Bundan yaklaşık 7 yıl önce İnsani Yardım Vakfı (İHH) ve Özgür Gazze Hareketi'nin organizasyonu ile İsrail ablukasındaki Gazze'ye yardım götürmek üzere 587 yolcusuyla yola çıkan ancak Gazze açıklarında İsrail askerlerinin saldırısına uğrayan Mavi Marmara’nın iman dolu yürekli yolcuları, uğradıkları saldırıda bir an olsun düşünmeden İsrail askerlerinin ateşine, ellerindeki sopalarla karşılık vermiş ve bu uğurda bir kısmı şehit bir kısmı ise gazi olmuştu. O gün orada ümmetine yardım götürebilmek adına acımasız ve ablukacı İsraillilere karşı amansızca mücadele eden Mavi Marmara’nın kahraman yolcularından sadece biri olan Kahramanmaraşlı Eğitimci-Yazar Nuri Yıldız, şu sıralar deyim yerindeyse kuşatma altında olan ve oradaki Müslümanların ibadet özgürlüğünü engelleyen İsrail’e karşı ateş püskürdü. Mavi Marmara’da o serin sulardaki kara geceyi ve İsrail’in kabul edilemez Mescid-i Aksa tutumunu Manşet Gazetesi muhabiri Emre Akkış’a anlatan Yıldız, düşmanlıklarının, kinlerinin İsrail halkına değil, Siyonist bir anlayışla devlet yöneten Büyük Ortadoğu Projesi sahiplerine olduğunu söyledi. Şu anda Allah Resulü Hz. Muhammed’in ilk kıblesinde zulümlerin olduğuna vurgu yapan Yıldız, “Kudüs’ü kurtarabilmemiz için zihin dünyamızın özgür olabilmesi gerekiyor” dedi. İsrail’in gösterildiği kadar güçlü bir devlet olmadığını ifade eden Yıldız, Kudüs’ü tüm dünyanın sahiplenmesi gerektiğini vurguladı.

ZULMÜ ORTADAN KALDIRMAK İÇİN BİRİLERİMİZİN FEDA OLMASI GEREKİYORDU

7 yıl önce Gazze’ye insani bir yardım götürebilmek için Mavi Marmara gemisine bindiniz ve İsrail askerleri tarafından saldırıya uğradınız. Böyle bir saldırının olabileceğini de İsrail daha önce sinyallerini vermişti. O gemiye binmenizdeki asıl amaç neydi? Mavi Marmara’ya binerken hiç tereddüt ettiniz mi?
Gemi ile yola çıktık. Denizlere açıldık. Çünkü zalim bir topluluk, mazlum bir topluluğa zulüm ediyordu. Biz büyüklerimizden, atalarımızdan ve hatta dinimizden şunu öğrendik; “Zalimlere yaklaşmayınız, zulme uğrayanlara yardım ediniz.” Yani bizim öğretilerimiz budur. Bizim ilahımız, bizim yaratıcımız bizden bunu ister. Mazlumlara yardım ederken de şöyle bir ölçü koyar; “Mazlumun dini sorulmaz” der. Mazluma dünyanın herhangi bir bölgesinde kişiliği, kimliği, dili, dini ve cinsiyeti ne olursa olsun yardım edilmelidir. Yani bir çocuğun öldürmesini düşünün. Bu çocuğun öldürülmesini hangi haklı gerekçe ile kim açıklayabilir? Bir küçük çocuk kime suç işleyebilir? İşte Hz. Musa’nın büyüdüğü sarayı düşünün. Hz. Musa’nın büyüdüğü sarayı o bölgede bir büyücünün kendisinin rüyasını yorumlaması sonucunda o bölgede yaşayan bütün erkek çocuklarını öldürüldü ve artık öldürme öyle bir hat safhaya gelmişti ki en yakınlarda bile çocuk kalmamıştı. Annenin birisi yüreğine taş bağlayarak, çocuğunu bir sepetin içerisine koyup, o kurtulsun diye denizin içine bırakmıştı. Buradaki annenin amacı , “Çocuğumu denizin içine bırakırsam çocuğum kurtulur, aksi takdirde ise çocuğum bir zalim tarafından öldürülecektir ama suda kurtulma ihtimali vardır” düşüncesiydi. Sepetteki çocuğu firavunun sarayında bulunan biri buluyor ve firavunun sonunu getirecek olan kişiyi büyütüyor. Biz hangi çocuğun ölümü hak ettiğini düşünebiliriz ki? Kaldı ki bunu düşünsek bile her çocuğun ölümü dünyada ki diğer çocuğun kurtuluşunun bir çekirdeğidir. Buna benzer durumlar daha önceki yıllarda da yaşandı. Nevruz’un tanımı yapılırken Nevruz, tüm Asya ülkeleri tarafından kutlanılan bir bayramdır. İran’da Feridun diye bir zalim hükümdar ortaya çıkar ve avcı kuşunu yaşatabilmek için her gün bir ya da iki tane yeni doğmuş bebeği kuşlara yem eder ama günün birinde bir kişi ortaya çıkar ‘Ben çocuğumu feda etmek istemiyorum’ der ve çocuğunu kurtarmak için yapmış olduğu mücadelede hükümdarı verirler. Şu anda ise yine dünyanın her tarafından çocuklar ölüyor. Suriye’de, İran’da, Irak’ta, Libya’da Müslüman ülkelerinde çocukları öldürüyorlar. Çocukların ölmesi onu hoş gördüğüm anlamında değil ama ben inanıyorum ki bu çocukların kanları birilerini boğacaktır. Tabi çocuklar, büyükler feda edilecek, eğer yeni bir dünya yeni bir anlayış olacak ve zulüm ortadan kalkacaksa, sen yanmazsan ben yanmazsam kim yanacak. Birilerimiz feda olacağız ve bizde bu amaçla gemiye bindik, uluslararası kara sularda İsrail yapılması gereken en son şeyi gerçekleştirdi ve bize saldırdı.

O GECE TÜM GEMİ TEK YÜREK OLDU

İsrail askerlerinin saldırısı sırasında neler yaşadınız? O anlarda neler hissettiniz? Kısaca anlatır mısınız?
İnsanların zaman zaman yaşadığı psikolojik durumlar vardır ve yaşadığı anların içinde öyle bir an gelir ki kendinize güç ve takat bulamazsınız. Öyle zamanlar da gelir ve öyle bir güce erişirsiniz ki vücudunuzun, kişiliğinizin, benliğinizin, karakterinizin, kimliğinizin yüz kat, bin kat üzerinde bir cesaret ortaya koyarsınız ve bizde Mavi Marmara Gemisi’nde bunları yaşadık. Yaklaşık 15-20 mürettebat ve 580 insan ve 580 insanın yaklaşık bir 550 kişisi ya da 560’ı Müslümandı, diğerleri ise başka dinlerdendi. O Müslümanların çoğunluğunun bu güçlü psikolojiyi taşıdıklarına biz şahit olduk. İsrail kabinesinden milletvekili olan kadın bir aktivist vardı ve o kadında aynı güçlülüğü ortaya koydu. Bunların yanında gemiye Küba’dan katılan Ateist ve Komünist gençler vardı. Hepimizin ortak amacı mazlum bir insanın yardımına gitmekti, zalime tavır koymaktı. Zalime tavır koyarken bir Müslüman neler hissediyorsa birçok Hristiyan’da aynı tavrı ortaya koyabiliyor, birçok Yahudi’de aynı tavrı ortaya koyabiliyordu. Hatta Komünist gençlerde aynı tavrı ortaya koyabiliyor ve onların o tavırları bir Müslümanın tavrından aşağı değildi. Yani o gün insanoğlu tek bir yürek olmuştu. Allah’a iman edeniyle, etmeyeniyle birlikte. O geminin insanları hepsi tek yürek olmuştu. Amaç ise “Zalime meydan okuyorum, Mazluma yardım ediyorum” düşüncesiydi. Böyle bir hayat anlayışı, böyle bir olay tarihte az yaşanır olaylardır.

BİZİM SİLAHIMIZ YÜREĞİMİZ VE BİLEĞİMİZDİ

Gemide nasıl bir mücadele verdiniz ve sonrasında neler yaşandı?
Biz gemide artık teslim olduk, zaten teslim olmamamız içinde bir neden yoktu. Silahlarımız dahi yoktu bizim içimizde çok usta yakın döğüş sporcusu olan arkadaşlarımız vardı. Bu spor dalında uzman olan arkadaşlarımız da mücadelelerini vererek orada eşiyle birlikte Şehit düştü. Biz orada mücadele edecek ortamımız olmamasından dolayı teslim olduk. Bizim silahımız yüreğimiz ve bileğimizdi. Yüreğimizde ve belimizde tutabileceğimiz hiç bir şey yoktu. Bir tek arkadaşların sapan taşları vardı ve onu da Gazze’de ki çocuklara oyuncak olarak götürüyorduk. Oradaki çocuklara oyuncak olarak götürdüğümüz malzemelerin içerisinde küçük çocukların oynadığı bilyeler vardı. Arkadaşlar o sapanlarla helikopterlere fırlattı. Arkadaşlarım o an onları yaparken bende o küçücük savunmanın etkisinin büyümesi için dua ettim. Onlarca arkadaşımız yaralandı ve yere düştü. Fakat yine de buna rağmen gemiye yan taraflardan çıkamadılar ve yukarıdan yan tarafa indirme yaptılar. Helikopterle merdivenleri aşağıya doğru indirdiklerinde o merdivenlerle inen ve yüzlerinde kar maskeleri olan üzerinde zırhı olan İsrail askerleri, otomatik silahlarla bizi rastgele taramaya başladılar. Bir anda onlarca arkadaşımız yaralandı veya şehit oldu. Öyle bir ortam, öyle bir savaştı ki bu savaş bir tarafta yüreklerini ortaya koymuş insanların savaşıydı, diğer tarafta ise 21. Yüzyılın en son teknolojisine sahip insanların gerçek silahlarla ortaya koyduğu savaştı. Biz orada mağlup olmadık ama onlarda galip gelemedi.

BİZ İSRAİLLİLERİN DEĞİL, BİZ SİYONİZM’İN DÜŞMANIYIZ

Yaşanan o saldırıdan sonra İsrail’e karşı nasıl bir tepkiniz oldu?
Günümüzde İsrail’in dünyanın her tarafında zulüm yaşattığını görüyor ve biliyoruz. İsrail güçlü bir devlet değildir. İsrail, geçmişindeki zulmü ile tanınmış bir anlayış, hâkimiyet ve düşüncenin sahibidir. Kesinlikle yanlış anlaşılmasın. Biz İsraillilere düşman değiliz. Bizim tepkimiz İsraillere değildir. Biz İsrail’in içerisinde bulunan Siyonizm anlayışına tepki ve tavır gösteriyoruz. Bütün düşmanlığımız onlaradır. İsrail halkına bir düşmanlığımız yoktur. İsrail halkından masum olanların var olduğuna inanıyoruz. İsrail halkının tamamı zalim değildir. Sadece Siyonist anlayış, İsrail’in içerisinde o yayılmacı politika anlayışı ve İsrail’in içinde bulunan o Büyük Ortadoğu Projesi’nin sahiplerinedir bizim kinimiz. Bütün insanlığı kendilerinin emrinde olarak yaratılmış eşekler olarak gören Siyonist anlayışadır bizim tavrımız. Biz onların eşekleri değiliz ve olmayacağız. Son kişi kalıncaya kadar hatta yeryüzünde son insan kalıncaya kadar biz İsrail’in eşeği olmayacağımızı onlara haykıracağız. Biz İsraillilerin düşmanı değil, biz Siyonizm’in düşmanıyız. Biz Müslümanlığa ve insanlığa zarar veren insanların düşmanıyız. Bu noktayı öncelikle herkesin bilmesi ve anlaması lazım.

İNANÇ HAYATIMIZDA YAHUDİ’YE DÜŞMANLIK YOKTUR

İslam Dininin Yahudilere bakış açısı nedir?
Bizim inanç hayatımızda Yahudi’ye düşmanlık yoktur. Allah Resulü Mekke’den, Medine’ye hicret ettiğinde Medine Vesikasın’da Yahudilerin de haklarını koruyan bir şehir sözleşmesi yapmıştı. Orada Yahudilerinde, Hristiyanların da, puta tapanlarında hakları koruma altına alınmıştı. Bizim hayata bakış açımızda budur. Bunun dışına da çıkmamaya çalışacağız. Ama biz şunu gördük; Allah Resul’üne karşı tavır koyduklarında Allah Resulü ve sahabe Hayber Kalesi’nin etrafını kuşattığında o azgın Yahudilerin yaşadığı bölgeyi kuşattıklarında o insanların kalelerle çevirdikleri şehrin içerisinde rahat ve emin bir şekilde yaşarlarken günlerce süren bu ablukadan artık Müslümanlar rahatsız olmaya başlamıştı. Dolayısıyla Allah Resulü Müslümanların sahabelerin rahatsız olduğunu gördüğünde çare olarak şunu gördü; kalenin dışındaki hurmalıkları kesin emrini verdi. Yani Yahudileri destekleyen mali yapının yok olması halinde onların teslim olacağını anlamıştı. Hayber Kalesi’nin dışındaki Yahudilere ait olan bütün hurma ağaçları kesilmeye başlayınca mal düşkünü Yahudiler teslim oldular. Şu anda dünyanın her tarafında özellikle Kudüs’te Allah Resulü’nün ilk kıblesinde zulümler var. Dünyada semavi dinlerin merkezi şehirleri vardır. Bunlara; Mekke, Medine, Kudüs, Roma Vatikan ve daha birçok yeri örnek olarak gösterebiliriz. Buraların korunması lazım. Çünkü nihayetinde bir dini temsil ediyor ve diğer dinlerinde bu ortamlara saygı gösterebilmesi için ziyaret edebilmeleri gerekiyor. Yeri geldiği zaman yine saydığımız bu dini yerler bir konsorsiyum tarafından yönetilmelidir. Dini yerler korunmalıdır, oraya giren çıkan herkes kontrol altında tutulmalıdır. Ama bu kontrol altında tutmak sadece oranın güvenliği için olmalıdır.

KUDÜS’Ü TÜM DÜNYA SAHİPLENMELİDİR

İsrail’in Kudüs’teki Mescid-i Aksa tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu konuda neler söyleyeceksiniz?
Kudüs’ü tüm dünya sahiplenmelidir. Bizim amacımız bu olmalıdır. Ama bugün o ortam bitmiştir. Orası şu anda özellikle Osmanlı yıkıldıktan sonra İsrail’in o bölgede yavaş yavaş devletleştiğine sahibiz. Ama bu devleti zulüm üzerine kurdular. Özellikle onların ilk dönemlerinde önce örgüt lideri, sonra devlet başkanları olan İzak Rabin, İzak Şamir gibi insanlar Avrupa’nın içerisinde terör estirmişti. Kendi vatandaşlarını, kendi dinden olan insanlarına zulüm ettiler ve onlara tuzak kurup, öldürdüler. Nihayetinde tüm bunların sebebi kendi insanlarını İsrail’e hicret ettirmekti. Bunu sağladılar. Daha sonra bu örgüt liderleri İsrail’de devlet adamları da oldular. Ama bunlar devlet başkanlığı yaparken Siyonist anlayışla devlet başkanlığı yaptılar ve oradaki Filistinli Müslümanlara zulüm etmeye başladılar. O Siyonist anlayış Müslümanların elinde olan o bölgeyi yavaş yavaş kendi topraklarına katarak, bugün nihai bir noktaya ulaştılar. Bugün Kudüs yâda Filistin’de gerçekten Müslümanların sahip olduğu bütün araziler, evler, yerleşim bilimleri talan edildi ve kendilerine yeni yerleşim birimleri açtılar. Bunlardan kurtulmamız şart. Bu Siyonist anlayıştan Kudüs’ü kurtarmamız şarttır. Ama bunun yolu Mekke ve Medine’nin hürriyetine kavuşmasından, Süleymaniye, Kerkük, Musul, Şam, Bağdat özgür olmasından geçer. Biz bu özgürlüğe bu hürriyete Müslümanlar olarak hep birlikte el ele, kol kola, yürek yüreğe yürüyemezsek, kesinlikle İsraillilere karşı savaşamayız. Kudüs’ü kurtarabilmemiz için zihin dünyamızın özgür olabilmesi gerekiyor.

RÖPORTAJ: EMRE AKKIŞ

Editör: Mahmut Beyaz