Bizler kentin kanayan sorunlarını kamuoyuna servis eder, gözler önüne sererken, okurlarımızdan gelen yorumlar da yazılarımıza ciddi manada katkı sağlıyor, yazılarımızı güçlendiriyor.

Şuna benzer bu, bina vardır, zamanında yapılırken ya işçilikten, ya malzemeden çalınmıştır, yıkılmak üzeredir, yıkılırsa da çevreye zarar vermesi kaçınılmaz, o halde ne yapılmalı, güçlendirilmeli.

Bunlar en çok da kamu binalarında yaşanır. Yapılırken ucuz olsun diye verilir müteahhide, o da ya malzemeden çalar, ya işçilikten, boyası cilası derken ilk yıllarda pırıl pırıl gözükse de, sonrasında boyalar dökülür, sıvalar onu takip eder, derken kolon içindeki demirlerin 14’lük olması gerekirken 8’lik demirleri çıkar ortaya. Zaten o da işi 100 liraya aldıysa, 50 liraya taşeron firmaya veriyor, o da canına okuyor işin. İşin asıl üstlenici firma havadan lavantadan (pardon avantadan) emek vermeden, kendini yormadan, sıfırdan 50 lirayı indiriyor cebine, banka hesabına.

*

Hal böyle olunca, yapılan iş yarım, yapılan iş çürük. Kalitesiz malzeme bir de eksik kullanılınca, ortaya çıkan sonuç kaçınılmaz oluyor.

Karar alınır, acilen güçlendirilmesi gerekir. Aslında bina güçlendirilmez, gösteriş olsun, torba dolsun kabilinden bir iki yer yıkılır, yeniden sıva, yeniden boya, al sana güçlendirme. Aslında işi alanın cebi, banka hesabı güçlenmiştir, tabi işi müteahhide verenin de…

Neyse, konumuz konutlar, kamu binaları, ihaleler, sonradan kendini gösteren çürük yapılar değil.

*

Demem o ki, okur, bizim eksik yanımızı bulur, kendi bilgi ve tecrübesini de yorumlayarak yazılarımızı güçlendirir, okur hale getirir.

Havaalanı meselemiz kanayan yara. Neredeyse kangrene dönüşmüş vaziyette.

Biliyorsunuz yine başlardı uçakların inmemesi. Yine millet komşu Gaziantep’e inmeye.

Mesele ne, pist sonundaki tren rayları deplase edilmeden ve ALS cihazı olmadan mevcut havaalanının düzelmesi mümkün görünmüyor.

Yani yine rötarlar sürecek, yine uçaklarımız inemeyecek, inemeyince denemek için havada bir değil, beş altı tur atacak, sonra hooooppp, çevir kazı yanmasın, pardon çevir güzergâhı Gaziantep’e, in oraya.

Sen de git yolcunu, hastanı, oğlunu kızını oradan alıp geliver bir zahmet. Oysa insanlar günümüzde zamanla yarışıyorlar, bırakın ekonomik yetersizliği, zaman yetmezliğinden insan hazır işinden oluyor çoğu zaman ve Türk Hava Yolları ya da diğer uçak firmaları yüzünden.

*

Arkadaşlar, dostlar, yarenler…

Komşu Gaziantep havaalanına 2014 yılından bugüne kadar ki hâlâ da devam ediyor, 400 milyon yatırım yapıldı. Bize yapılan yatırım 6o milyon liracık.

Yeni terminal binası yapıldı, pist uzadı, o kadar. mesele halloldu mu, tabi ki canım, ne demek, güle güle kullanın, hayrını görün!!!

Uçakların inememesini bir firmanın yüksek hizmet binasına bağladılar.

MADO kavşağındaki akaryakıt istasyonunun varlığına bağladılar, arsasını takas yoluyla Binevler yolu üzerine taşıdılar.

Ne değişti, ne oldu, koskoca bir hiç!

*

Tabi mesele bu noktaya taşınınca, okur dalgasını da geçmiyor değil. “Gelin bizi Gaziantep’e bağlayın, ilçe olalım…”

Hatırlayın daha önce de Pazarcık’taki bazı mahalleler, (3 mahalle muhtarı) Gaziantep’e bağlanmak için başvurdu yapmıştı.

“Gelmişken Gaziantep’i de görmeden gitmeyelim!” türü dalga geçici, aslında nefret kokan yorumları ile bizi gülümseten, ama düşündüren, ama inciten okur yorumlarına da rastlıyoruz tabi.

Güçlü Gaziantep lobisinin bu işlerde parmağı olduğunu ileri süren okurlarım bile çıkıyor arada.

Bir okurum (sevgili Yılmaz Terliksiz) da şunu yazmış; “Mehmet abi, bu meseleyi seçtiğimiz 8 vekilimiz, valimiz, belediye başkanlarımız ve diğer yetkili abilerimiz, 5 zenginimiz çözemiyorsa, soruyu vatandaşa soruyorsun demektir. Sorunun cevabı sanırım 2023 seçimlerinde cevap bulacak bu gidişle…”

*

Aha size güçlendirilmiş okur yorumlarıyla havaalanımızın vaziyeti coğrafyası. Notu siz verin artık. Yetkililerimiz sınıfta mı kalırlar, takdir veya teşekkür belgesi mi alırlar, onu bilemem.

Ama öğretmenler sizin için iyi şeyler söylemiyorlar, haberiniz olsun!