Doğuştan görme engelli olmasına karşın, hayata bir an olsun küsmeyen, içinde yanıp tutuşan eğitim aşkıyla da hayatını öğrencilerinin eğitimine adayan Kahramanmaraş Anadolu İmam Hatip Lisesi  Felsefe Grubu öğretmeni Adem Eser, yaşadığı zorlukları gazetemiz muhabirine anlattı. 1978-79 Eğitim-öğretim yılında 2 yıl sıra bekledikten sonra Gaziantep Körler Okulu’na kaydolan ve burada 9 yıl eğitim gören Adem Eser, liseyi ise Gaziantep Nizip’te okudu. Okuma azminden hiçbir zaman ödün vermeyen Eser, ailesinin destekleri ile de hayata sımsıkı tutundu. İlkokul ve ortaokul yıllarında kabartma (Braille) yazısını öğrenen Eser, lisede ise kitapların kabartma basılmaması nedeniyle, ders kitaplarını arkadaşlarının sesinden kayıt yaptı. Ses kayıtlarıyla derslerine çalışan Eser, azminin karşılığını alarak 1990 yılında Erzurum Fen Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümünü kazandı. Üniversiteyi de başarıyla tamamlayan Adem Eser’in ilk ataması 1995 yılında Ertuğrul Gazi Görme Engelliler Okulu’na sınıf öğretmeni olarak yapıldı. Daha sonra branş değiştiren Eser, felsefe grubu öğretmeni olarak Kahramanmaraş Anadolu İmam Hatip Lisesi’nde öğretmenlik yapmaya başladı. Böylece hayatının kalan kısmını da öğrencilere adayan ve kendisini öğrenciler için bir “nefer” olarak nitelendiren Eser, öğrencileri için adeta engel tanımıyor. Halen Kahramanmaraş Anadolu İmam Hatip Lisesi’nde öğretmenlik yapan Eser, evli ve iki çocuk sahibi. 

“KASETLERE KAYIT YAPARAK ÇALIŞTIK”
Eğitim hayatında yaşadığı zorlukları anlatan Adem Eser, “Aslen Osmaniyeliyim. 1978-79 Eğitim-öğretim yılında 2 yıl sıra bekledikten sonra Gaziantep Körler Okulu’nda 9 yıl okudum. O zamanlar da ilkokul 6 ortaokul 3 yıldı, toplamda da 9 yıl okumuş oldum. Ardından Gaziantep Nizip Lisesi’nde 3 yıl lise okudum. Biz, ilkokul ve ortaokul yıllarında kabartma (Braille) yazısıyla okuma-yazma işi yapıyorduk. Liseye geçince kabartma yazılı kitaplar basılmıyordu ve normal kitapları kasetlere okutarak, arkadaşlarımızın desteğiyle, onların sesli anlatımıyla okuduk. Üniversitede de aynı şekilde devam etti. Üniversiteyi de 1990 yılında Erzurum Fen Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümünü kazandım. Orada yine çalışmalarımız on parmak, daktilo ve kasetlere kayıtla devam etti. Braille yazıyı biz sadece günlük hayatımızda kendi işlerimizde kullanıyorduk. Çünkü matbaa yetersizdi, herkesin her istediği bugünkü gibi yerine getirilemiyordu. Bugün hem devletimizin hem de özelin matbaaları var ve istediğimiz her türlü materyale bugün bilgisayar teknolojisinden dolayı ulaşabiliyoruz. Okul bittikten sonra 1995 yılında ilk atamam öğretmen olarak yapıldı ve Ertuğrul Gazi Görme Engelliler Okulu’na sınıf öğretmeni olarak atandım. Kararnamem gelmeden gidip bakanlıktan branş değişikliği için itiraz ettim ve branşıma geçtikten sonra bugünkü halen çalışmış olduğum Kahramanmaraş Anadolu İmam Hatip Lisesi’ne atamam yapıldı. O günden bu yana hala devam ediyorum burada” şeklinde konuştu. 

“AİLEM BANA HER ZAMAN DESTEK VERDİ”
Ailesinin her zaman kendisine destek verdiğinin altını çizen Eser, “Tabi ki bizlerde ailenin desteği çok önemli, ailem bana her zaman için güvendi ve destek verdi yapabileceğim konusunda. Dediğim iki yıl sıra bekledim, ben 9 yaşında ilkokula başladım. O zaman çok sınırlı sayıda öğrenci alındığı için okul yetersizdi. Biri Ankara’da bir de Gaziantep’te vardı. Arkasından diğer zamanlarda ailem sürekli olarak özellikle yaparsın, yapacaksın, yapabilirsin şeklinde psikolojik destek verdiler ki, buda çok önemli zaten” ifadelerini kullandı. 

“HER ÖĞRENCİ İÇİN FARKLI FORMÜLLER GELİŞTİRİYORUM”
Öğretmen olduktan sonra bazı öğrencilerinin durumdan faydalanmaya çalıştığını dile getiren Eser, böyle durumlarda her öğrenci için farklı formüller geliştirdiğini söyledi. Bir öğrencisi ile anısını anlatan Eser, “Öğretmenliğe alışma süreci tabi ki belli bir dönemi kapsıyor. Öncelikle okul personelinin ve öğrencilerin kabullenmesi gerekiyor. Okul personeli ve idare belli bir dönem birlikte olduğumuz için devam ediyor. Ama öğrenci her sene değişiyor, her sene değiştiği için biz kendimizi sıfırdan alıyoruz. Yani branş dersi olduğu için bu seneki öğrencilerimiz bir üst sınıfa geçiyor bir alt sınıftaki öğrencileri alıyoruz. Bundan dolayı çok yoğun taktikler geliştirmeniz, sürekli olarak kendinizi yenilemeniz gerekiyor. Düşünün her öğrenci için farklı farklı formüller koymanız gerekli. Pedagojik formasyon kitaplarında yazdığı gibi öğretmen şeklinde başlayan cümleler sınıfta geçerli olmuyor. Her öğrenciye göre taktik geliştirmeniz gerekiyor. O görme duyusundan kaynaklanan eksikliğinizi aklınızla ve diğer duyu organlarınızla tamamlamadığınız sürece sınıfta başarı sağlamanız mümkün değil. Öğrenci bu, genç, ergenlik döneminde her türlü aile ortamından gelmiş farklı farklı insanlar ve bunların içerisinde davranış bozuklukları olan var, işte bu durumu kötüye kullanmak isteyen var, her türlü öğrenci ile karşılaşıyorsunuz. Ama olumlu öğrenciler de var, işte mesela unutamadığım olaylardan bir hatıram var. Bir tane öğrencim var sınıfta aktif, sorulara cevap veriyor, söz hakkı istiyor. Ben diyorum ki bu çocuk sınıfın en başarılı öğrencisi, kendi performans değerlendirmemde böyle düşünüyorum. Yazılıya gelince öğrenci 20 yada 30 alıyor, dedim ki, ‘oğlum sen sınıfın en başarılı öğrencisisin nasıl 20-30 alıyorsun’ diye sordum. Hiç sesini duymadığım öğrenci 80-90 alıyor, ‘hocam ben size ihanet etmek istemiyorum’ dedi. Kopya çeksem bende 100 alırdım dedi. Ben kopya çekmedim dedi, yanındaki arkadaşı 80 almış, kendisi 30 almış. Ama nadir sayıda bu tür öğrenciler. Parmakla gösterilir dediğimiz cinsten öğrenciler çıkıyor. Bizde ona göre öğrencilerimizin bu tür samimiyetlerini kendisi için artıya dönüştürüyoruz. Pozitif değerlendirme yapıyoruz ve dünyanın yaratılışında artı ve eksinin olduğu gibi iyi ve kötü kavramı her konuda var. Muhakkak bu iyiler içeresindeki olumlu davranışları alarak göreve devam ediyoruz” dedi. 

“EKRAN OKUYUCU PROGRAMLAR ÇOK PAHALI, TEKNOLOJİ’DEN GERİ KALIYORUZ”
Teknolojik aletleri kullanırken ekran okuyucu programlara gereksinim duyduğunu dile getiren Eser, MilliEğitim Bakanlığı’nın verdiği tabletlerde ekran okuyucu programların kurulmadığını ve fiyatlarının da çok yüksek olduğunu söyledi. Özellikle ekonomik sebeplerden dolayı teknolojik aletleri kullanamadığını belirten Eser, “Arkadaşlar maaş bordrolarına bakıyorlardı, yüzde 5.66 zam almışız, bu elektrik zammını bile karşılamıyor. Sınıfta daha iyi eğitim vermem için almam gereken materyal 7 bin dolardan başlıyor. Dolar bugün 3.77 civarındaydı, 7 bin doları bir hesaplayın benim kaç maaşım yapıyor. Ben bu arada öğretmenliğin yanı sıra ailede geçindiriyorum. Üniversite de okuyan çocuğum var, herkes gibi sosyal hayatın içerisindeyim. 7 bin doları buraya ayıramıyorum, buraya ayıramayınca da diğer arkadaşlarımdan teknoloji konusunda geri kalıyorum. İşte bana diyor ki e-okul’u kullanacaksın diyor, e-okul için bana internet desteği vermiyor, bilgisayar desteği vermiyor, senin maaşın var bunları sen alacaksın diyor. E ben bunları aldığım zaman ne yiyeceğim, böyle bir pozitif ayrımcılık yok, öyle olunca da biz ister istemez teknolojiyi alt seviyede kullanıyoruz. Ama ekran okuyucu programlarla biz bunları kullanabilecek durumdayız. Ben mesela telefonu, bilgisayarı kullanabiliyorum. Akıllı tahta kullanıyorum, tablet verdiler evde yatıyor. Niye? Ekran okuyucusu yok. Kaçak yani yasal olmayan yollardan aldığımız ekran okuyucularda tespit ediliyor ve tabletimiz kapatılıyor. İki defa gönderdim tamire tekrar geri kapandı, çünkü EBA kaçak kullanımı da kabul etmiyor. Yani yasal olması gerekiyor. Yasal kullanımda ise tabletin değeri 600 TL civarındaydı benim ona kuracağım ekran okuyucu program bin 500 dolar. Bu tür bazı ekonomik sebeplerden dolayı maalesef teknolojiyi yeterli derecede kullanamıyoruz. Onun haricinde her türlü alt yapıyı hazırladık, yazılılarımızı, testlerimizi her türlü materyallerimizi oluşturabiliyoruz” şeklinde konuştu. 

“KİMSEYE İHTİYAÇ DUYMADAN YAŞAMAYA ÇALIŞIYORUM”
Doğuştan görme engelli olması sebebiyle her işini kendisinin yapmak zorunda kaldığını ve kimseye ihtiyaç duymadan yaşamına devam etmesine rağmen doğa şartlarının kendisini zorladığını söyleyen Eser, “Doğuştan görme engelliyim ve her ihtiyacımı her işimi kendim yapmak zorunda kaldım. 16 yıl A’dan Z’ye yatılı okudum. Bu yatılı okumam ve ihtiyaçlarımı kendim karşılamaya çalışmam bağımsız hareketimi artırdı. Zaruri ve yapmam zorunda olduğum şeyleri belli bir süre içerisinde kavrıyorum. Mesela nedir iş yerime gidip gelmek, evime gidip gelmek, markete yada bakkala gidip gelmek gibi zaruri yerleri kullanıyorum. Bunları önceden kafa yoluyla, kafamızdaki haritalarla kullanıyorduk şuan da teknolojiyi kullanıyoruz. Navigasyon var mesela onu kullanıyoruz, işte zaten baston vazgeçilmezimiz doğduğumuzdan beri kullanıyoruz. Böylelikle kimseye ihtiyaç duymadan gidip gelmeye çalışıyoruz ama zaman zaman ne kadar mükemmel davranmaya çalışsanız da doğa şartları zorluyor. Yağmur yağdığında herkes gibi bizde zorlanıyoruz. Birde kendimize özel eksikliklerimizden dolayı, mesela görmeyenler şemsiye kullanmakta zorlanır, çevreyi algılamakta güçlük çektiği için. Siz fiziksel olarak etkilenirsiniz, biz hem fiziksel hem de beyin olarak etkileniriz. Şimdi elhamdülillah eşim araba kullanıyor, oğlum yetişti, arkadaşlar denk geldiği zaman yardımcı oluyorlar gidiş gelişlerde. Rüzgarda, karda, yağmurda bu tür destekler alıyorum, normal zamanda kendim kendime yapıyorum. Otobüsten ineceğim yeri biliyorum ama otobüsün geldiği numarayı bilmiyorum. Onda da vatandaştan destek alıyorum. Yarı kendimle yarı da çevre desteği ile bu meseleyi hallediyorum” açıklamalarını kullandı. 

“SARI ŞERİTLERİN İŞGAL EDİLMESİ BİZİ ZORLUYOR”
Görme engelliler için kaldırımlara yapılan sarı şeritlerin üzerine esnafların kendi malzelemeleri bırakmasının ve araba park edilmesinin kendilerini zor duruma düşürdüğünün altını çizen Eser, “Özellikle halkın sarı yol olarak bildiği kaldırımlara yapıştırılan şeritlerin üzerine esnafların kendi malzemelerini bırakması, vatandaşların arabalarını bırakması gibi durumlar bizi çok rahatsız ediyor. Hatta kazalara maruz kalıyoruz, ayağımız takılıyor, düşüyoruz. Yetkililer kanuni mecburiyetler dolayısıyla bu şeritleri koydular ama diğer taraftan da işgaliye parası verdiği için esnaflar dükkanını önünü kapatıyor. Şikayetçi de olmuş olsanız hiçbir işlem yapılamıyor çünkü kanun olarak esnafta haklı, işgaliye parası ödüyor belediyeye. Belediyenin bunu dikkate alması lazım, bunun belli bir standardının olması lazım” dedi. 

“BU GÜNDEN SONRA GÖRMEK İSTEMEM”
Çevresindeki insanların görmek istermisiniz şeklinde çok fazla soru sorduğunu söyleyen Eser, sözlerini şu şekilde tamamladı; “Zaman zaman ailemiz, arkadaşlarımız, öğrencilerimiz soruyorlar görmek ister misin diye. İnanın ben bu günden sonra görmek istemem. Fakat şöyle bir durum oluyor, Türkiye’nin belli başlı İslami motifli bir ilinde yaşıyorum, zaman zaman Müslümanlardan dolayı kaygılarım oluyor. Özürlü olduğumuzu bize insanlarımız daha çok yaşatıyor. Otobüs durağında 15 kişi var, beş defa otobüse girip çıkıyorum, bir tane Müslüman demiyor ki ya hoca, biliyorlar da zaten o mahalle de oturduğumu. Demiyor ki bir tanesi, ya arkadaş sen nereye gideceksin, hangi numaraya bineceksin diye sormuyor. Vatandaşların bilinçlenmesi lazım, orada oturduğu yerden şu 20 numara demiş olsa benim problemim çözülecek. Bana bunu birebir yaşatıyorlar. Beni en çok bu üzüyor.” 

(Haber: Ahmet GÜNEÇIKAN)

Editör: Mahmut Beyaz