Enflasyon, saçınız varken beş dolara yaptırdığınız saç tıraşını, saçınız döküldüğünde on dolara yaptırmanızdır. Sam Ewing

Son 10 yılın en büyük enflasyonu ile karşı karşıyayız. En son açıklanan verilere göre Haziran 2018 enflasyonu %15,39 olarak gerçekleşti. İşin en acı kısmı ise aşağıdaki tablodan da göreceğiniz üzere bir çok ülkeye kıyasla enflasyon oranımız açık ara fark atmış durumda.


 

Burada akla gelen ilk soru bizim gibi gelişme yolundaki ülkelerde de benzer ekonomik ortam olmasına rağmen neden enflasyon oranının bize göre düşük seviyede olduğudur. Örneğin Brezilya’yı ele alalım. Bu ülke de en az bizim kadar döviz ihtiyacı olan, yatırımlar yapan, büyüme arzusunda olan bir ülke. Bununla birlikte yaklaşık %3,5 dolaylarındaki enflasyon oranı ile Türkiye’ye göre daha stabil fiyat seviyelerine sahip.

***

Enflasyon bilindiği üzere fiyatların genel olarak ve sürekli bir biçimde yükselme eğiliminde olmasından kaynaklanır. Burada fiyat artışı dediğimizde kastedilen şey enflasyon tespiti yapılırken baz alınan 444 ürün kategorisindeki 1169 çeşit ürünün fiyatındaki sürekli artıştır. Örneğin sadece elmanın fiyatı geçen haftaya göre artıyor ama pazardaki diğer ürünlerin fiyatı artmıyora bunun adı fiyat artışıdır, enflasyon değildir. Ayrıca bir başka karıştırılan husus hayat pahalılığıdır. Hayat pahalılığı, bir yerde fiyatların başka yerlere göre yüksek olması demektir. Bu konuya da örnek olarak Kanada ya da Avusturalya gibi ülkeleri gösterebiliriz. Bu ülkelerde ürünlerin fiyatları yüksek olmasına rağmen enflasyon %2 dolaylarında ılımlı bir seyir izlemektedir.

***

Bu tanımlar bizim neden diğer ülkelere göre daha yüksek bir enflasyon oranına sahip olduğumuzu anlamamıza yardımcı olacaktır. Demek ki bizim ülkemizde enflasyon tespitine giren tüm ürünlerde genel olarak ve sürekli bir fiyat artışı yaşıyoruz. “Türkiye’de hayat daha pahalı” ifadesi doğru bir ifade değil ama “Türkiye’de yerel para daha değersiz” ya da “Yerel parayla satın alma gücümüz gitgide zayıflıyor” ifadesi doğru bir ifade.

***

Enflasyonist ortamlarda sürekli fiyat değişimi olduğu için belirsizlik olur ve yatırımcı belirsizliği sevmez. Yine enflasyonist ekonomik ortam, istikrarsızlığı ve beraberinde işsizliği açığa çıkarır. En önemli problem ise enflasyonun sebep olduğu yüksek faizler, parası olanı güldürürken, parasız olanı perişan eder ve vatandaşta güvensizlik duygusu oluşmaya başlar.

***

Enflasyonu yeniden tek haneye indirebilmemizin yolu dövizin gerilemesi ile birebir ilişkili. Ülkemizde üretilen ürünlerin yaklaşık %60’ı ithal girdiye dayalı olduğundan, yükselen döviz kuru üretici fiyatlarını yukarı tırmandırıyor. Dövizin kontrol altına alınması ile enflasyonun gerilemesi birbiriyle oldukça ilgili. TCMB’nin bunca müdahelesine rağmen döviz bir türlü düşmüyor ve şu anki gelinen noktada gerçekçi davranmak bizi çözüme bir adım daha yaklaştıracaktır. Almamız gereken aşağıdaki önlemler belki biraz uzun sürecek ama enflasyonun dinmesi açısından kalıcı olacaktır:

1-Üretimde ithal girdi oranını azaltmak, yerli girdilerin kullanımını arttırmak,

2-Yurtiçi yerleşiklerin tasarruflarını arttırmak,

3-Yüksek oranda dışa bağımlı olan enerji ihtiyacımızı çeşitli tasarruf yöntemleriyle azaltmak ve yerli, yenilenebilir kaynaklarla enerji üretimine odaklanmak.

***

Yeni Cumhurbaşkanlığı kabinesinin bu önlemleri dikkate alacağını ve güzel ülkemizi ekonomide parmakla gösterilen bir ülke haline getirmesini umuyorum. Herkese hayırlı kazançlar dilerim.