karamsarlık üretir. İki sebebi vardır, ya etki ajanıdır ya da ülkesine olan inancını kaybetmiştir. Biz, bu ülkeye olan inancımızı asla kaybetmedik, kaybetmeyeceğiz. Kendimize güveneceğiz, ülkemize güveneceğiz ve Allah’ın izniyle gelecek bizim elbet. Üniversitemizin yeni akademik yılının hayırlara vesile olmasını diliyorum. Her birinize zihin açıklığı temenni ediyorum ve muvaffakiyetler diliyorum.”

Ünal’a açılış dersinin ardından Rektör Niyazi Can tarafından tablo hediye edildi.

Programa, geçtiğimiz günler ATV’de yayınlanan Kim Milyoner Olmak İster adlı yarışmada 1 milyon TL’lik ödülü bilen ilk ve tek kişi olarak KSÜ’nün adını başarıyla duyuran Arda Ayten’de katıldı. Program sonunda Ayten’e, Ünal ve Rektör Can tarafından hediye takdim edildi.

Açılış dersinin ardından Ünal, beraberindeki heyetle birlikte KSÜ’de yapımı devam eden inşaatlarda incelemelerde bulundu.

(Haber: Ahmet Güneçıkan-Emre Akkış)

Editör: Mahmut Beyaz