Yazdığı köşe yazıları ile gündem olan ve akademik anlamda iyi bir donanıma sahip Prof. Dr. İsmail Güvenç, yine önemli bir konuya değindi. Eğitimciliği, mütevazi kişiliği, yazar kimliğiyle takdir toplayan ve bugüne kadar yaptığı birbirinden farklı çalışmalarla dikkat çeken Güvenç, haftalarca sürecek olan yazı dizisinin ilkini paylaştı.

İşte Güvenç’in eğitim ile ilgili yazı dizisinin ilk kısmı;

ÜNİVERSİTE DİPLOMASI BİR YERE TAŞIR MI?

Üniversitelerdeki öğrenci sayısı ülke eğitimine nasıl bir katkı sunuyor?
Sosyal hareketlilikte üniversite altı eğitimin nasıl bir katkısı olduğunu bu köşede kısa bir süre önce (bk. 26 Ağustos 2019) “Okulla Yukarı Doğru Hareketliliğin sonu mu?” başlıklı bir yazımda cevaplamaya çalışmıştım. Aslında yazımda genelde “eğitimle ve sosyal hareketlik” arasındaki ilişkiye değindikten sonra konuyu üniversite eğitimi açısından irdeleyecektim. Biraz uzun olduğu için üniversite eğitimi ile ilgili değerlendirmelerimi sonraya bırakmıştım. Bu yazıda “Üniversite ile Yukarı Doğru Hareketliliğin sonu mu?” sorusuna cevap arayacağım. Asıl anlatacaklarımın daha iyi anlaşılması için öncelikle ülkemizdeki öğrenci sayıları ile ilgili bazı verileri paylaşacağım:Artan öğrenci sayıları 2018-2019 eğitim-öğretim yılı verilerine göre;  Türkiye’de 207 tane yükseköğretim kurumu (Devlet ve vakıf üniversiteleri ve MYO) var olup bu kurumlarda 7.6 milyon kadar öğrenci önlisans, lisans, yüksek lisans ve doktora eğitim-öğretimi gördü.Aynı dönemde Milli Eğitim Bakanlığına bağlı resmi ve özel okullarda 17.7 milyon öğrenci eğitim almıştır.2019-2020 eğitim-öğretim yılında bu sayıların artacağından hiç şüpheniz olmasın. Bu öğrenciler(i) hayatta(n) ne beklemektedir?

AMAÇ NEDİR?

Öğrencilerin eğitimden beklentileri nelerdir?
Bu öğrencilerin eğitimin farklı kademelerini bitirdiğinde beklenilen nedir? Elbette alt kademelerde iyi bir insan/yurttaş olma öğretilmeye çalışılıyordur. Lise ve üniversitelerde ise meslek eğitimi ağırlıklıdır. Buraları bitirenler toplum/devlet hayatında belli görevleri yerine getirirler. Bu şekilde bireyler eğitim yolu ile iş sahibi olma yanında toplum içerisinde statü sahibi olurlar.Böylelikle ailelerinin bulunduğu tabaka/sınıftan daha üste yükselme fırsatını yakalarlar.

HAREKETİN YÖNÜ

Ekonomi ile eğitim arasında nasıl bir orantı vardır?
Toplumsal hareketlilikte bireyin konumunu (toplumsal tabaka) değiştirecek iki ihtimal vardır: yukarı veya aşağı doğru hareketlilik. Ayrıca hareketliliğin iki formu vardır: Nesil ve nesiller arası. Ekonomik sosyal ve siyasi açıdan gelişmiş sayılan bir toplumda tüm bireylerin bir evvelki nesle göre yukarı hareketlilik yapmaları beklenir. Aşağı doğru hareketliliğin yüksek olması ise; o toplumda ekonomik gelişmenin eksik olduğu; yeni fırsatlar yaratılmadığı; fırsatların açık ve herkes tarafından ulaşılabilir olmadığı; üniversite mezunları arasında işsizliğin yaygın olması gibi demografik yapıl ile toplumsal konumlar arasındaki uyumsuzluk; liyakat sisteminin (meristokrasi) işlemediğinin göstergesi kabul edilir (Kalaycıoğlu S., Toplumsal Tabakalaşma ve Eşitsizlik; S. 151). Sosyolog John Macionis(2015) “ABD’de üniversite derecesine sahip olmak artık yukarı doğru hareketliliği garantilememektedir. Seçkin üniversite ve lisansüstü eğitim dışındaki üniversite eğitimli genç insanların ücretlerinin azaldığını göstermektedir. Üniversite eğitimli çalışanları diğer ülkelerin özellikle dünyanın nitelikli iş gücünün eşi benzeri görülmemiş rekabeti ile karşı karşıyadır  ”(Sosyoloji s. 285) demektedir. ABD’de böyle ise ya bizde!

İŞLEV BOZUKLUĞU!

Ülkemizde eğitimin diğer alanlara olan faydası nasıl?
Yine yazar, Robert K. Merton’aatfen her sosyal yapının muhtemel birçok işlevi olduğunu ve bazılarının diğerlerinden daha belirgin olduğuna dikkat çekerek “açık ve gizli” işlevler ayrımını yapmıştır (Sosyolog John Macionis 2015 S. 14). ABD’de yükseköğretim sisteminin açık işlevi, genç insanların mezun olduktan sonra çalışacakları işlerde kullanmak üzere bilgi ve beceri ile donatmaktır. Yükseköğretimin gizli bir işlevi ise milyonlarca genç insanı iş piyasasından uzak tutarak işsizliğin belli seviyede tutulmasıdır. Merton sosyal işlev bozukluğuna da(SİB) dikkat çekmiştir. SİB toplumun işlemesini aksatan herhangi bir toplumsal davranış kalıbı anlamındadır. Gelişmiş ülkelerde bazılarının eğitim alması kendileri ve bir başka kesim için iyi olabilir ama ekonomiyi, sosyal uyumu vs. bozuyorsa! Bizde nasıl mı? Siz ne görüyorsunuz?

OKULLA YUKARI DOĞRU HAREKETLİLİĞİN SONU MU?

“Her şey ben yaşarken oldu, bunu bilsin insanlar / ben yaşarken koptu tufan” (İ. Özel). Son yarım asırda eğitilmiş insana verilen önemdeki değişimi şairin dediği gibi yaşarken gözlemledim. Eğitimde yavaşça bir tufan koptu. Bilimsel verileri yazımın sonunda paylaşmak üzere öncelikle hayatın içinden bazı anekdotları paylaşacağım:

1980’LERİN BAŞI…
Bavulum elimde üniversite eğitimi için Erzurum’a giden otobüse binmek için terminale geldiğimde terminalde görevli Yusuf Amca birazda ironi ile “Çabuk çay söyleyin bu gençler büyük adam olacak!” diye yüksek sesle bağırmıştı… Gerçekten de ilçemizdeki 1970 yılında açılan tek lisede okuyanlar arasından üniversiteye devam ederek vali, rektör, mühendis, yüksek yargı mensubu çıkmıştı… Üniversite eğitimi almak için yollara düştüğümde babam merhum Halil İbrahim Güvenç, “Oğlum altın bileziği koluna tak da gel” demişti. Benim üniversiteye başladığım o yıllarda ilçemizdeki bürokraside görev yapanlar arasında üniversite mezunu olanlar azınlıktaydı.. Küçüklüğümüzün geçtiği o yıllarda ((1970’ler) ilçedeki müdürlerin çoğu ilkokul veya ortaokul; öğretmenler lise mezunu idi. Örneğin Tarım İlçe Müdürlüğüne bir teknisyen bakıyordu O yıllarda bırakın üniversite mezununu lise mezunu olmak işe girmek için önemli bir özellikti.İyi bir eğitimde işe girmek, toplumsal statü kazanmak ve üst tabakaya (sınıf)geçmekte önemli bir araçtır. Sosyologların şu ifadesi dikkat çekicidir: “Eğitim yukarı doğru hareketlilikte kestirme bir yoldur. Aşağı doğru Hareketlilik bir felaket olarak nitelendirilir ( Sosyolojiye Giriş, M. Tezcan, S. 101).

BİRAZ DAHA EŞİT OLMAK…
İnsanların eşit olduğu yönünde açıklamaları çok sık duyarız. Hatta toplumumuzda sınıf/tabaka ayrımının olmadığı iddia edilir. Bunların ne kadar doğru ne kadar yanlış olduğunu değerlendirmeden sosyal statü, sınıf ve tabakanın her toplumda önemli olduğuna dikkat çekmek isterim. Statü Fransızca kökenli olup bir kimsenin bir toplum içindeki durumunu yansıtmaktadır. Merhum Babam “altın bilezik” derken belki de mezuniyet sonrası benim bir üst statü kazanacağımı düşünüyordu. O yıllarda ziraat fakültesi mezunlarını bakanlık birkaç ay içerisinde mühendis kadrosuna atamaktaydı. Mühendis unvanı ile işe girmek statü kazanma yanında farklı bir toplumsal tabakaya/sınıfa yükselmekti.Bilge İnsan sıklıkla “Hepimiz aynı gemideyiz ama geminin farklı katları var” derdi. Dünya nasıl katmanlarda (tabakalardan) oluşuyorsa toplumda katmanlardan oluşmaktadır. Tabaka Arapça kökenli olup katman anlamındadır. Sosyal tabaka bir toplumda yaşama biçimi, maddi imkân, öğrenim durumu bakımlarından birbirine benzeyen kişilerin oluşturduğu sınıftır (sosyal sınıf). Sosyal sınıf; bir toplumda, aynı görevi yapan, aynı yararı sağlayan, aynı şartlarda yaşayan büyük insan grubu anlamındadır. İyi eğitimle eşitiz (!) ama biraz daha eşit hale geliyoruz. Bu eşit hale gelme “sosyal hareketlilik” içerisinde değerlendirilmektedir.

SOSYAL HAREKETLİLİK…
Sosyal hareketlilik, genel olarak bireylerin ve kültür unsurlarının bir sosyal konumdan başka birine geçmesidir. Daha açık olarak sosyal hareketlilik denilince bireylerin bir sınıftan ötekine, bir statüden diğerine geçmeleri olarak açıklanmaktadır.Unutmayalım “Eğitim yukarı doğru hareketlilikte kestirme bir yoldur” 2018-2019 verilerine göre 7.6 milyon kadar öğrenci üniversitelerde; 17.7 milyon öğrenci ise Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda eğitim-öğretim görmektedir. Buna göre Türkiye'de toplam 25.5 milyon kadar öğrenci bulunuyor. Yani Türkiye nüfusunun % 30-35’i öğrenci… Eğitim bu öğrencileri yukarı doğru hareket ettire bilmekte midir? Üniversite öncesinde bunun bayağı zorlaştığını söylemek mümkün. Ya üniversite eğitimi! Onu da sonraki bir yazıda değerlendirelim. Son söz: Her kanat uçursaydı deve kuşları da uçardı.

Haber: Emre Akkış

Editör: Mahmut Beyaz