Evet, aslında bu bir itiraf yazısı. Aylardır, senelerdir içimde sakladığım gizli sırları ifşa ediyor, açıklıyorum. Okurken tahammül edemezseniz, siz de benimle aranıza mesafe koyun, alınmam, gücenmem!

Vallahi de, billahi de!

*

Hayatta herkesi sevmek zorunda değişiniz, değilim. Bu bir takım olur, bir siyasi irade olur, bir kişi veya kurum olur, fark etmez, bu araba da buraya park etmez. Sevmiyorsanız, nefret ediyorsanız, inanmıyor, güvenmiyorsanız, yaptıklarından haz duymuyor, her şart ve ahvalde kefil olamıyorsanız, kapının önüne koyarsınız, bırakırsınız ipini, kendi haline bırakırsınız.

Daha olmadı, selamı sabahı da keser, ‘Ne Şam’ın şekeri, ne Arab’ın yüzü!” der uzak durur, araya mesafe koyarsınız.

Herkesin tercihi kendine. Renkler de öyle. Ben sarı-lacivert renkten hoşlanırım, sen sarı-kırmızıdan, öteki siyah-beyazdan. Bunu doğal bulur, normal karşılarım. Kabak dolmasını yemem, Kabağı sevmem ve bu yüzden arama mesafe koyarım. Hıyarı da hele mevsiminde değilse çok sevmem canım canım, en çok da hıyarağaları ile arama mesafe koyarım bu yüzden.

*

Lafı uzatmanın, edebiyat parçalamanın lüzumu yok, ne diyeceksen, ne yazacaksan yaz, içinden geçenleri dök!” dediğinizi duyar gibiyim. Tamam, kısa kesiyorum, Aydın havası olsun, Ilıca tavası sofraya gelsin!

“Söz verirken sarhoştum!” diyen adamları sevmem. Borç para isteyip, alıp da üzerine yatan sahtekarlar ile arama mesafe koyalı çok oldu da, iş için, bir mesele için söz verip üzerinde durmayan, takip etmeyen kişi veya kişiler ile araya mesafe koymamak mümkün mü?

Yılan mesela… TRT’nin haber kanalını açmam, izlemem de. Ama belgesellerini kaçırmam. İster boz olsun, ister kara yılan fark etmez, gördüğümde tüylerim diken diken olur. İrkilir, korkarım. Adı bile titretir beni. “Belgeseldir canım, izlemekten zarar gelmez!” desem de, hem ülkemizin başına bela olan, hem de doğada canlı hayatı canlılara zehir eden Karayılan’lardan nefret eder, araya mesafe koyarım.

Yılan bakışlılara da…

*

Sinemalara gitmem, konserlerden uzak dururum, siyasi partilerin haberlerine gitsem de, kendimi korumaya alır, dikkat eder, maskeyi çıkartmadan fotoğraf çekip işime baksam da, ‘lebaleb’ ortamlarda olanlarla arama tabi ki mesafe koyarım. Siz de koyun anasını satayım!

Koyun olmayın, ama mesafe koyun!

*

Marketler ateş pahası da semt pazarlarının marketlerden kalır yanı var mı. sizi temin ederim semt pazarları marketlerden daha pahalı. Bir kere adı ucuza çıkmış, inanmayın! Ama marketlerde insaf yok! Bir tanıdık var markette çalışan, “Her gün fiyatları yeniden ayarlamaktan, zamlı etiketleri ve bandrolleri yapıştırmaktan anam ağlıyor, iflahım gevriyor!” demişti.

Allah korkusu olmayan, zaten pandemi sürecinde zor ve sıkıntılı günler geçiren vatandaş marketlere girmeye korkar hale gelince, marketin adı ne olursa olsun, insanın mesafe koyası geliyor, siz de koyun, varsın tam olsun!

Nasıl olsa soran yok, “Bu ne yahu kardeşim, her gün fiyatlarla oynuyorsunuz!” deyip denetleyen çıkmayınca, pazarlık da yapmanın mümkün olmadığı dönemlerde market sahiplerini insafa davet ediyor, araya mesafe koyuyorum.

Bir de, kulağıma geliyor, domuz eti kullananlar, satanlar varmış. Haydi ismini vermiyorum marketin. Diğer dürüst market sahipleri de zan altında kalıyoruz diye timsah gözyaşları dökmesinler, ki herkes kendini bilir, ne yazık ki bize domuz eti yediren marketler varmış. Kıymada mı, sucukta mı bilemem de, siz de onlara birer sucuk yedirin, mideniz ile aranıza, damak zevkinize mesafe koyun!

*

Memleket başkandan geçilmiyor. Sallasan başkana değiyor. Kibir abidesi haline gelmiş, yanına yaklaşılmayan, telefonlara çıkmayan, randevu vermeyen, ama düne kadar gitmediği kapı, sıkmadık el bırakmadığı halde, eski dostlarını bile elinin ucu ile kenara iten, onları dışlayan, üstelik bir icraatı da yokken hele hele, çok iş yapıyormuş modundan kurtulamayan, temsil ettiği kuruma bırakın kurumsal kimlik kazandırmayı, KİMLİK GAZETESİ bile okumaktan imtina eden ve hadi delikanlıca yazayım KORKAN başkanlar ile araya mesafe koymayı çoktan hayata geçirmiştim bile.

Kime sorsan başkan. Telefonunuz çalıyor, ‘buyur başkanım!’ demek zorunda kalıyorsun. Ne başkanı, neyin başkanı, kimin başkanı, tereddüt ediyorsun! İcraatı yok, cafcafı çok. Telefonunuz çalsa atıyorum günde 10 kez, cevap verirken en az 8’ine ‘buyur başkanım!’ demek zorunda kalıyorsunuz. Adam başkan kardeşim, boru mu? Ben mesafe koydum aramıza, siz de ihmal etmeyin, siz de koyun!

Kim mi? Dedim ya, basit, sıradan biri. Vasıfsız, niteliksiz, kişiliksiz, ağzı bozuk, Lateşbuh (hasbelkader) başkan olmuş birisi işte. Siz kim ve kimi anlarsanız artık. Ona göre mesafe aranıza koyarsınız. Çünkü en yakınları koydu!

*

Siyasetçilerin yalanı çok olur, bitmez. Herkese yeşil ışık yakarlar, herkese pembe gülücük dağıtırlar, herkese ‘seni seviyorum, seni beğeniyorum, sen başkasın!’ der, iki adım ileri gidince, ‘Hadi lan, sen kimsin!’ der ve dudak bükerler ya, işte onlarla arama mesafe koyalı çok oldu. Hele biri var, sorumlu olduğu kurumu hallaç pamuğuna çevirdi, en yakınlarını müdür olarak atattırdı, sorumlu olduğu camiada tat tuz bırakmadı, milleti canından bezdirdi, insanlarda çalışma hevesi, isteği bırakmadığı gibi, tavırları ve sözleri de gıcık gıcık…

Zaten mesafe koymuştum daha başlarda. O ki, en yakın dostlarını bile satıvermişti. Sadece çevresine zarar verse gene iyi de, ait olduğu partiye de zarar verince, sadece ben değil, herkesin mesafe koyduğuna adım gibi eminim!

*

Bak, gene yazı uzadı sünger gibi, lastik gibi. Siz demiyor musunuz “Abi ne olur uzun yazı yazma, bizi canımızdan bezdirme, işkence çektirme, günaha sokma, kısa kes, Aydın havası olsun, Ilıcalı’sın tamam Ilıca tavası senin olsun, bitir!”

Tamam, uzun yazı ile de arama mesafe koyuyorum. Şimdilik bu kadar, birkaç güne kadar makası, pardon mesafeyi daha da açacağım.