İşten çıktığımda yağmurlu bir akşamüzeriydi…

Eve gitmeden bulunduğum mahallenin en işlek marketine girdim. Her zamankinden farklı bir durum hemen seziliyordu. Kapıdan duran genç bayan “Kandiliniz mübarek olsun” dedi ve elinde tuttuğu gül suyu şişesini uzattı. Bende elimi uzatarak gül suyunun elime dökülmesini sağladım. Görevli bayanın diğer elindeki küçük lokumlarla dolu tabağı da bana doğru uzattı… Ben “Sağ olun, gençlere verirsiniz” dedim…

Genç kız daha sonra poşetlere dolu kandil simitlerinden almamı istedi… Satıcı genç bayan düşündüğümü görünce biraz önce söylediğim sanki gençler lafında yola çıkarak “Gençler kandil nedir bilmiyorlar, bilirse sizin yaşınızda olanlar bilir” dedi…

Kendisi de bir gençti! Ben de merak ettim ve “Bugün ne kandili?” diye sordum…

Genç bayan, “Mevlit Kandili…” dedi…

Bir an durdum ve bu kez “Bugün ne olmuş” diye sordum…

Genç bayan “Bilmiyorum, benim görevim bu simitleri satmak.” dedi…

Eğitimini ve görevini sordum… “Eğitimini geveledi… Görevini mağazanın halkla ilişkiler müdürü olarak belirtti.”

Bu manzara çok sık karşılaşılan bir durumdu… Eğitiminin ne olduğu anlaşılmayan insanlar… Ne olduğu anlaşılmayan önemli günler, haftalar ve önemli konum…

Yani aldı beni bir düşünce…

Temel kitaplar okunmuyor

Düşüncelerim; ülkemizde farklı ideolojik kesimlerin sosyal tabanlarını hatta okuryazarlarının yetkiliği/yeterliği üzerine yoğunlaştı…

Çoğu İslam inancı üzerine olan insanımızın ne kadar Kuran-ı Kerim’in meal ve tefsirini okumuştur?

Ülke insanımızın çoğunluğu kendini Türk olarak tanımlamakta, bu konuda farklı oranda da olsa hassasiyetlere sahiptir. Acaba “Türkçülüğün Esasları’nı” normal vatandaşlarımızı bırakın bu konuda hassas insanlarımız ne kadarı okumuştur… Hatta bu kesimde söz sahipleri Osmanlıca’dan bu kitabı okumuş mudur?

Emek hassasiyeti olan insanlarımızın ne kadarı “Das Kapital” kitabını okumuştur? Siyasal konumlanmaları hangi fikri derinliğe dayanmaktadır…

Yurdumun insanı derler ya… Mevziler alınmış karşı cepheye kurusıkı bol keseden atışlar…

Bu durum bana bilgin insanın bir sözünü hatırlattı: “Temel sorunumuz milletin çocuklarının zihninin kavruk/zabun halde bırakılmasıdır.”

Ülkemiz nüfusu 80 milyon ve öğrenci sayımız ise 25 milyona civarındadır. Günlük okunan gazete sayısı 3 milyon civarında. Bu, oransal olarak öğrencilerin bile ancak %10-12’sine denk gelmektedir… Bu okuma oranlarına bakınca insan hayrete düşüyor… Eğitim almış bireylerin analitik düşünme, okuduğunu anlama, yazabilme özelliklerinin kazandırılması lazım.

Süreklilik ve kararlı olmanın önemi…

İslam Ansiklopedisi (bk. http://www.islamansiklopedisi.info) kandil maddesinde konu incelendikten sonra şu değerlendirmelere yer verilmiştir:

“Müslümanların cuma ve bayramlar dışında bazı gün ve gecelerde dinî-tarihî olayları hatırlayarak heyecanlarını tazelemeleri ve bu münasebetle bazı etkinliklerde bulunmaları tabiidir. Ancak doğruluğu sabit olmayan veya uydurulan rivayetlere dayanan bazı ibadet şekillerini ifa tasvip edilemez. Dinî hayat süreklilik ve kararlılık isteyen zihnî ve kalbî bir yatkınlıktır. Yılın birkaç gün veya gecesinde dinî hayatı yaşayıp belli davranışları tekrarlamak dindar olmanın dünyevî ve uhrevî sonuçlarını doğurmaz. Bu açıdan bakıldığında kandiller münasebetiyle gösterilen faaliyetler doğrudan İslâm’ın bir emir veya tavsiyesi değil çeşitli Müslüman toplumların gelenekleri konumundadır.”

Bu açıklamada dünyevî ve uhrevî sonuçlarını ortaya çıkması için “süreklilik ve kararlılık” konusuna dikkat çekilmesini önemsemekteyim… Bazı şirketler hizmetlerinin kesintisiz sürdüğünü anlatmak için “7/24” şeklinde bir işaret koyalar… Sorun, sadece bir günde/saatte iyi insan olmaya çalışmaktır…

Zihni bir zenginlik, içselleştirilmiş bir doğru davranışlar ve süreklilik gibi özelliklere sahip olmayan inanç ve düşünceler/bireyler; ahlaksız inananlara, emek sömürücülerine ve etnik istismarcılara ortam hazırlar…

Son Söz: Bal bal demekle ağız tatlanmaz; şifa da bulun(a)maz…