Bu iki tümce son yıllarda Avrupa Birliği Ortak Tarım Politikasının (OTP) en çok tartışılan iki konusu oldu. Neden bu cümle grupları oluştu, tarım politikası ile ne ilgisi var, sanayi alanında gelişmişliğin doruğa çıktığı AB neden hala tarıma bu kadar önem veriyor soruları bu dağlar ve göllerin altında yatan vurguyu veriyor bize. Önce AB Ortak Tarım Politikasını anlatalım biraz….

1962 yılında yürürlüğe girdiğinden beri temel birkaç amaç üzerine yoğunlaştı bu politikalar: tarım ve hayvancılıkta maliyetleri azaltmak ve global piyasalarda rekabetçi bir pozisyona gelmek, genç ve küçük çiftçilere önem vererek ürün sürekliliğini sağlamak, tarımsal firmaların üretiminde çevre şartları ve hayvan haklarını en üst kademeye çıkarmak ve kırsal kalkınmayı sürekli kılmak.


 

Amaçların şekillenmesi ve hissedilmesi zaman alan süreçtir ama bu süreç AB’de katı bir şekilde programlandı ve uygulandı. AB’nin bütçesinin yarıya yakını harcadığı OTP değişen global koşullara hem hızlı bir şekilde ayak uydurmakta hem de bu piyasaları büyük bir oyuncu olarak yönetmektedir. Büyük oyuncudan anlamamız gereken ise fiyatı, üretim miktarı ve global dağıtım etkinliği ile sürekli gelir yaratmadır.


 

Fransa, Almanay ve Belçika’nın büyük etkinliği ile şekillenen OTP başta endüstriyel ürün grupları (şeker, pamuk, hububat ve türevleri, yağ, tütün, tohum vb.) olmak üzere birçok ürün ve çiftliğe destek vermektedir. Tüm desteklerde beklenen ise ürünlerin belirli fiyat seviyesinin korunması, sürekli gelir ve üretim yaratımı, kırsal nüfusun her yönüyle gelişiminin dinamik tutulması gibi önemli noktalardır. Bu yaparken de uygulanan yöntemler

  1. Gümrük duvarlarını oluşturma ve koruma

  2. Fiyat seviyesini kararlı bir yerde tutan politikaları uygulama

  3. İthalatta kota uygulama

  4. Müdahale fiyatı uygulama

  5. Üretimde ve dağıtımda bütünleşmeyi sağlama

olarak karşımız çıkmaktadır.


 

Ürün grupları ve destek yöntemleri özellikle tereyağı, süt, kırmızı et gibi ürünlerde arz fazlası yarattı, doğal olarak. İlgili destek politikalarının yükünü oluşturan müdahale fiyatı ve alım garantisi AB bütçesine yüksek seviyede yük bindirdi. İşte bu politikalar sonucu oluşan arz fazlasına bütçe tartışmalarında “tereyağı dağları” ve “süt gölleri” gibi dikkat çekici ama eleştirel kapsamda isimler verildi (Grafik tereyağı üretiminin devamlı bir şekilde 2026 yılına kadar artacağını belirtmektedir).

Tüm bu eleştiriler ve harcama denetimi yine de AB’yi katı tarım politikası uygulamasından vazgeçirmedi. Aksine, günümüzde ticaret savaşları olarak adlandırılan süreçte ve özellikle de savaşın savunma aşamasında hep tarım ve hayvancılık ürünleri başrolü oynadı. Örneğin ABD’nin sanayi alanında uyguladığı ek gümrük vergilerine, başta AB olmak üzere diğer ülkeler tarımsal ürünler ile karşılık verdiler ve anlaşılan o ki, tarımsal ürünler bu ekonomik savaşın en önemli aktörü olmaya devam edecek.

Sözün özü; tarımsal piyasalarda oynaklığı azaltmak, fiyat ve gelir garantili bir uygulama sunmak ve dış ticaret politikaları ile bu yapıyı sağlamlaştırmak geleceğin sigortasıdır. Bu aşamada dağların ve göllerin oluşması düz ve kurak bir ovadan daha önemlidir. Esas olan da, üretimden kaynaklanan sorunlar nedeniyle durmadan ithalat yaparak başkalarının çiftçilerine destek olmamaktır.


 


 

Saygıyla,


 

Prof. Dr. Veysel ULUSOY