Geçtiğimiz günlerde çiftçilere yönelik teşvikleri açıklayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, çiftçilerin üretim maliyetlerini azaltmak için bir takım çalışmalar yaptıklarını belirterek, çiftçilere müjdeler vermişti. “23 Şubat 2018’den itibaren çiftçilerin mazot maliyetinin yarısını biz ödemeye başlayacağız” diyen Erdoğan, çiftçilere Ziraat Bankası’ndan kredi kullandırılarak 300 başa kadar damızlık koyun ve yem temininde bulunulacağını açıklamıştı. Tarım Kredi Kooperatifleri üyesi yetiştiricilere Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğünce (TİGEM) Ziraat Bankası’ndan kredi kullandırarak satılacak 300 başa kadar damızlık küçükbaş hayvan için ise başvurular başlamıştı. Koyun sayısının artmamasının et üretimini olumsuz etkilemesinden dolayı Üretici Şartlarında Sözleşmeli Küçükbaş Hayvancılık Projesi’yle sözleşmeli üretim modeli geliştirildi. Bu modelle köylerde, atıl kalan mera alanlarını üretime kazandırmak, koyun barınaklarının tam kapasite kullanımını sağlanmak, ülkede koyun varlığını artırmak, kırsalda koyunculuk yapan insanları sosyal güvenceye kavuşturmak amaçlanıyor. TİGEM, proje kapsamında Ziraat Bankası aracılığıyla sözleşme imzalayacağı yetiştiricilere 300 başa kadar küçükbaş hayvanı ücreti karşılığında satacak. Kurumca, bakım, besleme ve hayvan sağlığı masrafları için avans verilecek. Doğacak kuzuların alımı garanti edilecek ve taban alım fiyatı önceden belirlenecek. Söz konusu hayvanların alımı için ise başvurular alınmaya başlandı. Damızlık koyun sayısının azılmasıyla birlikte kendini gösteren et üretiminin azalması sondası başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan öncülüğünde başlatılan projelerin ve verilen müjdelerin çiftçiler için ne anlama geldiğini Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ali Kaygısız’a sorduk. Rekabetin en yoğun olduğu sektörlerden biri olan tarıma devletin sürekli destekler vermeye çalıştığını dile getiren Kaygısız, ülkenin genel ekonomisini ve tarım kesiminin başarı çıtasını sürekli yukarılara taşıması gerektiğini söyledi. “Bir devlet için savunma ve yerli silah ne kadar önemliyse, gıda güvenliği de aynı derece ehemmiyetlidir” diyen Kaygısız, en temel ihtiyaçları ithal eden bir ülkenin bağımsızlık iddiasının da havada kalmaya mahkum olduğunu belirtti.

YERLİ SAVUNMA SANAYİİ KADAR TARIM DA ÖNEMLİ”

Yerli savunma sanayii ne kadar önemliyse tarımın da o kadar önemli olduğuna dikkat çeken Kaygısız, tarımın ve tarım kesiminin sürekli desteklenmesi gerektiğini söyledi. Destek olmadan tarımın gelişemeyeceğini belirten Kaygısız, “Bugünlerde malum Afrin’deki operasyonu sürekli görüyoruz burada yerli silahın, yerli savunma sanayinin ne kadar önemli olduğu ortaya çıkıyor. Yerli savunma sanayii ne kadar önemliyse tarım da o kadar önemli. Eğer bir ülke kendi tarımsal ürünlerini yetiştiremiyorsa, kendi yiyeceğini yetiştiremiyorsa bu ülkenin bağımsızlığından bahsedemeyiz. Sofrasında tükettiği gıdayı dışarıdan alan, en temel ihtiyaçlarını ithal eden bir ülkenin bağımsızlık iddiası havada kalmaya mahkumdur. O açıdan tarım çok önemli. Tabi serbest ekonomi şartları var ve maalesef rekabetin en yoğun olduğu sektörlerden birisi de tarım sektörü. Tarım sektörü biliyorsunuz birçok tarımsal afetlere açık bir sektör. Ürünü yetiştiriyorsunuz zaman zaman bir afet oluyor veya piyasada bir dalgalanma oluyor ve yetiştirici bazen emeğinin karşılığını alamıyor. Bu sebeple tarımın ve tarım kesiminde sürekli desteklenmesi gerekir. Tarımda destek olmazsa tarım gelişmez. Verilen destekleri değerlendirecek olursak bugüne kadar en yanlış politika verilen desteklerin takip edilememesi oldu. Destek veriliyor ama takip edilmiyor. Yetiştirici veya yetiştirici görünümlü kişiler devletten bir takım krediler alıyorlar, bunu da yerinde kullanmıyorlar. İşi tamamına erdirmeden kaçıp gidiyorlar. Batık kredi diyorduk biz buna veya hayali krediler” dedi.

ÇİFTÇİLERİN EN BÜYÜK SORUNU GİRDİ TEMİNİ”

Çiftçilerin en büyük sorunun girdi temini olduğunu dile getiren Kaygısız, “Şimdi burada verilen desteklerin büyük bir kısmı hibe şeklinde değil, geri ödemeli. Hibe şeklinde olan desteklerde var ama mesela burada çiftçilere girdi temin edilecek. Çiftçinin zaten en büyük sorunlarından birisi girdi temin etme, yani tohumdur, fidandır, fidedir, mazot desteğidir. Bunlara ihtiyacı var, bunları da üretimin başında alıyor. Yani elinde para olmadığı bir zamanda çiftçinin tohuma ihtiyacı var, fideye ihtiyacı var, mazota ihtiyacı var. Bir defa verilen desteklerde şunu görüyoruz, devlet girdiyi temin edecek. Bazı ürünlerde hibe desteği veriyor örneğin mazotta, bazı ürünlerde kredi desteği veriyor düşük faizli, makul faizi olan kredi verecek” ifadelerini kullandı.

ARAZİLERİN BÖLENMEMESİ VE TOPLULAŞTIRMA ÇALIŞMALARI ÇOK ÖNEMLİ”

Yapılan çalışmalardaki en önemli konunu tarım arazilerinin bölünmesi ve toplulaştırılması olduğuna değinen Kaygısız, “Yine bugüne kadar yapılan çalışmalarda en önemli olanlarından bir tanesi tarım arazilerinin bölünmesi ve arazi toplulaştırma. Devlet son yaptığı düzenlemelerle artık tarım arazilerinin bölünmesini önlemeye çalışıyor ve son yıllarda da arazi toplulaştırmaya önem veriyor. Çünkü işletmeler küçüldükçe karlılık azalıyor. Düşünün 100 hektarlık bir arazide bir traktör kullanılabilir. Ama 100 hektarlık araziyi önce dörde böler sonra bir daha dörde bölersek altıya düşer, 6 dekarlık arazide de traktör ekonomik olmaz. Devlet burada tarım arazilerinin büyütülmesine önem veriyor, bölünmemesini önlemeye çalışıyor. Arazi toplulaştırma çalışmalarına hız verildi” şeklinde konuştu.

HAVZA BAZLI DESTEKLEMEYLE DENGEDE TUTULMAYA ÇALIŞILIYOR”

Havza bazlı destekleme modeliyle birlikte her ürünün kendi bölgesinde destekleneceğine belirten Kaygısız, ürünlerdeki arz talep dengesinin dengede tutulmaya çalışıldığını ifade ederek, “Bu çalışma da bir diğer önemli şey ise havza bazlı destekleme, her ürün her bölgede desteklenmeyecek. Hangi bölgede hangi ürünün destekleneceğine devlet karar verecek. Buda şu açıdan önemli biliyorsunuz, eskiden bir yıl soğan veya sarımsak çok para ederdi. Yetiştiricilerin büyük bir kısmı bunu eker, ürün fazla olursa arz talep meselesi fiyatlar düşer. Bir sonraki yıl, ürün az ekilir, fiyatlar çok yüksek olur. Bu havza bazlı desteklemeyle bunu dengede tutmaya çalışıyorlar. Her ürün yeteri kadar yetiştirilsin. Bunlar havza bazlı, Türkiye’de şuan 800 küsur havza belirlenmiş durumda. Her havzamın kendine göre öne çıkan ürünü olacak. Önemli olan yetiştiricilerin kar etmesi ve tüketicilerin de istedikleri ürünü güvenle ve uygun fiyatla elde edebilmesi. Kahramanmaraş hemen hemen birçok ürünü yetiştirmeye uygun, polikültür tarım diyoruz biz. Birçok ürün burada yetişir, her anlamda uygundur. Bu anlamda sınırlamaya gerek yok tabi ama belki turunçgil üretiminde sınırlamalar olabilir. Karadeniz’de yetişen fındıktır, çaydır bu tip ürünlerde sınırlama olur ama birçok üründe Kahramanmaraş çok uygun” açıklamalarında bulundu.

KOYUN SAYISININ ARTIRILMASI HEDEFLENİYOR AMA...”

1960 yılındaki koyun sayısıyla 2018 yılındaki koyun sayısının kıyaslandığından dört katı azaldığına dikkat çeken Kaygısız, 300 damızlık koyun projesiyle ülkedeki koyun sayısının artırılmasının hedeflendiğini belirtti. TİGEM’in elinde bulunan damızlık koyun sayısının ihtiyacı karşılayacak miktarda olmadığını dile getiren Kaygısız, “1960’ta nüfusumuz 27.7 milyon, koyun sayısı 59 milyon. Dolayısıyla kişi başına 2.14 koyun düşüyor. Geldik 2018’e, nüfus 80 milyon, koyun sayısı 45 milyon, kişi başına ise yarım koyun düşüyor. Yani koyun sayısı nüfusa bakacak olursak dört katı azalmış durumda. Bu 300 koyun projesi ile evvela ülkedeki koyun sayısının artırılması düşünülüyor. Malum Türkiye’deki koyun sayısı şuanda 45 milyon civarında. Yetiştiricilerin elinde koyun var ama damızlık değil. Bir de yetiştiriciler şuan da sezon sonunda ellerindeki hayvanları satıyorlar, dişi hayvanları da satıyorlar. Dişi hayvanlar satıldığı için Türkiye’de koyun sayısı artmıyor. Burada hedef yetiştirici şartlarında koyun sayısını artırmak. Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TİGEM) var, burada damızlık materyal yetiştiriliyor fakat burada yetiştirilen damızlık materyal miktarı oldukça düşük. TİGEM’in elindeki hayvan sayısı şuan bizim ihtiyacımızı karşılayacak miktarda değil. 181 bin baş koyun var TİGEM’in elinde. Bunun tamamını damızlık olarak satsa bile yetiştiricinin elinde yeterince damızlık yok” ifadelerini kullandı.

SÖZLEŞMENİN ARDINDAN 300 KOYUN VERİLECEK”

Yetiştirici ile yapılan sözleşmenin ardından 300 başa kadar küçükbaş hayvanın ücret karşılığında yetiştiriciye verileceğini belirten Kaygısız, “Projede ne hedefleniyor ona bakarsak eğer bir defa yetiştiriciler dişi kuzuları kesime gönderiyorlar. Bu proje ile evvela yetiştiriciye hayvan desteği, yem desteği ve sigorta desteği verilecek. Buradan elde edilen kuzuları da devlet kendisi geri almayı garantiliyor. Yani yetiştiricinin elindeki fazla dişi kuzuları tekrar satın alacak. Dolayısıyla yetiştiriciye daha önce vermiş olduğu krediyi, almış olduğu kuzulardan tekrar mahsup edecek. Yani bedava kuzu vermiyor hibe etmiyor. Yetiştiriciden almış olduğu kuzuları devlet kendisi yetiştirip büyütecek bir yıl sonra tekrar damızlık olarak yetiştiriciye dağıtacak. Bu proje ile ülkede küçük baş hayvan sayısının artırılması hedefleniyor. Yetiştirici ile sözleşme yapılacak, 300 başa kadar küçükbaş hayvan ücret karşılığında yetiştiriciye verilecek. Kredi desteği Tarım Kredi Kooperatiflerinden verilecek. Ziraat Bankası hayvan ve hayvan sağlığı ile yem masrafları için avans verecek. TİGEM’de üretilen damızlık fazlası dişi kuzuların alımını garantileyecek. Bu arada yetiştiricinin elde ettiği YAPA ve süt yetiştiriciye kalacak. Devlet yetiştiricinin elinden kuzuları isterse satın alacak masrafları da buradan düşecek. Ziraat Bankası da vermiş olduğu bakıcı ücretini ve sigorta bedeli avansını buradan düşecek. TİGEM dişi kuzuları kendisi alacak, bunları damızlık olarak kullanacak, bir sonraki yetiştiriciye tekrar damızlık olarak dağıtacak. Ayrıca TARSİM yine hayvanların sigortasını yapacak, devlette bu sigortaya katkıda bulunacak” dedi.

HAYVAN İTHALATINA OLUMLU BAKMIYORUZ”

300 koyun projesinin en tereddüt edilen yanının hayvan sayısının azlığı nedeniyle yapılacak herhangi bir hayvan ithalatı olduğunun altını çizen Kaygısız, hayvan ithalatına olumlu bakmadıklarını söyledi. Kaygısız, “Şuan da projede tereddüt edilen yanı şu, en basit hesapla 320 bin baş koyun açığı gözüküyor. Yani eğer proje bu şekilde gerçekleşirse, elimizdeki damızlık sayısı yetersiz . Damızlıklar ilk etapta TİGEM’den karşılanacak ama yeterli olmazsa ne olacak? İşte problem burada. Geçmiş yıllarda olduğu gibi yine hayvan ithalatı yapılırsa buna çok da olumlu bakmıyoruz. Gerek koyunculukta Merinos ithalatı, gerek keçilikte şu meşhur Zanen ithalatı çok da olumlu değil. Projenin en büyük handikabı bu, hayvan ithalatına kapı açılmamalı. Bence daha küçük ölçekle başlanmalı, yani TİGEM elindeki damızlıklarla bu projeye başlamalı. Yetiştiriciye dağıtmalı, peyder pey yıllar içerisinde damızlık sayısı arttırılabilir. Yine tekrar ediyorum hayvan ithalatı kesinlikle burada düşünülmemesi gerekiyor. Zaten TİGEM’in elinde baya güzel geotipler var. Merinos diyoruz, Merinos’un farklı melezleri var. Bunlar Türkiye şartlarına uygun olan melezler. Ceylanpınar Tarım İşletmesi’nde ivesi koyunu var, süt verimi oldukça iyi. Ondan sonra Karadeniz Bölgesi’nde yetiştirilen Bafra Koyunu var, melezleme ile elde edilmiş. Yine Batı Anadolu Bölgesi’nde elde edilen koyun ırkları var, Acıpayam gibi. Bunların yanı sıra yine Konya Bölgesi’nde yetiştirilen değişik Merinos melezleri var haymer ve hasak gibi. Bunların hepsi damızlık olarak kullanılabilir. Yerli ırklar zaten kullanılacak, Mor Karaman gibi Ak Karaman gibi eski ırklar. Keçicilik gördüğüm kadarıyla projeye dahil edilmemiş gözüküyor. Keçinin de buna dahil edilmesinde fayda var, bizim bölge için de özellikle Halep keçisi önemli. Çünkü Halep keçisi bu şartlara uygun ve verimli. Bölgede başarılı bir şekilde yetiştirilebiliyor” dedi.

(Haber: Ahmet Güneçıkan)

Editör: Mahmut Beyaz