17 Aralık 2010 tarihinde Tunus’ta bir gencin kendini yakmasıyla başlayan ve sonrasında Mısır, Libya, Suriye, Bahreyn, Ürdün, Yemen gibi diğer Arap ülkelerine sıçrayan Arap Baharı’nın etkileri sürerken Ortadoğu’da ateş çemberi genişlemeye devam ediyor. Ortadoğu’daki dengeleri nerdeyse tamamıyla değiştiren ve Suriye’deki insanlık dramının fitilini ateşleyen Arap Baharı, coğrafyada bulunan diğer ülkeleri de sarsmaya devam ediyor. Aradan 8 yıl geçmesine rağmen Amerika Birleşik Devletleri’nin güdümünde şeytani planlarına devam eden maşalar, yaptıkları insanlık dışı faaliyetlerle bölgenin yapısını yeniden dizayn etmek istiyor. Bu bağlamda geçtiğimiz günlerde İran’da başlayan, akabinde sürecin başladığı yere yani Tunus’a sıçrayan gösteriler ve Amerika’nın Suriye’nin kuzeyinde oluşturmak istediği terör ordusu oynanan oyunun bir parçası olarak karşımıza çıkıyor.

Yaşanan tüm bu gelişmeler Ortadoğu’da neler yapılmak isteniyor? Sorusunu akıllara getirirken KSÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ahmet Tunç, bölgede yapılmak istenen ve yapılması muhtemel faaliyetleri gazetemize anlattı. Mevcut dünya düzeninin İkinci Dünya Savaşı ile beraber kurulduğunu söyleyen Tunç, savaşın bitmesiyle birlikte iki kutuplu bir dünyanın oluştuğuna vurgu yaptı. Fukayema’nın ‘Tarihin Sonu’ ifadesini de değerlendiren Tunç, şuan da ise dünyanın çok farklı kutuplara ayrıldığını ve ABD’nin dünyada ki hükümranlığına ciddi itirazların olduğunu da belirtti. Türkiye’nin son dönemde Ortadoğu’da aktif bir rol oynamaya başladığına da değinen Tunç, Türkiye’nin Atatürk ve AK Parti hükümetleri döneminde aktif bir dış politika yürüttüğüne dikkat çekti.

İşte Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ahmet Tunç ile yaptığımız röportajın detayları;


 

İKİ KUTUPLU BİR DÜNYA VARDI”

Mevcut dünyanın siyaset düzeni sizce ne zaman kuruldu?

Mevcut dünya düzenini anlayabilmemiz için; mevcut dünya düzeni herkesin bildiği üzere ikinci dünya savaşıyla beraber kuruldu. İkinci dünya savaşından sonra soğuk savaş başladı ve iki kutuplu bir dünya oluştu. Yani bir tarafta doğu blokunu temsil eden Sovyet Rusya, diğer tarafta batı blokunu da temsil eden başta ABD ve Avrupa ülkeleriydi. Bu bloğun öncülüğünü de ABD yapıyordu. Doğu blokunun yıkılmasıyla be birlikte yeni bazı kavramlar dile getirilmeye başlandı; iki kutuplu dünya tek kutba düştü. Haliyle doğu kutbu da yenildiği için artık dünyanın tek hâkimi ABD oldu.


 

ABD’NİN HÜKÜMRANLIĞINA CİDDİ İTİRAZLAR VAR”

ABD Ortadoğu’ya nasıl müdahaleler yaptı? Bu müdahalelere nasıl tepkiler verildi?

ABD’de değerli bir akademisyen olan Fukayema’nın söylediği ‘Tarihin Sonu’ ifadesiyle aslında temel tezlerden biri olarak anılmaya başlandı. ABD dünyaya şu tezi söyledi; Doğu bloku yıkıldı, benim öncülük ettiğim mevcut dünya düzeni devam ediyor ve dünyanın hükümranı benim. Bunun karşısında da zamanla 1990’ların ortasından itibaren başka tezler ortaya atılmaya başlandı. Dünya artık tek kutup değil, iki kutup ta değil, çok kutupludur. Şimdi ki geldiğimiz dönemde de buna itirazlar var. ABD’nin dünyada ki hükümranlığına ciddi itirazlar var. İtirazlar nereden geliyor peki? Başta eski doğu blokunun öncüsü olan ve şu Rusya’dan, üreten ve büyüyen ekonomi Çin’den, uzak Asya’dan Latin Amerika’dan ve Türkiye’den. Yani ABD’nin özellikle 11 Eylül’den sonra Ortadoğu’ya müdahalesinde başat rol aldığını görüyoruz. Birinci körfez savaşında büyük bir koalisyon vardı ama ikinci de ABD’nin ciddi anlamda öncülüğünü gördük. Maalesef milyonlarca mazlum insan öldü. ABD Ortadoğu’daki rolünü pekiştirmek için yapmış olduğu birçok planlamalar ve ayrıca Ortadoğu’daki mevcut bazı rejimlere halkların yapmış oldukları itirazlar neticesinde “Arap Baharı” olarak ifade edilen süreç başladı. Aslında daha önceden de ABD’nin doğrudan müdahil olduğu, Turuncu Devrim’ler vardı, aslında bu Turuncu Devrimler ’den sonrasında Arap Baharının başladığını görüyoruz. Turuncu Devrim’in sonrası Rusya Ukrayna’ya girdi ve şuanda bile Rus Askerleri Ukrayna’da. Bunun Ortadoğu Coğrafyasında yansıması Arap Bahar’ıydı. Tunus’ta başladı, İşportacı Muhammed’in kendisini yakmasıyla başladı ve daha sonra bütün Ortadoğu coğrafyasına yayıldı, bunun etkileri Arap Coğrafyasına yayıldı ve buradan da ülkemiz her anlamda etkilendi; başta mülteciler ve terör ihracı olmak üzere .


 

TÜRKİYE VE İRAN’IN İSLAM COĞRAFYASINDAKİ ÖNEMİ BÜYÜK”

Ortadoğu topraklarına yapılan operasyon Türkiye’ye de de farklı senaryolarla denendi, bundan sonraki hedef neresi?

ABD Başkanı Donald Trump seçildikten sonra, Ortadoğu ziyaretinde bir küreye el basma durumu vardı, Arabistan’da. Orada küreye el basan 3 tane ülke vardı, biri ABD, Biri Mısır ve biri Arabistan’dı. Bu denklemin içine baktığımız zaman Ortadoğu’da ki durum ortaya çıkıyor. Geleneksel olarak İslam Coğrafyası’nın 4 ülke öne çıkmaktadır bunlar türkiye iran mısır ve sudi arabistandır. Türkiye ile İran’ın İslam Coğrafyası’nda önemi olmakla beraber bu kürede, Türkiye ile İran denklemin dışındaydı. Türkiye zaten izlediği ve benimsediği politikalarla bu duruma girmezdi. Şimdi Türkiye’de gezi süreci oldu, orada aslında neler amaçlandığı belliydi. Daha sonra ülkemizde Kobani olayları oldu, aslında bunlar bir birine benzerdi. Daha sonra da 15 Temmuz’da yaşanan durumlar oluştu. Türkiye’de bunlarla amaçlanan bir iç kargaşa idi ama Türkiye’de gerek Milletin, gerek hükümetimizin, gerekse devletimizin zamanında müdahaleleriyle halkımızın demokrasiye olan inancının verasetiyle birlikte bu süreç aşıldı. Şimdi beklenen aslında İran’dı. Uzun süredir İran’a bir müdahale olması gerektiği konusunda başta ABD’de olmak üzere bir hazırlık sürecinin olduğu ifade ediliyordu. Peki niye? Suriye’de yaşanan durumda, Suriye’de bir bloklaşma olduğunu görüyoruz. Bir tarafta ABD, bir tarafta Rusya, İran bloğunun olduğunu görüyoruz. Bütün oklar İran’ın üzerinde toplandığı için ve İran’daki bu gelişmeler de İran’ın mevcut durumunu zorlarken bir de şöyle bir şey var; Türkiye açısından düşünürsek Türkiye’de çok rahat bir şekilde demokratik sürecin işlediğini görüyoruz. Fakat İran’dan bahsettiğimiz zaman İran’da her anlamda demokrasi konusunda ciddi sorunlar olduğunu görebiliyoruz. Bir böyle bir boyutu var bir de ikinci boyutu var. İkincisi ise; İran’daki nüfus dağılımına baktığımız zaman yaklaşık 90 milyon nüfusu olan İran’da nüfusun üçte birinden fazlası Azeri Türk’ün olduğunu da görüyoruz. Zaten İran’da, İran’ın mevcut durumunda birçok sorun varken, bir de böyle bir nüfus dağılımı var. Yani Şii olmakla birlikte ayrı bir etnik yapının da olduğunu görüyoruz. Temelde İran’daki bu son eylemlere bu Azeri Türk’lerinin etkileri çok olmamıştır. İran’ın bu antidemokratik uygulamaları aslında temel itiraz noktalarından biri olarak önümüzde durmaktadır. Birde ABD’nin Obama döneminde nükleer anlaşmasını, Trump göreve gelince ben bunu kabul etmiyorum diye dünyaya bildirdi. Daha sonra İran, okların kendisine çevrildiğini gördü. Bu açıdan baktığımız zaman aslında İran’da bu son gelişmelerin çokta sürpriz olmadığı görülebilir.


 

İKİNCİ ARAP BAHARI DEĞİL SON ARAP BAHARI OLUR”

İran’daki karışıklık nasıl başladı?

Buna kısaca bakacak olursak; aslında İran’daki karışıklık rejim yanlılarıyla değişim yanlılarının bir anlamda hak taleplerinin, rejim tarafında olan kişiler tarafından bastırılmak istenmesiydi. İlk başlarda mevcut dini liderin insanlara seslenmesiyle oluşmaya başlamıştır. İşte İran’daki rejime karşı tehdit var, halkı sokağa davet ediyoruz veya halkımız buna tepki göstermelidir. Demiştir. Rejim yanlıları sokağa çıkmıştır, bunun karşısında da hükümet yanlıları vardı. Ama son günlerde İran’daki durumlar biraz sakinleşti bunun nedeni de, olayların aşırı büyümeye başlamasıyla birlikte hükümetle rejim bir araya gelerek olayların bastırılması için askere, polise çağrıda bulundu. Onun için de olaylar yatıştı. İran ile başlayan Arap Baharı sorusu çok dile getiriliyor, niye? Çünkü İran’ın tarihsel geçmişine baktığımız zaman, İran, bir Tunus değil, bir Cezayir değil çünkü İran çok büyük bir ülke. Böyle bir ülkede başlayan bir hareketin devamı gelirse acaba ikinci bir Arap Baharı olabilir mi? Ben, bir Arap Baharı’ndan ziyade, eğer İran’da böyle bir gelişme olursa, ikinci Arap Baharı değil ama ABD’nin tamamen Ortadoğu’da hâkim politikalarını uygulamak için, aslında ikinci Arap Baharı değil son Arap Baharı olur kanaatindeyim. Suriye’de aslında Esad ile DEAŞ çatışmıyordu. Aslında DEAŞ ile İran çatışıyordu, DEAŞ ile Rusya çalışıyordu. Aslında orada kimin çatıştığı da belli değildi. Ama buna başta Rusya olmak üzere ciddi itirazlar var. Onun için İran hem köklü medeniyet hem sahip olduğu askeri, teknoloji, ekonomik gücü bakımından Amerika için kolay bir lokma değil. Burada tabi Türkiye’ye büyük tehdit de vardı.

TÜRKİYE AKTİF BİR ROL OYNUYOR”

Türkiye’nin Ortadoğu’da izlediği politikayı nasıl değerlendirirsiniz, dış politikada nasıl bir politika yürütüyoruz?

Buradan da Türkiye’ye gelecek olursak; Türkiye son dönemde Ortadoğu’da aktif bir rol oynamaya başladı. Türkiye Atatürk ve AK Parti hükümetleri döneminde aktif bir dış politika yürüttü. Burada dikkat ederseniz artık Türkiye pasif görünümünden aktif bir hale geldi. Haliyle Ortadoğu’da yaşanan bu gelişmeler en çok Türkiye’yi etkiledi. Bu bağlamda Türkiye Suriye’de çok önemli bir görev üstlendi. Ancak diğer taraftan Türkiye’nin bu iyi niyetine karşın Amerika PYD’yi destekleyerek, Türkiye’ye terör ihraç ediyor. Burada tamamen uydu bir yapı oluşturulmaya çalışılıyor ve Amerika ısrarla halen terör örgütlerine silah vermeye devam ediyor. Amerika burada bir ordu kurmaya çalışıyor. Amerika şu an Türkiye’nin bir numaralı düşmanı olan bir yapıyla düzenli bir ordu kuruyor. Amerika şu anda YPG’ye, PYD’ye bir ordu oluşturarak aslında orada bir uydu devletin adımını atıyor. Şu anda Suriye ve Irak’ta yaşanan karışıklık bize sınırların değişeceğini gösteriyor. Bu bakımından ilerleyen dönemlerde yeni devlet ve devletçikler oluşturulacak.


 

TÜRKİYE KUŞATILMAYA ÇALIŞILIYOR”

Suriye’de faaliyet gösteren terör örgütlerine ABD’den çeşitli destekler geliyor, hedef Türkiye’yi kuşatmak mı?

Türkiye aslında şu an Irak’ta ve Suriye’de. Bizim askerimiz orada mücadele ediyor. Türkiye son dönemde İran ve Rusya ile yapmış olduğu anlaşma doğrultusunda hareket ediyor. Hatta Astana’daki Suriye görüşmelerinde ciddi adımlar atıldı. Yani bu bakımdan bakacak olursak Türkiye’nin uluslararası kamuoyunda Amerika’nın kurmak istediği bu terör ordusunu tekrar gündeme getirmesi lazım. Suriye’deki bir terör örgütünün Amerika sayesinde burada devletleşme çalışmaları yaptığını görüyoruz. Amerika aslında bunu yaparak güneyde Türkiye’yi kuşatmaya çalışıyor ve terör örgütlerinden ordu kurarak İsrail’in yanına yeni bir jandarma yaratmaya çalışıyor. Bununla da Ortadoğu’yu hâkimiyeti altına almak istiyor.

(Haber: Emre Akkış)

Editör: Mahmut Beyaz