Günümüzün sık duyulan psikolojik rahatsızlıklardan Anksiyete kavramı hakkında konunun uzmanı Psikolojik Danışman ve Hipnoterapist Alpaslan Yurtsever ile röportaj gerçekleştirdik.

“KORONAVİRÜSLE BERABER DAHA ÇOK KARŞILAŞMAYA BAŞLADIK”

Son dönemde çok sık olarak duymaya başladığımız Anksiyete veya Kaygı bozukluğu nedir?Öncelikle belirtmek gerekir ki kaygı bozukluğu ya da anksiyete olarak adlandırdığımız rahatsızlık zaten toplumda yüzde 18 oranında görünmekteydi. Koronavirüs salgını nedeniyle ciddi bir artış olmasıyla beraber daha çok duymaya ve karşılaşmaya başladık. Yapılan araştırmalarda da bu artışı görmekteyiz. Kısaca Anksiyete ve Kaygı problemini açıklayarak konuya giriş yapalım. Kaygılarımız, vücudumuzun strese karşı verdiği doğal tepkilerdir. Geleceğe karşı duyduğumuz korkularımız ve endişelerimizdir. Mesela topluluk önünde konuşma yapacak olmak ya da işimizin ilk günü, çoğu insanın gergin ve korkulu hissetmesine neden olabilir.

“ANKSİYETE VE PANİK DUYGULARINI ANLAMAK ÖNEMLİDİR”

Ancak duyduğumuz endişe aşırıysa ve uzun süreli olup yaşamımızı zorlaştırıyorsa bu durum kaygı bozukluklarını da beraberinde getirir. Kaygı bozuklukları diğer adı ile anksiyete, kişilerin çevrelerindeki ya da kendi vücutlarındaki belli uyaranları tehlike ve tehdit olarak yorumlanması sonucu kontrol edilemeyen sıkıntı, korku, endişe ve gerginlik hissetmeleri sonucunda bu hisleri doğuran olay ve durumlardan kaçınma davranışlarına verilen isimdir. Kişinin tehlike ya da tehdit altında endişelenmesi, korkması veya kaygılanması tamamen doğal bir içgüdüdür. Titreme, çarpıntı, gerginlik, terleme veya baş dönmesi gibi bedensel tepkiler de kaygı göstergeleridir. Ancak bu göstergelerin şiddetli olması, uzun süre devam edip kontrolden çıkması anksiyete bozukluğunun göstergesidir. Kaygı bozukluğunu anlamak için tehlike ve tehditlere karşı verdiğimiz korku, anksiyete ve panik duygularını anlamak önemlidir. Burada üzerinde duracağımız sıkıntı türlerine kısaca değinecek olursak; Korku: Duygusal ve fizyolojik bir tepki olan korku, vücudun tehdit altında kaç ya da savaş tepkisidir. Mesela korku, gece sokakta yalnız başımıza dolaştığımızda karşımıza korkutucu bir köpek çıktığında hissettiklerimizdir. Anksiyete: Bu ise gelecekte olabilecek tehditleri düşündüğümüz zaman duyduğumuz gene duygusal ve fizyolojik bir tepkidir. Mesela u da “evden dışarı çıktığımda bir köpekle karşılaşmaktan korkuyorum” duygusudur. Anksiyetenin nedeni gelecekte olabilecek tehlikelerden kaçmaktır da diyebiliriz. Panik: Vücudumuzun strese, tehlikeye veya aşırı heyecana karşı normalin dışında verdiği tepkilerdir. Panik; aşırı duygusal, davranışsal ve fizyolojik korku tepkileridir. Yani karşımızda köpek olmadığı halde sokakta kalbimiz hızlı atmaya başlıyorsa korkmuş ya da kendimizi sersemlemiş hissediyorsak, panik olmuşuz demektir.

“HANGİ TÜRÜNE SAHİP OLDUĞUNUN ÖĞRENİLMESİ TEDAVİ İÇİN ÇOK ÖNEMLİ BİR ADIMDIR”

Kaygı bozukluğu tek bir tür müdür? Yoksa çeşitleri var mıdır?

Elbette ki tek tip olarak karşımıza çıkmamaktadır. Farklı türleri de vardır. Kaygı Bozukluğu Türlerini de kısaca belirtecek olursak; Kaygı bozukluğu teşhisi için bu durumun günlük hayatı etkiliyor olması, üzüntüye sebep olması, ilaç kullanımına bağlı olmaması ve en az 6 aydan daha uzun sürüyor olması gerekmektedir. Kaygı bozukluğu türlerini şu şekilde sıralayabiliriz; Yaygın Anksiyete Bozukluğu, Obsesif Kompulsif Bozukluklar, Travmatik Stres Bozukluğu, Fobiler (Agorafobi, Klostrofobi ..Vb.) Sosyal Kaygı Bozukluğu, Panik Atak, Seçici Konuşmazlık Bozuklu, Ayrılma Kaygısı Bozukluğu, Bir Sağlık Sorununa Bağlı Kaygı Bozukluğu, şeklindedir. Unutmayın ki birçok türü olan anksiyete bozukluğunun hangi türünü sahip olduğunun öğrenilmesi tedavi için çok önemli bir adımdır.

“ÜLKEMİZDE VE İLİMİZDE DE CİDDİ BİR ŞEKİLDE ARTIŞ OLDUĞUNU GÖRMEKTEYİZ”

Sizin gözleminize ve gelen danışanlarınıza göre Anksiyete bozukluğu Kahramanmaraş’ta da arttı mı?

Aslında bu durumun yarattığı kaygı ile ilgili dünyada ve ülkemizde araştırmalar yapılmaktadır. İngiltere, Kanada ve Mısır'da yapılan bilimsel bir çalışmada, son dönemlerde insanların yüzde 70'inin kaygı seviyesinin yüksek olduğu ve “sahte korona” vakalarının ortaya çıktığı belirtilmiştir. Çalışma, “Pseudo-Corona” yani yalancı koronavirüs adı verilen psikolojik kökenli bir hastalığın varlığını göstermektedir. Bu tabloda; yüksek kaygı düzeyi, kişileri belirtileri yaşadığına inandırmaktadır. Tabi ki dünyadaki kaygı düzeyindeki artışla orantılı olarak ülkemizde ve ilimizde de ciddi bir şekilde artış olduğunu görmekteyiz. Dün bize gelen danışanlarda daha çok depresyon sıkıntıları olanlar var iken son dönemde daha çok kaygı bozukluğu ve türleri sıkıntılarla karşılaşmaktayız.

“DÜZENLİ SEANSLARDAN VE TELKİNLERDEN DAHA MÜKEMMEL VE HIZLI SONUÇLAR ALMAKTADIR”

Bu sorunla karşılaşan kişi ne yapmalı? Ya da bu sorunla karşılaşmamak için ne yapmalı?

Bu noktada ilk yapmamız gereken şey bir Psikiyatristten Uzman desteği alarak yaşadığımız problemin tanılanmasını doğru yapmak gerekir. Bu doğru tanılamadan sonra yoğun şekilde yaşanıyorsa ilaç tedavisine başlanmalıdır. Çözüm önerilerinde şunu daha net görmekteyiz. Kalıcı çözümler için ilaç tedavisinin yanında psikoterapi, psikolojik danışmanlık, hipno terapi, EMDR, vb. teknikler ile de desteklenmelidir. Bazı hastalar ilaçla değişim sağlarken bazı hastalar ilaçla birlikte düzenli seanslardan ve telkinlerden daha mükemmel ve hızlı sonuçlar almaktadır.

“AYNI DURUMU YAŞIYORSA PSİKOLOJİK DESTEK ALMAKTAN ÇEKİNMEMELİDİR”

Koronavirüs sürecinde kaygı problemlerine kapılmamak için yapmamız gerekenleri kısaca sıralayacak olursak vatandaşlarımız neler yapmalıdır?

Koronavirüs süreci tüm dünyanın ilk kez deneyimlediği geçici bir süreç ve elbette içerisinde birçok duyguyu barındırmaktadır. Bu geçici süreci psikolojik açıdan da sağlıklı bir şekilde atlatmak için bazı önerilere uymak sizin ve sevdiklerinizin geleceği için önemlidir. Panik duygusuyla hareket etmek yerine, daha sakin ve bilinçli bir şekilde hastalığa karşı “uzmanlar tarafından önerilen” gerekli tüm önlemler alınmalıdır. Psikolojik dayanıklılığı ve dolayısıyla da bağışıklık sistemini güçlendirmek için sağlıklı beslenmeye dikkat etmek gerekmektedir. Psikolojik dayanıklılığı artırmanın en önemli yollarından biri de sağlıklı ve düzenli bir uykudur. Stresle mücadelede günlük nefes egzersizleri (oksijen ve karbondioksit dengesi) olmazsa olmaz bir diğer yöntemdir. Kişinin aile fertlerinin ve sevdiği insanların iyi olduğunu bilmesi de kaygıyı azaltmada yardımcı bir etkendir. Bu nedenle kişi sevdikleri ile bağlantı içinde olmalıdır. Fiziksel mesafeyi açarken sosyal bağlarını güçlü tutmalıdır. Yanlış ve aşırı bilgi yüklemesinden kaçınılmalıdır. Bilgi almak için yetkili ve uzman kaynaklar takip edilmelidir. Kişi güvende olduğu hissini duyacağı alanlarda olmalıdır. Bu dönemde keyif alınan kişiye iyi geldiği düşünülen uğraşlara zaman ayırmalıdır. Birey doktora başvurup hastalığa yakalanmadığının belirlenmesinden sonra da aynı durumu yaşıyorsa psikolojik destek almaktan çekinmemelidir.

(Haber: Abdulsamet İspir)

Editör: Mahmut Beyaz