Özellikle Türk edebiyatına damga vuran bir neslin yetişmesini sağlayan ‘Yedi Güzel Adam’ın şehri Kahramanmaraş’ın her bir ferdi edebiyat ve şiire olan düşkünlüğünü her alanda gösteriyor. Şairler ve düşünce adamlarının çıkış noktasını oluşturan Kahramanmaraş’ta, 1949 yılında dünyaya gelen 70 yaşındaki Saadet Nalcı (Demirci), eşinden ayrılmasının ardından büyük zorluklar içerisinde dört çocuğunu yaşama hazırlarken, 30’lu yaşlarında yaşadığı zorlukları şiire dökmeye başladı. Sonrasında çeşitli sebeplerle şiir yazmaya ara veren Saadet teyze, çocuklarını büyütmesinin ardından Suzan ve Abdulhakim Bilgili Halk Eğitim Merkezi’nin kapılarını adeta aşındırdı. Halk Eğitim Merkezi’nde gidilmedik kurs bırakmaya Saadet teyze, bu arada tekrar şiir yazmaya başladı. Eski ilhamından hiçbir şey kaybetmeyen Saadet Demirci, yazdığı 33 şiiri topladı. Çevresindekilerin şiirlerini büyük bir beğeni ve duygu yoğunluğuyla dinlemesi sonrası, kitap haline getirmesini belirtmeleri üzerine derin bir arayış içerisine giren Saadet Teyze, maddi bütçesinin olmaması sebebiyle hiçbir yayıneviyle anlaşamadı. Belediyelerden de istediği desteği alamayan Saadet teyze, acı dolu yaşam hikâyesine karşılık, azmiyle her türlü zorluğun üstesinden geldiği hayatını anlattığı şiirlerin kitaplaştırılması adına yardım bekliyor. Saadet teyze yaşam hikâyesini ve şiirlerini gazetemize şu şekilde anlattı;

“NEDENSE YAŞLILAR İSTENMİYOR, BENİM İŞİM BİTTİ”

“Ben yalnız yaşayan bir kadınım. Dört çocuk annesiyim, çocuklarımı büyüttüm elhamdülillah. Babaları daha çocuklar okurken terk etmişti. Terzilik yaparak çocukları büyüttüm. Elin adamıyla uğraşmak çok zor oluyordu, hep Allah’a, ‘ Şu çocuklarım büyüsünde iş sahibi olsunlar, ben el ile uğraşmayı bırakıyım’ diye yalvardım. Çocuklarımı anca liseye kadar okutabildim, liseden sonra işlerini buldum, eşlerini de kendileri buldu, evlendiler. Elhamdülillah bana muhtaç değiller, iyiler, rahatlar, arabaları var, evleri var, hepsi çalışıyor. Ama nedense yaşlılar istenmiyor, benim işim bitti. Allah bana onları muhtaç etmesin. Ben de hayatımdan memnunum, şuan da yalnız yaşıyorum. 45 metrekarelik bir evim var elhamdülillah. Allah devletimizin yokluğunu vermesin, ne olursa olsun hiç fayda görmedim diyenler bile fayda görüyordur. Ben fayda görüyorsam herkes fayda görüyordur. Örneğin otobüslerde kullandığımız serbest kart var ya, iyi ki var. İyi ki devletimiz bu kanunu koymuş, istediğim yere gidebiliyorum. Bu da beni ayakta tutuyor. Evimde kalmış olsaydım çoktan çökerdim. Sosyal hayatı seviyorum ama komşularımla diyaloğum çok fazla yok. Durumum biraz zayıf ya, komşuya gidersem hoş karşılanmaz diye düşünüyorum. Komşu geldiği zaman sadece bir çay verebileceğim için hoş karşılanmaz.

“SOSYAL HAYATI ÇOK SEVİYORUM, KURSLARA GİDİYORUM”

Sosyal hayat bana daha cazip geldi, onun için sabah çıkıyorum, akşam geliyorum evime. Nereye gidiyorsun diyorlar. Halk Eğitim Merkezi’ne gidiyorum, öğlene kadar ahşap boyama, öğleden sonra da bilgisayar kursuna gidiyorum. Akşamları da yine Halk Eğitim Merkezi’nin Özel İdare’deki diksiyon kursuna geliyorum. Artı boş zaman bulduğumda kıraathaneye gidiyorum, orada kitaplar okunuyor, açıklamalar yapılıyor, eleştiriler yapılıyor. Tiyatroyu, konsere gitmeyi çok seviyorum. Ben hayatı seviyorum, benim bütün arkadaşlarım genç. Gençler beni seviyor, Halk Eğitim Merkezi’nde hocalarım beni severler, tanırlar. Birçok benim tanımadığım insanlar da çarşıda pazarda beni gördüğü zaman sahip çıkıyor.

“30 YAŞINDAYKEN ŞİİR YAZMAYA BAŞLAMIŞTIM”

Önceden müzik kursuna gidiyordum, gençlere benim için bir konser verin de dinleyeyim diyordum, onlar da çalıyorlardı. Bir gün şiir okudum ve şiir yazdığım dile geldi, hocamız da, ‘çok güzel şiirlerim var, bunları nasıl yazdın’ diye sordu. Gerçekten bende nasıl yazdığımı bilmiyorum, kitap filan da okumazdım önceden. 30 yaşındayken şiir yazmaya başlamıştım, uzun bir süre bırakmıştım. Dünya telaşı ve çeşitli köprülerden geçmem nedeniyle ara vermiştim. Kurslara tekrar başlamamla birlikte şiirde yazmaya başladım. Anladım ki ilham gitmemiş, şiir yazmaya devam edebiliyorum. Sonra bastırmaya karar verdik. Birisi, şiirlerin her türlü şarkı olsun, Türk müziği olsun, Türk sanat müziği olsun hepsine yatkın bir şekilde bestelenmiş gibi dedi. Gel beste yapalım, damdan düşer gibi günden olalım dedi.

“ŞİİRLERİMİ OKUYANLAR BENİM NASIL GEÇİNDİĞİMİ ANLAR”

Kitap Fuarı açılmıştı, orada nasıl kitap bastırabilirim diye dolanırken, birçok yazar ve şairle tanıştım. 9-10 tane bana kitap hediye ettiler. Ben geldim onların şiirlerini okudum, benimkilerle karşılaştırdım. Benim şiirlerim onların şiirlerine hiç benzemiyordu. Onlar aşktan, sevdadan, doğadan, böcekten bahsediyor. Benim şiirlerim ise tamamen yaşanmış olaylar. Aslında ömrüm yeterse yazmaya devam edeceğim. Yazdığım şiirlerin hikâyelerini yazmayı düşünüyorum. Şuan da 33 tane şiirim var. Şiirlerimi kitaplaştırmak itiyorum ama şuan da basım evleriyle anlaşamıyorum. Maalesef maddiyatım sıfır, hiçbir gelirim yok. Bazıları soruyor, nasıl geçiniyorsunuz diyor, şiirlerimi okuyanlar benim nasıl geçindiğimi anlarlar zaten. Gittiğim birçok kursta bile arkadaşlarım benim nasıl geçindiğimi bilmezler. Bilgisayar kursundayken bir kez arkadaşlar konuşurken adımın geçtiğini duydum, ben çok gururlu bir insanım. Kimsenin yardım etmesini istemem, durumumdan da yakınmam çünkü yazılanı çekiyorum ben. Adım geçtiğinde sordum, seni Halk Eğitim’e üye yapıyoruz, yaptığın ürünleri satabilmen için dediler. Bazen arkadaşlara yardım ediyorum, emeğim karşılığı para teklif ediyorlar. Kurslarda yaptığım ürünleri satarak geçimimi sağlıyorum. Bir de ben para harcamıyorum elimden geldiği kadar. Şuan da dolabımın fişini çekmişim örneğin, çünkü hiçbir gelirim yok.

“BÜTÇE OLMAYINCA BASIM EVLERİYLE ANLAŞAMADIM”

Ben olur mu diye düşünürken, kitap olarak bastırmaya karar verdim. Ama nereden başlayacağımı bilemedim. En iyisi dedim şiirlerimi toparlayayım, kitap haline getireyim dedim. Ondan sonra İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’ne gittim, oraya ulaştığım zaman adamlar şiirlerimi okudu ve benimle çok yakından ilgilendiler. Bütün işlemlerimi yaptılar ve bana bir yazı verdiler, Ankara’ya kargo ile yolla diye. Yolladım, birkaç gün sonra cevap geldi. Cahilim, bilmiyorum ya bu telefonuma gelen neymiş dedim, hocalarıma gösterdim, ortada çok dolandırıcılar ver sil gitsin dediler. Bende biraz aksi miyim, inat mıyım ne olduğumu bilmiyorum. Ben mesajı silmedim, araştırdım ki bu mesaj benim Ankara’dan gelen şifremmiş. Hemen yine İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’ne gittim, işlemleri yaptılar, hangi matbaa ile anlaştın diye sordular. İş matbaaya kaldı ama matbaa bulamadım. 500 tane basılacaktı, güya bütçeme göre ayarlamıştım. Gel gelelim ki basım evleriyle anlaşamadım.

“ŞEHRİMİZİN ÖNDE GELENLERİNDEN YARDIM BEKLİYORUM”

Sonra ben tabi ki belediyeler bizim için, benim gibiler için var düşüncesiyle belediyelere gittim. Ama hiçbirine ulaşamadım. Merkezde üç tane belediye başkanımız var, üçüne de ulaşamadım. İnatlaşarak daha sonra Büyükşehir Belediye Başkanı Fatih beye ulaştım ama ulaşırken ne zorluklar çektim. Şuana kadar kitabımı bastırmak için hala bir destek bulamadım. Fatih bey, Büyükşehir Belediyesi’nin Kültür ve Turizm Daire Başkanlığı’na gönderdi. Zaten oraya gidenler tabi ki kitap için gider. Ben de gittim yetkililerle görüştüm ama işimin yapılmayacağını anladım konuşmalarından. Ben şiir kitabımı bastırmak istiyorum, şehrimizin önde gelenlerinden yardım istiyorum. Bu yardımı geçimimi sağlamak, evime bir şeyler almak için istemiyorum, şiir kitabım basılsın da insanlar neler yaşadığımı görsün diye istiyorum.”

(Haber: Ahmet Güneçıkan)

Editör: Mahmut Beyaz