Ramazan ayının bütün yönlerini gazetemize anlatan Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tefsir Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Zekeriya Pak, Ramazan ayının Müslümanların hem bireysel hem de toplumsal olarak yeniden bir nefis muhasebesi yapmaları için önemli bir fırsat olduğunu söyledi. “Kur’an’ı Kerim’le birlikte Ramazanı anarak ve değerlendirerek Ramazanın faziletinden bahsetmek daha doğru olur” diyen Pak, “Kur’an’ı Kerim Ramazan ayından bahsederken Ramazanın değerini bize ifade ederken özellikle Kur’an’ı Kerim’in Ramazan ayında indirilmiş olmasına dikkat çekerek Kur’an kaynaklı bir değer affeder. Öyle oluyor ki Ramazan ayı bir ifadeyle Cenabı Hakkın yeryüzündeki insanlarla Peygamberine vahiy etmek suretiyle iletişim kurmaya başladığı bir zamandır” dedi.

RAMAZAN AYI DEĞERLİDİR

Ramazan ayında Müslümanların hem bireysel hem de toplumsal olarak yeniden bir nefis muhabesebi yapması için önemli bir fırsat olduğunu ifade eden Pak şöyle konuştu: “Bu nedenle Ramazan ayı diğer aylardan, zaman kutsiyeti itibariyle daha değerli bir ay oldu. Peygamber Aleyhisselam da Ramazanın himmetine binaen, hadisi şeriflerde ifade edildiği üzere başka aylarda olduğundan daha fazla rabbiyle gönül münasebeti kurmaya, ibadetlerini daha derin ve sık yapmaya, cömertlik konusunda her zaman cömert olmakla birlikte Ramazan ayında cömertliği daha bir arttırmaya çalışır. Çevresinde ki ihtiyaç sahiplerine el uzatılması bizzat kendisi bunu yaşadığı gibi çevresindekilere de bunu tavsiye eder. Ramazan ayı Müslümanların bütün zamanlarda dini aynı kalitede yaşamaları gerekmekle birlikte ruhi bir arınma yoğunluğuna girmeleri gereken bir aydır. Her zaman anneler sevilebilir ama özel günde ona onu sevdiğimizi daha etkili bir şekilde ifade etmeye çalışırız, o güne has etmeyiz. Onun gibi dini yaşantıda da her zaman Müslümanca yaşamak esas hedeftir. Fakat hafta da bir cuma günü haftalık bir silkinme ve Müslümanlığımızı daha derinden hatırla ihtiyacımız olur. Senede bir ramazan aylarında bu ihtiyacımızı karşılıyoruz. Bu nedenle Ramazan ayı mutlaka Müslümanların hem bireysel hem de toplumsal olarak yeniden bir nefis muhasebesi yapmaları için önemli bir mevkiiye sahiptir”

TOPLUM OLARAK AYNI HEYECANI BİRLİKTE YAŞIYORUZ

Ramazan ayının dini hayatın bireysel olarak değil de toplumsal olarak yaşanan ay olduğunun altını çizen Pak, “Diğer zamanlarda bireysel olarak ihtiyaç sahiplerine yardım ederiz, bireysel olarak günlük ibadetler yerine getirile bilinir. Ramazan ayı geldiğinde sabah fecir vaktinden aksama kadar dine ve dini değerlere kıymet veren insanlar olarak aynı şeyi yapıyoruz. Aynı nefis terbiyesini birlikte yaşıyoruz. Oruç açma zevkini birlikte tadıyoruz. Akşam oluyor, Kahramanmaraş olarak aynı anda oruç açma zevkini birlikte tadıyoruz. Teravi oluyor farz namazlarına vermediğimiz düzeyde bir ehemmiyeti teravi namazlarına vererek toplumsal olarak birlikte ibadet etme huzurunu ve şevkini yaşıyoruz. Bu yönüyle Ramazan ayı İslam’ın güzelliklerinin bireysel yaşanmasının ötesinde, toplum olarak aynı heyecan ve hazla yaşanmasına vesile oluyor” dedi. Ramazan, Cenabı hak ile olan gönül bağımızın pekişmesine katkı sağlamasıyla ibaret kalmıyor. Aynı zamanda toplumda kardeşlik ruhunun birlikte yaşıyor olma bilincinin artmasına vesile oluyor” diyen Pak, “Her zaman birilerine iyilik yapma hissiyatı hissederiz ramazanla bu hissiyatımız daha doruk zirvesine ulaşıyor. İyilik yapanla iyilik yapılan arasında gönül bağı ve sevgi bağı daha çok gelişiyor. Bu açıdan bakınca toplumsal birlikteliğimiz, huzurumuz birlikte yaşama şuurumuz dini ve milli çerçevede gelişmesine katkılar sağlıyor. Tabi ki insanla arasında kaynaşmayı bu yönüyle birlikte olmayı huzuru ve hazzı birlikte yaşamayı birlikte yaşamayı bize öğretiyor aynı vatan topraklarında aynı coğrafyada huzurlu olmanın en somut anını ramazan ayında yaşıyoruz” şeklinde konuştu.

HUZURLU OLMAK İÇİN ÖNCE VATAN TOPRAĞININ OLMASI GEREK

Vatan toprağının kadrinin kıymetinin iyi bilinmesi gerektiğini savunan Pak, huzurlu olmak için önce vatan toprağının olması gerektiğini söyledi. Pak, “Ramazan ayı bizim hem birey hem de toplum olarak dini duygularımızın coşmasına vesile oluyor ama şunu da okuyucularımıza ifade etmekte yarar görüyorum. Sadece zaman değil mekân da önemli yani bugün şehrimizde sayısı çok fazla artan Suriyeli mültecilerimiz var dindaşlarımız olarak bağrımıza onları bastık fakat kendi vatan topraklarında yaşadıkları Ramazan heyecanını her ne kadar kendilerine azami düzeyde kardeşçe kucağımızı açsak da burada hissedemezler. Bundan dolayı vatanımızın, toprağımızın Kadri kıymetini bilmek, yani huzurlu olmak için önce vatan toprağının olması gerektiğinin, bilincin de de olunması gerekiyor. Sadece ramazan yetmiyor ramazan ve vatan toprağı ikisi bir arada olursa ancak o zaman ramazandan alınacak azami bereket ve haz ancak o zaman alınır. Onun için vatanımıza sahip çıkma bilincine de inşallah vesile olunacağının kanaatindeyim. Ramazan ayının bizde oluşturduğu vatan sevgisi vatana bağlılık ve vatanın kıymetini bilme duygusu yaşanılan 15 Temmuz darbe girişimi vesilesiyle bir kez daha önemini hissettiriyor. Dini sağlıklı bir biçimde yaşayabilmeniz için en önemli elimizde olması gerektiği şey vatandır. Vatanınızı kaybettiğiniz zaman dininiz, namusunuz da yok olur. Hiçbir değerinizi yaşatamazsınız, ayakta tutamazsınız. Bu darbe girişiminin bir nevi bizi vatansız bırakmaya da yönelik bir faaliyetti. Ondan dolayı canlı olarak yaşadığımız bu hadiseyi de hiçbir zaman unutmadan, aklımızdan çıkarmadan dininizi sağlıklı bir biçimde yaşaya bileyeceğiniz bir vatana hem yüreğimizde yaşattı hem de yeni nesillere gençlere bu bilinci, ruhu aşılamak icap eder” dedi.

CENABI HAK İNSANDAN NE İSTİYOR?

Müslümanların zaman aralığı gözetmeden yaşamlarını dürüst bir şekilde sürdürmesi gerektiğine dikkat çeken Pak, “Cenabı hak insandan ne istiyor; rabbiyle olan münasebetini iyi ve sağlıklı kurması, insanlarla olan münasebetini iyi ve sağlıklı biçimde kurmasını istiyor, çevresi aynı zamanda tabiatla olan münasebetini iyi ve sağlam bir şekilde kurulmasını istiyor. Allah’a karşı onun verdiği nimetlere karşı şükür duygusuyla sadece ona kuru olmak onun dışındaki varlıklara kul olmamak. Sadece Allah’ın kulu olmak. İnsanı münasebetlerde; yalan söylememek, dürüst olmak, dedikodu yapmamak, doğru olmak, samimi olmak, hırsızlık etmemek. Bunlar bir senenin her gününde yapılması gereklerdir” diye konuştu.

RAMAZAN KUSURLARI ÖRTÜYOR

İnsanın tabiata karşı da vazifesinin olduğunu ifade eden Pak, “Tabiatı Cenabı-ı Hakkın bize ikramıdır, lütfudur onu da fesat çıkarmadan, tabiatı bozmadan, onun nimetlerinden istifade etmek. Bütün bunlar her zaman yapmamız gerekenlerdir. Fakat insanoğluyuz hata yapmakta, yanlış yapmakta bizim özelliğimizdir. Nitelikte mümin olmak her zaman şart olmakla birlikte vakıf olarak olamıyoruz. Kusurlardan geri kalamıyoruz. Ramazan bu noktada devreye giriyor bir ay boyunca ruhi eğitim zemini hazırlıyor. Şuan aç ve susamış vaziyetteyiz. İstediğimiz takdirde ihtiyaçlarımızı karşılayabiliriz ama yapmıyoruz. Yapmamakla ne elde etmiş oluyoruz sürekli her an zihnimizde Allah bilincini açık tutuyoruz. Bu bilinç Allah kul ilişkisinin pekişmesine katkı sağlıyor. Bu bilinçle yapmamız gereken aç ya da susuz kalmakla ibaret olmayacak sayılmış olduğumuz hatalara da karşıda oruç tutmak gerekiyor” dedi. Ramazan ayının dini duyguların zirvede olduğu bir dönem olduğunu kaydeden Pak konuşmasını şöyle sürdürdü: “Bir araya gelindiğinde gıybet etmek hayatın olan bir parçası haline gelmiştir. Şeytanın da teşvikiyle zevkli bir eylem gibi yapılagelen bir şeydir. Ramazan ayında gıybetten de uzak durarak dilimize de oruç tutturmak gereklidir. Bütün olumsuz davranışları buna eklemleyebilirsiniz. Harama bakmaktan uzak durularak gözünüze, Allah’ın rızasına uygun olmayan duygu ve düşüncelerinden ayrılmak suretiyle gönlünüze yani hem beden hem de ruh olarak bütün varlığımıza her yönüyle oruç tutarak bütün kötülük, vasiyetten ve günah kategorisinde ki her eyleme karşı kendimizi tutma ve bizden asıl istenen bunlarla birlikte oruç tutmaktır. Peygamberimiz bir hadisi şerifinde, “Nice oruç tutanlar var ki günün sonunda sadece aç kalmış olur” şunu ifade ediyor. Gün boyu yalandan, gıybetten, ihtiyaç sahibi ile alakadar olmamış ve erdemli hareketten uzak kalmış ama bir yandan da oruç tutmuş bu insanın sadece açlığı ve susuzluğu kalır diyor.”

BAZI TELEVİZYON PROGRAMLARINA DİKKAT

Ramazan ayında TV’lerde dini programların arttığını söyleyen Pak, “Vatandaşımızın dini meselelerine olan ilgi ve alakasından yola çıkarak bir şekilde dini program yapma ihtiyacı duyuyorlar. Burada hocalarımız kendi donanımları düzeyinde halkımıza bir şeyler anlatmaya çalışıyorlar. Halkımızın son derece dikkatli olmasının gerektiğini söylemek istiyorum. Birçok hocamız gerçekten hakkını vererek vatandaşa sağlıklı dini bilgi ulaştırmasının çabası içinde olmakla birlikte. Zaman zaman sağlıksız dini bilgi ya da hurafelerin işin içine girdiği programların olduğunu ifade edebiliriz. Zaman zamanda her alanda olduğu gibi tabi dini alanda da Kur’an ayetlerini peygamberimizin hadisini uygulamasını müzakere eden kendi arasında değerlendiren tartışan âlimlerimiz tarih boyunca olmuştur. Bu tür bilimsel tartışma niteliğindeki konular halkın gözü önünde ve onların nazarında yapılmamıştır. Bu yöntem olarak ta doğru değildir. Bu alanda ilim sahibi insanlar en doğru en sağlıklı dini bilgiyi netice olarak sunmaları gerekir. Onların huzurunda tartıştığınız zaman doğru bilgiyi elde etme de zorlandıklarını görebiliyoruz. Burada âlimlerimizin bütün verileri değerlendirerek vardıkları kanaat var. Bu genel kanaat genel iştihat fıkı iştihalar doğrultusunda dini yaşantılarını belli bir disiplin ve şekil altında sürdürüp gelmişlerdir. Bunun temel eksenini de ehlisünnet çizgisi oluşuyor. Bu çizgi özellikle Anadolu insanının dini yaşantısında çok etkin olmuştur ve olmaya da devam ediyor öyle olunca vatandaşımıza tavsiyem bireysel olarak farklı insanların farklı şekillerde ortaya koydukları görüşlere pirim vermemeleridir. Bunun yöntemi ne olabilir eleştirenler olsa da eleştirilebilir yönleri olsa da bütün fetva ya da kurul kararlarında Türkiye’de Diyanet İşleri Bakanlığı ortak bir karar belirlemiştir” dedi. Vatandaşımızın dini nasıl ne şekilde yaşamaları konusunda daha çok güvenerek başvurabilecekleri kurumun Diyanet İşleri Bakanlığı olduğunun altını çizen Pak, “Diyanet İşleri Bakanlığı gibi resmi bir otoriteyi yok sayarak gönül dünyamızın parlaması ve ışıldaması gereken Ramazan ayında gönül dünyamızı karartmaya çalışılıyor buna fırsat verilmemesi gerekiyor. İbadet ve muamelat konuların da resmiyeti olması sebebiyle Diyanet İşleri Bakanlığı bu konularda yayınlarıyla, müftülüklerle özellikle TRT diyanet kanalı, TRT diyanet radyo gibi kurumları takip etmelerini tavsiye ediyorum” diye konuştu.

NEREDE O ESKİ RAMAZANLAR?

Eski ve yeni ramazan karşılaştırılmalarının sürekli yapıldığını söyleyen Pak, “Tabi ki geçmiş ramazanlarla günümüz ramazanları arasında nasıl bir fark olduğunu yeni kuşak anlamaz, bilmez. Eski ve yeni karşılaştırılması yapabilmek için en azından 50 yaşını geçmiş olması lazım. Bu toplumsal hayatın çok ciddi değişiminden kaynaklanıyor. Ramazanlarda yaşanan ruhu coşkunluğunda yaşanan farklılar toplumsal getirdiği yaşam biçimindeki farklılıklarla değerlendirilmesi lazım. Eski mahallelerimizi düşünüyoruz, mütevazi, sokakla iç içe evler, komşular, ramazanı birlikte hissedip birlikte yaşayan insanlar ve o insanların arasında yaşayan gençlerin, çocukların yaşadığı heyecan ve coşkusunu bugün li ruhsuz apartman hayatlarında yaşatmak neredeyse mümkün değil. Yaşatmak isteseniz de yaşatamazsınız. Toplumsal değişim, şehir değişimi, hayatın minimum değişen unsurları ramazanın coşkusunu mutlak şekilde değiştiriyor. Bundan belki 30-40 yıl sonra gelecek yeni nesil bugün ki yaşadığı ramazanla 30-40 sene sonra ramazanı karşılaştırarak ah nerede o eski ramazanlar diyecekse demek ki bizde olumsuz bir noktaya doğru evrilme yaşıyoruz. Bugün nerede biz o eski ramazanlar diyorsak, bugünün çocukları da 40 yıl sonra bugüne bakarak nerede o eski ramazanlar diyecekse eğer iyi bir çizgide değiliz. O zaman hep geçmişi hasretle yâd edeceği bir ruh halinde ramazanı yaşamaktansa bugünün ramazanını en güzel hale getirmenin çabası içerisine girmek lazım. Geçmişi hep yad edelim de günümüzü nasıl daha dinamik bir ramazan yaşantısına çevirebiliriz bunun değerlendirilmesini yapmak icap ediyor. Eskiyi bugüne getiremeyiz. Bugünün şartlarına bakarak en güzel ramazan nasıl yaşanıp deyip bunun yollarına bakarak çözüm üretilir diyorum” ifadelerini kullandı.

SOSYAL YAŞANTIDA Kİ FARKLILAŞMA RAMAZAN COŞKUSUNU DEĞİŞTİRDİ

Pak, “Biraz da biz dünyevi refah, dünyevi zenginlik maalesef bizleri önemli ölçüde sekülerleştirdi. Yani günlük hayatımızda dinin yeri git gide azalmaya başlıyor. Dini heyecanı biz hem kendimizde yaşayamadığımız gibi hem de gelecek nesille de yeteri ölçüde aktaramıyoruz. Ramazan akşamları, mübarek geceler ve günler en güzel şekilde değerlendirilmesi gerekir. Akşam dışarı çıktığımda tıklım tıklım dolu olan yerler kafeler, tatlıcılar. Sahura kadar buralar açık. O zaman biz ramazan gecelerini idrak etmenin nasıl olacağı konusunda çok ciddi bir sıkıntılı noktada bulunuyoruz. En güzel ramazan gidip künefe yiyerek, kafelerde oturup sohbet ederek değerlendirilip böyle bir anlayış gittikçe yaygınlaştırılmaya başladı. Eski ramazanlarla karşılaştırırsak teravihlerle değerlendiriliyordu. Her gün farklı camilere gidip, farklı camide ibadet etmenin şevkini yaşamakla değerlendirilmeye çalışılıyordu. Sosyal yaşantıda ki farklılaşma ramazanda coşkusunu da değiştirdi. Bunun için insanımızın bu noktayı düşünmesini arzu ederim. Biz ramazan geceleri ihya noktasında ne yapıyoruz sorusunu sorup bunun da cevabını iç dünyasında vererek bir nefis muhasebesi yapılmasında fayda var diye düşünüyorum” şeklinde konuştu.

SAĞLIĞINIZ YERİNDEYKEN ORUÇ TUTUN

Ramazan orucunun her Müslüman için yerine getirilmesi gereken farz bir ibadet olduğuna vurgu yapan Pak, şunları kaydetti: “Böyle bir ibadeti yerine getirememe ruhsatı için Cenabı Hak bazı durumları zikretmiş. Sağlığınız o gün oruç tutmaya el vermez. Oruç tutmayabilirsiniz Cenabı Hak bunu söyler fakat sağlığınıza kavuştuğunuz bir başka zaman diliminde kaza etmek şartıyla. Tutmadığınız bir oruca karşılık bir oruç tutmak. Ya da yolcusunuz ve yolculuğun verdiği meşakkatten dolayı oruç tutamıyorsunuz. Yine bir başka zaman tutmak üzere orucunuzu yiyebilirsiniz. Bu gibi ruhsatlara konu olmayan bir pozisyonda olursanız sağlığınız yerinde, oruç tutmanızı engelleyecek her hangi bir olumsuz durum söz konusu değil bilinçli bir şekilde orucunuzu tutmadınız yada tutmaya başladığınız bir orucu bozdunuz. İşte bunun bir müeyyidesi olmak üzere kefaret orucu ön görülmüştür. Buda 60 gün oruç tutma şeklinde ifade ediyoruz. Bir de kazası olmak üzere toplam 61 gün oruç tutmayı gerektiren bir durum.”

DİNİMİZ İNSANIN IZDIRAP ÇEKMESİNİ İSTEYEN BİR DİN DEĞİL

Hastalığı süreklilik arz eden hastaların olduğunu söyleyen Pak, “Şeker hastası, tansiyon hastası gibi. Bugün ramazan ayında oruç tutma imkânı olmadığı gibi bir başka zamanda da kazasını yapabilecek sağlıklı durumu söz konusu değil. Artık ölene kadar şeker hastalığı bunun ayrılmaz bir parçası olmuş. Kaza edecek bir zamanı da hiç olmayacak. Böyle bir durumda o kişilerin fidye vermek suretiyle her bir tutmadığı oruca karşı olmak üzere bir fakirin 3 öğün geçinimini sağlayacak miktarda ihtiyaç sahibi fakirlere fidye vermek suretiyle onun bedeli yerine getirilmiş olur. Dinimiz insanın işkence ve ızdırap çekmesini isteyen bir din değil. İnsanın gücünün üzerinde bir teklif sunan bir din değil. dolasıyla cenabı hak insan için her zaman kolay olanını önerir. Zora sokmak için bir teklifte bulunmaz. Gücünü aşan tekliflerde bulunmaz. Evet, ben bugün aç ve susuz durup, dayanıyor ve gücüm yetiyor. Eğer hasta olmasaydım, gücüm yetmeseydi Cenabı Hak bu durumda diyordu ki, ‘Ey kulum, ben sana eziyet etmem. Sana emrettiğim ibadetler eziyet olsun diye edilmiş ibadetler değildir.’ Bu ibadetlerin belli bir amacı vardır. Nefis terbiyesidir, eğitimdir. Modern tıp diliyle konuşacak olursak belki de vücutta ki olumsuzlukların giderilmesi adına bir nevi perhiz faaliyetidir” dedi.

ZEKAT VE FİTRE VERİN

Ramazan öncesi fitre verilmesi gerektiğinin altını çizen Pak, son olarak şunları kaydetti: “Zekât varlık vergisidir. Kişinin sahip olduğu varlığının şükrünü eda etme üzere vermesi gereken zorunlu bir vergi türüdür. Fitre ise, beden sağlığının bir şükrünü eda etmesi gereken bir vergidir. Zekât mallardan dolayı, fitre benim şahıs olarak varlığımdan dolayıdır. Benim varlığımın bedeli olarak veriyorum. Ben bakmakla hükümlü olduğum eşim, çocuklarım fitre bedelini hesaplayarak ramazan bayramı girmeden evvel ihtiyaç sahibi bir fakire, kendi imkânlarım doğrultusunda vermem gerekir. Ben iyi gıdalarla besleniyorken, fakire ekmek arası zeytin vermek hesabı olmaz. Nasıl günlük gıdamı temin ediyorsam o ölçüye göre vermem gerekiyor. Zekât malın, mala sahip olmanın gereği verilen bedel. Fıtır sadakası da bedene sahip olmanın şükrünün verilmesi gereken bir bedeldir.”

HABER: MELİHA ŞEYDA AKÇAKALE

Editör: Mahmut Beyaz