Eğitim yıllarımızın ilk aşamasından zamanımıza kadar bize hep tarımın önemi ve sermaye birikimine olan değerli katkıları anlatıldı. Şimdi ise biz öğretim üyesi olarak bunları öğrencilerimize, hem ekonomik büyüme hem de uluslararası ticaret derslerinde anlatmaya ve sayısal olarak karşılaştırmaya çalışıyoruz.

Her zaman olduğu gibi tarıma (ve hayvancılığa) yaklaşımlarda görüşler farklı ve uç yönlerde gelişmekte. Bir grup bilim adamı ve politikacılar, 1980’lerden beri süregelen serbest ve küresel piyasa koşullarında tarımın önemini kaybettiğini ve bunun doğal bir sonuç olduğunu belirtirken, diğer bir grup ise gelişmekte olan ülkelerde sermaye birikiminin oluşmasında tarımın önemini vurgulamaktalar..

Kim ne derse desin, ekonominin gerçekleri apaçık ortada. Pamuk, pamuk ipliği ve pamuklu mensucatta yıllık ithalatımızın 2017’de hemen hemen 3 milyar ABD dolar seviyesinde olması, ülkemizde 28 milyonu aşan toplam çalışanların yaklaşık beşte birinin tarımsal faaliyetlerde olduğu gerçeği, karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olduğumuz ürün grubu olarak tarımın ekonomik etkisi, tarım üretimine daha değişik boyutlar kazandırmaktadır.

Gıda günlük hayatımıza en çok da enflasyon haberleri ile gelmektedir. Yıllar itibariyle enflasyon hesabı ne kadar ayarlamaya tabi tutulsa da, gıda ürünlerinin cebimizi sürekli bir şekilde etkilediği gerçeği azalmamaktadır. Aksine bu ürün grubu ve çiftçi faaliyetleri gittikçe daha güncel hale gelmekte ve bir gıda güvenliği sorunu kapsamında tartışmalar yoğunlaşaktadır.

Sorunların kaynağını çeşitli noktalarda aramak gerekir düşüncesindeyiz. Ulusal bazda,

azalan ve yaşlanan köylü nüfusu,

maliyetlerin referans fiyatlarından kat be kat artması,

pazar olanaklarının yerel alıcılar ile kısıtlanması ve daha da önemlisi,

devletin artık tarım piyasasını özel sektör aracı kurumlar ile gerçekleştirme/yönetme politikası

tarımı olumsuz etkileyen faktörler olarak karşımıza çıkıyor. Uluslararası yönüyle de, yıllarca net ihracatçı olduğumuz gıda ticaretinde rüzgarın ters yani ithalat yönünde esmeye başlaması da sorunları çiftçinin önüne yığmıştır.

Bir de buna tarımın finansallaştırılması yani çiftçinin devlet bankalarından başka kredi kaynaklarına yönlendirilmesi ve girdi fiyatlarının döviz ve borsa hareketi benzeri şoklara açık olması eklendiğinde, üretim riski yanında yüksek fiyatlar karşımıza çıkmaktadır.

Tüm bunlar çözümü kolay olmayan sorunlar gibi gözükebilir. Sorunları çözmek için öncelikle tarımın rekabete açılmasının en büyük hata olduğu kabulü gerekecektir. Bu görüşle, devlet politikalarının yeniden oluşturulması süreci ve sürekliliği başlangıç fikridir. Zira devletsiz bir gıda üretim süreci sürekli bir dalgalanma oluşturacak, parasal ve karlı üretim süreci yanlışlığına düşülebilecektir.

Sorun ve çözümleriyle, köylünün fikir ve tecrübesiyle, devlet tarım politika ve planlamalarının bir bütün olduğu gerçeği apaçık ortadır. İşte bu resmi çizen, tarımsal faaliyet konuları ile analiz ve çözüm yollarını kapsayan yazımızı yarın siz sayın okuyucularımıza sunuyoruz.


 

Verimli bir hafta dileğiyle!


 

Prof. Dr. Veysel ULUSOY

Yeditepe Üniversitesi

UBYO Müdürü