Kent tarihinde önemli bir yer tutan şehitlerden alimlere, yerel yöneticilere kadar birçok önemli ismin Osmanlıca yazılı mezarına ulaşan Tarihçi İbrahim Kanadıkırık, 2015 yılında başladığı çalışmasını “Bâb-ı Ukbâ” ismiyle kitaplaştırdı. Türkiye’nin en eski mezarlıklarından biri olan Şeyhadil Mezarlığı içerisindeki 60 binden fazla mezarın taramasını yapan Tarihçi Kanadıkırık’ın hummalı ve titiz bir araştırma sonrasında ortaya çıkardığı çalışmasını Manşet Gazetesi olarak seri röportajlar şeklinde siz değerli okuyucularımızla buluşturmaya devam ediyoruz. İlk olarak Zeki Karakız’ın mezar taşı ve şehadetini anlatarak başladığımız serinin devamında ise Şehit Eşbahzade Mehmet Efendi, Şehit Eşbahzade Osman Nuri Efendi ve Şehit Darendeli Nuri Ağa’nın mezarlarının durumunu okuyucularımızla buluşturmuştuk. Şehitlerle ilgili röportaj serimizin sonuncusunda ise Kanadıkırık, iki Medinelizâde Abdullah Çavuş ve Ali Efendi’nin mezar taşı ve şehadetini anlattı. Osmanlıca yazılı mezar taşlarını okuyarak şehitlerin mezarına ulaşan Kanadıkırık, Şeyhadil Mezarlığı’nın eski durumunu ve çalışmaları sırasında Türkçe’nin büyük üstatlarından Yavuz Bülent Bakiler’in dedesinin mezarıyla ilgili hatırasını anlatarak; Bakiler’e böyle bir sevinç yaşatmanın ayrıca kendisini çok mutlu ettiğini ifade etti.

1940 YILINDA ŞEYHADİL MEZARLIĞI’NIN BİR KISMI YOK EDİLDİ”

İlk olarak Şeyhadil Mezarlığı’nın bir kısmının çeşitli çalışmalar sonrasında yok edildiğini anlatan Kanadıkırık, “Şeyhadil Mezarlığı alan olarak şimdiki alanının dışında alanları da kaplıyordu. Bugünkü Tarım İl Müdürlüğü ve lojmanları, eski sanayi sitesi ve eski itfaiye müdürlüğünün oraları da içine kapsıyordu. Zaten 1919 yıllarında bir Amerikalı misyoner olan Stanley E. Kerr’in “Maraş Aslanları” isimli kitabı için çekmiş olduğu orijinal fotoğrafta mezarlığın bahsetmiş olduğum alt bölümü de görülmektedir. Bu mezarlığın Gaziantep Yolu’nun alt tarafında kalan bölümü maalesef 1940’lı yıllarda yol genişletme çalışmaları gibi çeşitli farklı sebeplerle maalesef imha ediliyor, yok ediliyor. Türkiye’nin birçok yerindeki mezar taşlarına yapıldığı gibi. Birçok ailenin de aile mezarlıkları, başta benim kendi ailem Kanadıkırık ailesi olmak üzere yok edilen bu alandaydı. Bakın Maraş’a gelişimiz 1517 yılı olmasına rağmen Şeyhadil’de tek bir Osmanlıca mezarımız yok! Sadece 1919’da vefat eden Müftü Kanadıkırıkzâde Mustafa Efendi’nin mezarı ve taşı kurtarılarak Şazi Bey Cami haziresine taşınıyor. Bu sebeple mezarlık şimdikinden çok daha farklı alanlara da kayıyordu ama elimizde kalan alan bile şuan da değerlendirilmesi gereken, tarihi bir sit alanı görünümündedir” dedi.

EN ESKİ MEZARIN DURUMU İÇLER ACISI”

Ulaşabildiği en eski mezarın 1722 yılında vefat eden Müezzin Mustafa Efendi’ye ait olduğunu dile getiren Kanadıkırık, bu mezarının durumunun içler acısı olduğunu belirterek, “Benim ulaşabildiğim en eski mezar taşı 1722 tarihli Müezzin Mustafa isimli kişinin. Yani Lâle Devri’nden kalma. Mezar taşı boydan kırılmış, yarısı gitmiş o yüzden az bir kısmını okuyabildik. Beyaz mermer bir taş, durumu içler acısı. Kimse de yerini bilmiyor. Bu mezar taşı maalesef Şeyhadil Mezarlığı’nda başka bir mezarın ayak ucuna baş üstü dikilmiş halde duruyor. Ulaşabildiğim en son tarihli mezar taşı da 1949 yılına ait Osmanlıca. Diyeceksiniz ki Harf İnkılabı 1928 yılında oldu, 1949 yılında Osmanlıca mezar taşı ne geziyor. Harf İnkılabından sonra benim tespitim, Latin harflerine geçilmiş olmasına rağmen, 1937 yılına kadar düzenli olarak eski yazıyla da Osmanlıca mezar taşları dikilmeye devam ediyor. Üstelik civar köylerde de 1928 sonrasına ait rastladığım Osmanlıca mezar taşları var. 1937’e kadar ben 30’un üzerinde tespit edebildim. 1937 yılında bıçak gibi kesiliyor, 1949’yılına kadar hiç yok, 1949 yılında son bir kez bugünkü soy isimleri Aytemiz olan, Çavuş Eminiler’den veremden vefat eden 25 yaşındaki bir gence ait dikilmiş bir mezar taşı. Böylece yaklaşık 227 yıllık bir dönemi kapsıyor. Ama yoğunluğu 19. Yüzyılın son çeyreği ile 20. Yüzyılın ilk çeyreği arasındadır. Daha öncesinin az olma sebebi de biraz evvel ifade ettiğim gibi yolun alt kısmının ortadan kaldırılmış olmasından kaynaklandığıdır” şeklinde konuştu.

MEZAR TAŞLARI YOLLARA DOLGU MALZEMESİ OLARAK KULLANILDI”

Mezarlığın yarısının tahrip edilmesi esnasında mezar taşlarının çeşitli yerlere dolgu malzemesi olarak kullanıldığını dile getiren Kanadıkırık, “Tabi bu yok olan mezar taşları, çeşitli yerlerde kullanılmış. Bunların bir kısmı yollara dolgu maddesi, bir kısmı Maraş’taki derelerin üzerini örtmek için kullanılmış, bir kısmının Hatuniye Mahallesi’ne çıkacak yola merdiven basamağı yapılmış, maalesef cami helaları için kullanılanlar da var. Kitabın içerisine fotoğraflarını da koydum mezarlığın duvarının inşasında kullanılan mezar taşları da var. Şu anda halen Şeyhadil Mezarlığı’nın sanayiye bakan caddesi üzerindeki duvarda Osmanlıca mezar taşları da var. Bir tanesini zaten direk cepheden konduğu için fotoğraflama imkanı da oldu” ifadelerini kullandı.

YAVUZ BÜLENT BAKİLER’İN DEDESİNİN MEZARINI BULDUK”

Çalışmaları esnasında yakınlarının bile mezarlığını bilmediği birçok şahsa ulaştığını dile getiren Kanadıkırık, yaşadığı en ilginç gelişmenin de Türkçe’nin büyük üstatlarından Yavuz Bülent Bakiler’in dedesine ulaşması olduğunu söyledi. Yavuz Bülent Bakiler’in kendi ifadesiyle; Kahramanmaraş’a her gelişinde Şeyhadil’de yatan dededinin mezarını bilmediği için ziyaret edemediğini ve mezarlığın kapısında fatiha okuduğu bilgisini paylaşan Kanadıkırık, sözlerine şu şekilde devam etti, “Bu süreç içerisinde çok ilginç de bir gelişmeyi yaşadık. Türkçe’nin büyük üstatlarından Yavuz Bülend Bakiler Kahramanmaraş’a gelmişlerdi, Büyükşehir Belediyesi’nin programlarına katılmak için. Sohbet sırasında dedelerinden bir tanesinin Maraş’a gelip yerleştiğini, burada vefat ettiğini, mezarının ise Şeyhadil Mezarlığı’nda olduğunu ancak yerini bilmediklerini, Kahramanmaraş’a her geldiğinde Şeyhadil Mezarlığı’nın kapısına gelerek Fatiha okuyup gözyaşları içerisinde, dedemin mezarını bile bilmiyorum ifadeleriyle gittiğini bildiriyor. Tabi orada bulunan Mezarlıklar Müdürü İsmail Emir Demir bey, benden bahsediyor yaptığım çalışma nedeniyle. Yavuz Bülend Bakiler Bey de beni arattırıyor ve o süreç içerisinde ben dedesinin ismini sordum. Gönderdiği isme çok yakın bir ismin, tarif ettiği zamana yakın bir zaman da dikilmiş bir mezar taşının olduğundan bahsettim. Çok sevindi görmek istedi, ertesi gün götürdük kendisini, bana ilk sorduğu soru ise, ‘evladım Eski Türkçe biliyor musun’ oldu. Yavuz Bülent Bakiler’in Osmanlıca ve Türkçe’nin düzgün kullanılmasına olan ilgisini bildiğim için bu soruyu sormasından ayrıca mutlu olduk. Şeyhadil içerisinde dedesinin mezarına adımlarken Osmanlıca üzerine kendisiyle keyifli bir sohbet yaptık. Dedesi olduğunu tahmin ettiğimiz mezar taşına götürdük çok duygulandı. Mezarın kesin olmamakla birlikte, dedesine ait olma ihtimalinin yüksek olduğunu ifade ederek taşın yazısını okuduk. Çok mütehassıs oldu, hüzünlendi, gözleri yaşardı ve ağlamaklı bir sesle ve sesi titreyerek; “en azından artık mezarının yerini biliyorum, Maraş’a geldiğimde ziyaret edebileceğim” şeklindeki ifadeleri yaşı 80’i bulmuş Türkçe’nin duayenlerinden, büyük bir üstadı bu şekilde mutlu edebilmek bizim için de ayrı bir mutluluk kaynağı oldu.

MEDİNELİZADE ABDULLAH ÇAVUŞ’UN AİLESİ NAMLI SOY İSMİNİ TAŞIYOR”

Daha sonra mezarına ulaştığı şehit Medinelizâde Abdullah Çavuş’un şehadetini ve mezar taşını anlatan Kanadıkırık “Daha önce Manşet Gazetesi olarak gündeme getirmiştiniz, Medinelizâde Abdullah Çavuş’un mezarına da çalışmalarım sırasında ulaşmıştım, ardından ailesinden Şemseddin Namlı Bey’e ulaştım. Mezarını gösterdim ve kendisi de çok mutlu olarak mezarın yapılmasıyla ilgili olarak harekete geçti. Yine onun hakkında da bilgi vereyim. Merhum Medinelizade Abdullah Çavuş’un mezar taşında Hacı Abdullah Hoca olarak yazması aslında ulemalık yönünün de olduğunu ortaya koyuyor. Ancak meşhur ismi, 1. Dünya Savaşı sırasında almış olduğu çavuşluk rütbesi dolayısıyla Medineli Abdullah Çavuş’tur. Ailesi bugün Namlı soy ismini taşıyor. 1891 yılında Maraş’ta doğuyor, medrese eğitimi alıyor, baba mesleği olan deri tabaklama işiyle uğraşıyor. 1. Cihan Harbi’nde birçok cephede savaşıyor, terhis olduktan sonra da Hatuniye Mahallesi grubunda çarpışıyor, burada Kurtuluş Mahallesi’nde bulunan Ermeni Alaca Orçan’ın evinin alınmasında önemli rol oynuyor ve yine Fransız ve Ermenilerin irtibatlarını sağlayan Katolik Kilisesi ele geçirilmeye çalışılırken Medinelizâde Abdullah Çavuş 1 Şubat 1920 Pazar günü şehit düşüyor. Naaşı Şeyhadi Mezarlığı’nın A adasında Medinelizâde’lerin aile mezarlığının bulunduğu yere defnediliyor” dedi.

Medinezâde Abdullah Çavuş’un Mezar Taşı Tercümesi:

Medinezâde Abdullah Çavuş’un Mezar Taşı ise şu şekilde kayda geçirilmiş;

Fransız tarafından şehiden vefat iden Medinezâde el-Hac Abdullah Efendi Hoca’nın ruhuna fatiha 1 Şubat sene 1336”

ÜÇ ALİ MARAŞ’A ÇOK GELDİ”

Mezarına ulaştığı 6. şehit Medinelizâde Ali Efendi’nin şehadet hikayesini de anlatan Kanadıkırık, Ali Efendi’nin vefat ederken söylediği ‘Üç Ali Maraş’a çok geldi’ sözüne açıklık getirdi. Kanadıkırık, “Ali Efendi ile alakalı Milli Savunma Bakanlığı Arşiv Müdürlüğü’nün göndermiş olduğu 6 Ocak 2016 tarihli bir resmi yazıda nüfus kaydından da bahsediliyor. 1872 doğumlu olarak biliyoruz, yani Abdullah Çavuş’tan yaş olarak daha ileride. 1. Dünya Savaşı sırasında Maraş’ta jandarma olarak silah altına alınmış. Geniş arazi ve çiftlik sahibi olduğu ve hayvan sürüleri beslediği için direk cephe askerliğine alınmayarak kıt’a askerliğine alınmış Ali Efendi. Maraş Jandarma Taburu’nda vazifelendirilmiş ve 1918 yılında Mondros sonlarında terhis edilmiş. Bu zat, aynı zamanda Şeyh Ali Sezai Efendi ve Çürükzade Ali Efendi ile yakın arkadaştır, torunlarından Şemsettin Namlı’nın ifadesine göre. Harp öncesi Çürükzade Ali Efendi’nin Kuyucak’taki evinde Kuva-i Milliye toplantıları yapmışlar ve harp sırasında Bulgurcu’nun evinden gelen tüfek kurşunuyla yaralanarak evine getirilmiş ve burada yaranın tesiriyle şehiden vefat etmiştir. Yaralandığında meşhur bir sözünden bahsediyor aile, ‘Üç Ali çok geldi, galiba harbin sonunu göremeyeceğim’ dediği de meşhurdur. Üç Ali’den kasıt kendisiyle beraber arkadaş olan Şeyh Ali Sezai Efendi ve Çürükzade Ali Efendi’dir. ‘Üç Ali Maraş’a çok geldi’ sözü de kendisinin şehit olmadan önceki bu dünyaya ait söylediği son sözleri olarak karşımıza çıkıyor. Merhumun mezar taşında yine kurşunla şehit olduğu açık bir şekilde yazılıyor.

Şehid Medinezâde Ali Efendi’nin Mezar Taşı Tercümesi

Şehid Medinezâde Ali Efendi’nin Mezar Taşına ise şu ifadeler yazılmış;

Ya hû âda-i dinin tecavüzat-ı vak’alarında mermiden şehiden vefat iden Medinezâde Ali Efendi bin el-Hac Hüseyin Ağa’nın ruhiçün fatiha fi 6 Şubat sene 336”

Tarihçi İbrahim Kanadıkırık; “Benim Şeyhadil Mezarlığı’nda taşları Osmanlıca olarak tespit edebildiğim toplam 6 şehidimiz bunlardır” ifadeleriyle şehitler serisiyle ilgili röportajına son vererek gazetemize ayrıca teşekkürlerini iletti.

(Haber: Ahmet Güneçıkan)

Editör: Mahmut Beyaz