Adıyaman’da PKK’lı teröristlerin saldırısı sonucunda şehit olan polis memuru Taha Uluçay’ın Kayseri’de düzenlenen cenazesi töreninin ardından Kahramanmaraş’a gelen İçişleri Bakanı Süleyman Soylu bir dizi ziyaret ve incelemelerde bulundu. Kahramanmaraş Havalimanı’nda kent protokolünce karşılanan Bakan Soylu, beraberindeki heyetle birlikte Kahramanmaraş Geçici Barınma Merkezi’ne geldi. Geçici Barınma Merkezi’nden sorumlu Dulkadiroğlu Kaymakamı Kadir Okatan ve katılımcıların karşıladığı Bakan Soylu, kendisine çiçek veren Suriyeli çocuklarla sohbet etti. Çocuklara hediyeler dağıtan Soylu, katılımcılarla tek tek selamlaştıktan sonra toplantıya geçti. Burada özellikle son günlerde Suriyeli mültecilerin sınır dışı edileceğine yönelik iddialar ve Türkiye’nin göç politikasına yönelik geniş katılımlı değerlendirme toplantısı düzenleyen Bakan Soylu, önemli açıklamalarda bulundu. Toplantıya, Kahramanmaraş Valisi Vahdettin Özkan, Göç İdaresi Genel Müdürü Abdullah Ayaz, AK Parti Kahramanmaraş Milletvekilleri Mehmet Cihat Sezal ve Habibe Öçal, Kahramanmaraş Büyükşehir Belediye Başkanı Hayrettin Güngör, Dulkadiroğlu Belediye Başkanı Necati Okay, İl Jandarma Komutanı Numan Öksüz, Kahramanmaraş Emniyet Müdürü Doğan İnci, kurum müdürleri ve çok sayıda ilgililer katıldı.

Toplantı’nın açılış konuşmasını Kahramanmaraş Valisi Vahdettin Özkan yaptı. Özkan’ın ardından Bakan Soylu Türkiye’nin göç politikasına yönelik önemli açıklamalarda bulundu.

İşte Bakan Soylu’nun açıklamaları;

“TÜRKİYE GÖÇÜ ÖNLEME YERİNE GÖÇÜ YÖNETME TERCİHİNİ KULLANDI”

“Türkiye olarak hem coğrafyamızın hem de dünyadaki ekonomik dengesizliklerin ve güvenlikle ilgili ciddi tehditlerin getirdiği sorunlarla doğrudan temas halindeyiz. Küresel terör örgütleriyle mücadelemiz bu problemlerden sadece bir tanesi. Küresel uyuşturucuyla mücadelemiz bunlardan sadece bir tanesi. Keza karşı karşıya kaldığımız özellikle Suriye iç savaşından kaynaklı göç bunlardan bir tanesi. Göç hadisesinde Türkiye’nin pozisyonu takdir edersiniz ki dünyanın diğer ülkelerinden çok farklıdır. Göçe kaynaklık eden ülkelerle biz doğrudan sınır komşusuyuz. Tarihi ve dini bağlarımız var. Öyle ki göç eden insanların önemli bir kısmının akrabaları ülkemizde yaşıyorlar. Dolayısıyla bu meseleye bizim diğer ülkeler gibi gelişigüzel bakabilmemiz mümkün değil. Türkiye bu sorumlulukla 2011 yılında Suriye iç savaşının ilk anıyla beraber hızlı bir şekilde göç sorunuyla yüzleşti. Bir anda yüzbinlerce insan Türkiye sınırlarına koşup canını kurtarmanın derdine düştü. Bu noktada Türkiye göçü önleme yerine göçü yönetme tercihini kullandı ve o gün Türkiye açık kapı politikası uyguladı. Ölümden ve zulümden kaçan bu insanlara kapılarımızı açtık ve kendilerini ülkemize kabul ettik.

“GÖÇ KONUSUNDA TÜRKİYE’NİN TAVRI VE POLİTİKASI TAKDİR EDİLMİŞTİR”

Dünyanın hangi ülkesine bu meseleyle ilgili giderseniz gidin Türkiye’nin tavrı ve politikası takdir edilmiştir. Bugün üzülerek şunu görmekteyiz; ilk günden itibaren Türkiye’nin hem tüm kurumlarıyla hem tüm birimleriyle hem de devletin bütün imkânlarıyla beraber bu süreci yürütüp bir politika oluşturan ama bu anlayışı acımasızca eleştirenler maalesef bugün Türkiye’nin göç konusunda bir politikasının olmadığını ifade ediyorlar. Bu söylediklerinin karşılığı bomboş bir sıfırdır. Türkiye 2011 yılından itibaren her adımında ayakları yere basan, endişe ve tereddüt etmeden adım atan bütün dünyaya örnek olan ve Avrupa bizim karşı karşıya kaldığımızın çok az bir bölümüyle karşı karşıya kaldığında acizleştiğinde Türkiye’nin acizleşmediği tam tersi göçü yönettiği ve ayakları yere basan, başından itibaren herkesin ayakta alkışlayarak takip ettiği bir göç politikası var.

“SURİYELİ KARDEŞLERİMİZİN TAMAMININ BİYOMETRİK BİLGİSİ VAR”

Göç politikası zaman geçtikçe devam eden kendini geliştiren ve yöneten bir sürece haizdir. Türkiye’nin bir göç politikası stratejisi vardır. Türkiye’nin uyum politikaları stratejisi vardır. Türkiye’nin göç eylem planı vardır. Yani bütün bunları yapabilme kabiliyetine sahip bir Türkiye var. Türkiye’ye milyonlarca Suriyeli kardeşimiz geldi ve Türkiye hem bunların karşılanması hem kayıt altına alınması hem kamplarda tüm ihtiyaçlarının karşılanması konusunda sistemini hemen oluşturdu. Bizim kendi vatandaşlarımızın biyometrik bilgileri yok iken şu anda ülkemizde bulunan Suriyeli kardeşlerimizin tamamının biyometrik bilgisi var. Bu biyometrik bilgilerin peşinde dünyanın akıllı ülkeleri de dolaşmaktadır. Tabii böyle bir şey mümkün değil. Yani Türkiye başından itibaren bu konuda hakikaten büyük bir sorumlulukla hem süreci yönetti hem de bu meseleyi yönetmekle ilgili yapılanmasını tamamladı. Öncelikle gelenlerin kayıtlarını ve kimlik işlemlerini gerçekleştirip kendilerini kampa yerleştirerek her türlü ihtiyaçlarını karşıladı. Burada aynı zamanda işin hukuki kısmında boşluk kalmaması için çalıştı. 2013 yılının Nisan ayında Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu çıkardı ki bence bu bizim göç stratejisi adına en önemli adımlarımızdan bir tanesiydi. Çıkardığımız bu yasayla sivil bir kurum olan Göç İdaresi Genel Müdürlüğünü kurduk. Bakın bütün bu operasyonu kolluk kuvvetlerimizle birlikte Göç İdaremiz yürütüyor. Yani 5 yıllık bir kurum Türkiye’de hakikaten çok önemli bir operasyonu yönetiyor.

“ULUSLARARASI TOPLUMLARDAN ÇOK CİDDİ BİR YARDIM GÖRMEDİK”

Krizin devam etmesi ve derinleşmesi üzerine 2014 yılında Suriyeli misafirlerimize geçici koruma statüsü verdik. Buda önemli bir politika. Böylece tüm temel hak ve hizmetlere yasal yollarla erişimlerini sağladık. Geçici koruma kimliğine sahip olan tüm Suriyelileri güvenlik birimlerimizle paylaştık. 2016 yılı Ocak ayında çıkardığımız yönetmelikle kendilerine çalışma izni alma hakkını sağladık. 2017 yılının başından itibaren eksik olan bilgileri tamamlamak ve daha detaylı veri tabanına sahip olabilmek amacıyla Suriyelilerin verilerinin güncellenmesi projesi başlattık. 2 yıllık çalışma sonucunda tüm verileri güncelledik. Oluşturduğumuz göç kurulu 3 yılda 8 kez toplanarak çok önemli kararların altına imza attı. Bu süreçte uluslararası toplumlardan çok ciddi bir yardım görmedik. Daha sonra Suriyelilerin ve diğer yabancıların ülkemizde uyum için yaşamalarını, toplumsal kural ve kaidelere uyumları amacıyla uyum strateji belgesi ve ulusal eylem planını hazırladık ve uygulamaya koyduk. Bu süreçte de kamu düzeni ve güvenliğiyle Suriyeli misafirlere sağladığımız imkânlar arasında hassas bir denge kurduk. Tabii ki bu kısım işin düzenli göç kısmıydı ve bugüne kadarda Türkiye’nin birçok yerinde uyum toplantıları adı altında hem göç genel müdürlüğümüz hem valiliğimiz özellikle bunları gerçekleştirme konusunda önemli adımlar atmaya başladılar ve birçok yerde bu toplantıları gerçekleştirmeye devam ediyoruz.

“GÖÇ 21’İNCİ YÜZYILIN GERÇEĞİDİR”

Bir de kaçak göç kısmı var. Bildiğiniz gibi Türkiye Ortadoğu ile Avrupa arasındaki en kısa kara geçiş yolu. Aynı zamanda etrafımızdaki 3 denizin bir ucu doğuya bir ucu da batıya açıldığı için kaçak göç konusunda önemli bir cazibe ve geçiş merkeziyiz. Sadece Ortadoğu kaynaklı değil. Afrika kaynaklı bir kaçak göçle de karşı karşıyayız. Göç 21’inci yüzyılın gerçeğidir. Afrika kıtasından Avrupa’ya ve dünyanın her noktasına ciddi bir göç akını vardır. Gelir eşitsizliği devam ettiği sürece sağlığa adalete suya ve gıdaya erişim zorluğu devam ettiği sürece aynı zamanda emperyalizmin bu konudaki duyarsızlığı devam ettiği sürece bu göç devam edecektir. Bunun kaynağı da biz değiliz. Göç bir manasıyla da teröre koridor açan, uyuşturucuya koridor açan organize ve kaçak suça koridor açan bizim için kamu düzenimizi de etkileyebilecek bir süreçtir. Bunun için düzenli göçü bir tarafta tutup bir de tamamen kaçak göçle karşı karşıya kaldığımızı bir kez daha ifade ediyorum. Suriyeliler dediğiniz zaman kaçak göçü de ona katarsak biz hata yapmış oluruz. Çünkü kaçak göç hadisesi tam kanunsuzluk hadisesidir. Hem de bunun içerisinde Suriyeliler haricinde çok ülke vatandaşı var.

“GEÇİCİ KORUMA STATÜSÜNDE 3 MİLYON 609 BİN SURİYELİ İNSAN VAR”

Bugün gelinen noktada ülkemizde geçici koruma statüsünde bulunan 3 milyon 609 bin Suriyeli insan var. Bize vurmak isteyenler bu rakamı alıyor, Türkiye’nin göç politikasını sadece 3 milyon 609 bin rakamından ibaret olduğunu zannediyor. Ülkemizde ikamet izniyle bulunan yabancı insan sayısı 2017 yılının başında 400 bin, 2018 yılı başında 592 bin iken bugün ise 1 milyon 36 bin. Peki bu neden arttı? Bunlar zaten vardı, biz bunları kayıt altına aldık. Türkiye’de hakikaten kimse kayıtsız kalmasın diye uğraşıyoruz. Nasıl nüfus kağıdı, pasaport ya da ehliyet alırken biyometrik bilgilerini alıyorsak, onların da tüm biyometrik bilgilerini aldık, Allah muhafaza bir olayla karşı karşıya kaldığımız zaman neyi nerede arayacağımızı ve kim olduğunu bilebileceğimiz bir alt yapı oluşturduk. Devlet dediğiniz de böyle bir şeydir zaten, tesadüfe izin vermeyen bir anlayış izliyoruz. Bu da bizim düzensiz göçü, düzenli göç haline getirme politikamızın sonucudur. Ülkemizde ayrıca 337 binin üzerinde uluslararası koruma başvurusunda bulunanlar var. Türkiye’nin sadece 28 mültecisi kabul edildi. Biz 1950’li yıllarda aldığımız bir kararla sadece Avrupa’dan kabul ediyoruz, bu da bir politika.

“DÜNYANIN VE AVRUPA’NIN ÇARESİZ KALDIĞI SÜREÇTE TÜRKİYE’NİN BAŞARILI BİR GÖÇ POLİTİKASI VAR”

Geçen yıl 268 bin kaçak göçmen yakalandı. Bu yıl günümüz itibariyle yakalanan kaçak göçmenin sayısı 165 bini geçmiş durumda. Bir operasyon yürütüyoruz, bu akış devam ederse bu sayı 300 bini aşar. 2015 yılında bin 700 olan Geri Gönderme Merkezi kapasitemiz şuan da 16 bin, yıl sonu itibariyle ise 20 bin olacak. Türkiye’nin göç politikası yoktur diyenlere kamplarımız, Geri Gönderme Merkezlerimiz, kayıt sistemlerimiz, eğitim, sağlık ve uyum politikalarımız ve kaçak göçmenlerle ilgili ülkelerle yaptığımız geri kabul anlaşmaları da çok önemli. İçişleri Bakanı olarak kendi bakan arkadaşlarımdan daha çok göçe kaynaklık teşvik eden ülkelerin bakanlarıyla görüşüyorum. Tekrar altını çizerek söylüyorum Türkiye, dünyanın ve Avrupa’nın çaresiz kaldığı süreçte ayaklarını yere sağlam basan bir göç politikası oluşturmuştur. Burada eksiklik yok mu? Elbette var. Kendi vatandaşlarımızın elbette ki kanunlara ve kurallara olan bir takım eksiklikleri ne kadar varsa, onları ne kadar yönetebiliyorsak burada da yönetmeye ve kontrol etmeye çalıştığımız alanların dışına çıkanlar var ama bir vesileyle kurallara uymakla mükellef hale getirmek durumundayız. Onların söylediklerinin aksine sürecin başından bu yana bilinçli ve planlı adımlar atılmaktadır.

“ORTADOĞU’DAKİ POLİTİKAMIZA ÇENTİK ATMAYA ÇALIŞANLAR VAR”

Kamuoyunda Suriyeliler ya da göçmenler olarak ifade ediliyor ancak bunun içinde kaçak göçmenler var, uluslararası koruma statüsünde olanlar var, geçici koruma statüsünde olanlar var, yasal ikamet izniyle ülkemizde bulunanlar var. Sokakta gördüğümüz her yabancı Suriyeli göçmen değil, dolayısıyla bu kavram çeşitliliği zaman zaman karmaşaya yol açıyor, sokakta gördüğümüz herkes de kaçak değil. Bunun öğretmeni var, öğrencisi var, esnafı var, iş adamı var, doktoru var, mühendisi ve din adamı var. Buradan bir istismar alanı oluşturmak isteyenler de var. Avrupa’da olağanüstü bir yabancı düşmanlığı var ve yükseliyor. Tek dertleri bunu Türkiye’ye taşımak. Avrupa’nın bu düşüncesini Türkiye’ye taşımak isteyenler de buna ortak oluyor. Birincisi, Türkiye içerisinden bu durumdan bir siyasi menfaat elde etmeye çalışanlar var. İkincisi Ortadoğu’daki politikamıza çentik atmak için bu işi karıştırmaya çalışanlar var. Ne bizim insaniliğimiz, ne İslamiliğimiz, ne komşuluğumuz, ne geleneğimiz ne de göreneğimiz buna müsaade etmeyecektir. Bizim anlayışımız, bu toprakların bize vermiş olduğu medeniyet gücü buna müsaade etmeyecektir.

“O GAZETENİN MANŞETİ TAM BİR CEHALET ÜRÜNÜDÜR”

Son günlerde özellikle Suriyeli kardeşlerimizin sınır dışı edildiği ya da edileceğine dair yanlış söylemler aslında tam da bu kavram çeşitliliğinden beslenmektedir. Bugün bir gazetenin manşetinde Uygur Türkü bir kardeşimizle ilgili ifade var. O gazetenin manşeti tam bir cehalet ürünüdür. Çünkü maksatlı yapılmışsa çok daha da üzücüdür. O gazeteye tavsiyem o manşeti kim atmışsa, ona, ‘kardeş sen bunu bilerek mi yaptın, bilmeyerek mi yaptın’ diye sormak gerekiyor. Bir gazetenin böyle bir manşet atabilme hakkı yoktur, hele de konuşurken mangalda kül bırakmayan, entellektüizm çabası içerisinde gören arkadaşların bunu atlamamaları gerekiyor. Kimse kusura bakmasın, hak sadece bu dünyada değil, öteki dünyada da var. Uygur Türkü kardeşimiz bize müracaat etmiş, uzun süreli ikamet belgesi istemiş. Bizimkiler de ona senin şartların uzun süreli ikamet belgesini tutmuyor demişler, sen rutin belgeli kısa süreli ikamete başvur demişler. Biz ülkemizden, kendi gittiği ülkede insan haklarıyla ilgili bir sıkıntıya uğrayacak, zulüm görecek hiçbir yere kimseyi göndermedik. Böyle bir sınır dışı mümkün değildir.

“SINIR DIŞI GİBİ BİR DURUM ASLA SÖZ KONUSU DEĞİLDİR”

Göç meselesini sadece bir parametreden görenler büyük bir yanılgı içerisindedir. Bu bir mühendisliktir, bilmek lazım. Bunu bilen arkadaşlarımız ellerinden gelen gayreti ortaya koymaktadırlar. Üzülerek izliyoruz ki dün göçmenler konusunda ırkçı bir pozisyon alan bazı kesimler, bugün tam tersi bir pozisyon ve söylemle süreci provoke ediyorlar. Bunun tehlikeli ve kimseye kazandırmayacak bir yaklaşım olduğunu belirtmek isterim. Son günlerde özellikle İstanbul üzerinden yürütülen konu tamamen düzensiz ve kaçak göçle ilgili mücadeleyle ilgili bir konu değildir. Geçici koruma statüsündeki hiçbir Suriyeli veya uluslararası koruma ile ülkemizde bulunan bir yabancının veya ikamet izniyle ülkemizde bulunan bir kişinin sınır dışı edilmesi gibi bir durum asla söz konusu değildir, kabul edilebilir de değildir. Ne böyle bir istemimiz var, ne böyle bir eylemimiz var, ne de böyle bir hakkımız var. Burada iki tane mesele var. Birincisi, geçici koruma statüsündeki her Suriyelinin hangi ilde ikamet edilmişse orada ikamet edilmesinin sağlanmasıdır. İkincisi de kaçak göçle mücadelenin ciddiyetle sürdürülmesidir. İki konu birbirinden apayrıdır. Yaklaşık 15 günlük çalışma sonucunda hakkında işlem yapılan yabancıların yüzde 90’dan fazlası Suriyelilerin dışındaki uyruklardan oluşmaktadır.

“KAYIT OLDUKLARI İLLERE DÖNMELERİ İÇİN MÜHLET VERİLDİ”

Başka illerde olup da İstanbul’da olan Suriyelilere de bir mühlet verildi ve bütün STK’larla görüşüldü, kendi illerine dönmeleri için verilen müddet olduğu için onlara herhangi bir işlem de yapılmıyor. Kaydı olmayan yani kaçak olarak Türkiye’ye gelmiş ve şuan da şehirlerimizde bulunan Suriyelilerle ilgili kayıt işlemleri devam ediyor. Türkiye’de iki vilayet var, kayıt işlemlerine kapalı olan. 2016 yılından itibaren Antalya ve İstanbul kayıt işlemlerine kapalıdır. Buralara kayıt almıyoruz. İstanbul’da kayıtsız olarak yakaladığımız veya tespit ettiğimiz Suriyelileri sistem gereği önce kampa götürüyoruz, orada kayıt yapıyoruz, hangi ile gitmek istediğini soruyoruz ve oraya gönderiyoruz. Bize denecekse ki gerek yok, salın gitsin, ne yaparlarsa yapsınlar. O zaman devlet olmanın kaidesi ortadan kalkar. Tam da bize sizin nasıl bir göç politikanız var diyenleri haklı çıkartacak bir uygulama olur. Biz bu işleri planlarken her şehrin nüfusuna göre bir oran belirledik, ona göre kayıt yapıyoruz. Dengeli bir sınır belirledik ve İstanbul’u belli bir sayıdan sonra yeni kayıtlara kapattık. İstanbul’daki Suriyeli sayısını planladığımız düzeyde tutmak istiyoruz. Suriyelilerle ilgili bir sınır dışı söz konusu değildir, sadece Türkiye’de ilk defa kaydoldukları şehirlere dönmelerini temin etmeye çalışıyoruz.

“337 BİN KİŞİ GÜVENLİ BÖLGELERE GÖNDERİLDİ”

Peki şuan bayram için Suriye’ye gidenler nereye gidiyorlar? Bize gönderdiklerini iddia ettiğimiz yerlere gidiyorlar. Biz göndermedik ama gönderdiğimizi iddia ettikleri yerlere gidiyorlar. Burada bir sınır dışılık söz konusu değildir. Cerablus, Azez, El Bab ve  Afrin’e otobüslerle, halaylar eşliğinde insanlar güvenli bölgelere kendi istekleriyle gönderildiler. Bu sayı ise 337 bin rakamını aştı şuan da. Ayrıca Ramazan Bayramı’nda gidip de dönmeyen 30 bin kişi var. Bunlar eğer Kurban Bayramı’ndan sonra dönmedikleri takdirde orada kaldıklarını kabul edeceğiz. Ama bize kızıyorlar, ‘bunlar bayrama gidiyorlar da niye orada kalmıyorlar’ diyorlar. Özellikle bir muhalif milletvekili üzerinden sürekli insanlığa yakışmayan bir takım paylaşımlar yapılıyor.

“SURİYE'NİN BİRÇOK BÖLGESİ ÖLÜM KOKMAKTA”

Bütün milletimize söylüyorum Suriye'nin birçok bölgesi ölüm kokmakta. Ölüm, terör, çeteler kol geziyor. Rejim ciddi bir şekilde insanları katletmekte. Bu kadar açık ve net. Biz bunu göre göre insanları buraya gönderemeyiz. Bayram için de olsa gittikleri yer katledilen bir bölge. Bunların büyük bir bölümü Halep'ten buraya geldi. Orada başka bir politika işliyor. Bu bizim insaniyetimize sığmaz. Bunun yanı sıra tamamen kaçak olan göçmenler için, kaçak göçmen prosedürü sadece bugüne kadar uygulanıyordu. Bu konularda da denetimlerimizi arttırdık. Geçen yıl 58 bin kaçak göçmeni ülkelerine iade ettik. Geçen 43, bu hafta 45 bin olmak üzere bu yıl varsayıyorum ki 80 bin civarında. Elimizde şu an hazır, biletleri alınmış, tarihleri bekleyen 7 bin kişi var. Belki de daha fazladır. Neredeyse geçen yılın rakamına bir nevi ulaşmış olduk. Çok samimi söylüyorum ki Türkiye, göç politikasını hangi ilkelerle başlattıysa aynı şekilde devam ediyor. Kural değiştirmiyor. Bunu yaparken de sürecin hassasiyetini, insanların sıkıntılarını, vatandaşlarımızın talep ve beklentilerini gözetmeye çalışıyor.

“TÜRKİYE BU KONUYU KÜRESEL ÖLÇEKTE BÜYÜK BİR BAŞARIYLA YÖNETTİ”

Göç hadisesi çok riskli ve yönetmesi kolay olmayan bir meseledir. Avrupa'nın tamamında toplam 1 milyon Suriyeli göçmen var. Bizden çok çok az ancak buna rağmen göç politikaları yüzünden siyasi krizler yaşıyorlar. Oysa Türkiye bu meseleyi kendi içinde bir siyasi krize dönüşmeden, aklı ve vicdanıyla, merhametiyle yönetmiştir ve yönetmeye de devam ediyordur. Biz yakaladığımız göçmenlere de suçlu muamelesi yapmıyoruz. Kandırılmış veya ölümden kurtardığımız insanlar olarak görüyoruz ve öyle davranıyoruz. Kandırılmış derken, göç kaçakçılarının birtakım yalan yanlış sözleriyle sınır aşmalarından bahsediyorum. Yasal süreçleri yürütürken de insanların mağduriyetlerine, mağduriyet katmamak için özen gösteriyoruz. Türkiye bu konuyu küresel ölçekte büyük bir başarıyla yönetti. Bu konuda beklentimiz; göç meselesinin siyasi alanda tartışmaları, gelişigüzel söylemlerin eksik bir şekilde kamuoyunda kullanılmaması. İlgili bakanlıklarla, hukuk çerçevesinde ama en önemlisi vicdanımızla takip ediyor ve yönetiyoruz. Hem vatandaşlarımız, hem Suriyeli misafirlerimizi önemsiyoruz.”

Bakan Soylu’nun konuşmasının ardından Geçici Barınma Merkezi’nden sorumlu Dulkadiroğlu Kaymakamı Kadir Okatan, Kahramanmaraş’taki Suriyeli mültecilere yönelik bilgiler verdi.

(Haber: Ahmet Güneçıkan-Emre Akkış)

Editör: Mahmut Beyaz