Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Elazığ Milletvekili Gürsel Erol tarafından geçen ay Türkiye Büyük Millet Meclisine (TBMM), Kenan Evren’in adının kamusal mekanlardan kaldırılması ve kullanımının yasaklanmasına ilişkin sunulan kanun teklifi, görüşülmek üzere İçişleri Komisyonu’na sevk edildi. Demokrasi tarihinde kara bir leke olarak yerini alan 12 Eylül 1980 darbesinin öncüsü Kenan Evren’in adı ve soyadı ya da sadece soyadı verilen 432 noktada bu isim, Meclis gündemindeki kanun teklifi yasalaştığı halde artık kullanılmayacak. Teklifin yasalaşması durumunda, bir ilçe, 17 mahalle, 9 köy, 7 bulvar, 86 cadde, 17 yerleşim alanı, 295 sokak olmak üzere 432 noktadan, darbeci Kenan Evren’in ismi silinecek. Kahramanmaraş tarihinde de kara bir leke olarak yerini alan Kenan Evren’in adı uzun yıllar önce kentteki tabelalardan silinmişti. 2013 yılında Kahramanmaraş’ın Ekinözü ilçesinde bulunan caddeden Kenan Evren’in adı silinmiş, yerine Şair Abdurrahim Karakoç’un adı verilmişti. Fakat geçen süre zarfından Google’de araştırma yapıldığında ismi değiştirilen caddenin halen Kenan Evren Caddesi olarak görüldüğü dikkatlerden kaçmıyor. Mecliste gündeme gelen yasayla birlikte Google’da Kenan Evren Caddesi görülen caddenin isminin değiştirilip değiştirilmeyeceği merak edilirken, ilçedeki yetkililerin konuyla ilgili Google’a başvuru yapması bekleniyor.

KENAN EVREN VE KAHRAMANMARAŞ!

Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki üçüncü askeri darbeyi gerçekleştirdikten sonra 7. Cumhurbaşkanı olan Kenan Evren, 17 Temmuz 1917'de Manisa Alaşehir'de doğdu. İlk ve ortaöğrenimini Alaşehir, Manisa, Balıkesir ve İstanbul'da sürdürdü ve Maltepe Askerî Lisesi'nden mezun oldu. 1938'de Kara Harp Okulu'nu, 1949 yılında Harp Akademisi'ni bitirdi. Topçu subayı ve kurmay subay olarak Silahlı Kuvvetler'in çeşitli kademelerinde görev yaptı. 9. Kore Türk Tugayı'nda yer aldı. Evren'in Genelkurmay Başkanlığı'na geldiği 1978 yılıyla başlayan süreç, Türkiye'de sağ-sol çatışmasının en kanlı halini aldığı dönemdi. Ülkede sonu gelmeyen siyasi cinayetler ve faili meçhuller, bitmek bilmeyen öğrenci olayları genel görüntüyü veriyordu. Siyasi kamplaşmanın yanısıra, Anadolu'da Alevi-Sünni gerilimi de gittikçe tırmanıyordu.

KAHRAMANMARAŞ OLAYI!

12 Eylül askeri darbesine ilişkin olarak Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya hakkında hazırlanan iddianamede, 1 Mayıs 1977'de Taksim'de yaşanan olay, 16 Mart katliamı, bazı kişilere gönderilen bombalı paketler, Sivas, Kahramanmaraş ve Çorum'daki olaylar, Fatsa operasyonu, Abdi İpekçi suikastı, MSP'nin 6 Eylül 1980'de Konya'da düzenlediği Kudüs mitingi gibi olayların, ülkeyi kaosa sürükleyerek, askeri darbeye zemin hazırlamak isteyen güçler tarafından çıkarıldığının anlaşıldığı savunuldu. 12 Eylül askeri darbesine ilişkin iddianamede, "12 Eylül 1980 Askeri Darbesi Öncesi Meydana Gelen Önemli Terör Olayları" başlığı altında, birçok olay irdelendi. İddianamede, 1970'li yıllarda, toplumda güçlü ideolojik akımların yaygın olarak boy gösterdiği ifade edilerek, toplumda yasal olarak örgütlenen sivil toplum kuruluşlarının, ekonomik ve sosyal amaçlardan çok, siyasi ve ideolojik amaçlarını ön plana çıkardıkları, özellikle bireylere eşit hizmet sunması gereken devlet memurları arasındaki siyasal ve ideolojik örgütlenmelerin, toplumun kamplara bölünmesine yol açtığı belirtildi.

İDDİANAMEYE GÖRE KAHRAMANMARAŞ OLAYLARI VE DİĞER OLAYLAR!

Bu anlamda, öğretmenler ve polisler arasındaki örgütlenmelerin toplumda büyük huzursuzluk oluşturduğuna dikkat çekilen iddianamede, şunlar kaydedildi:

"Sağcı polisler POL-BİR, solcu polisler POL-DER adı altında, sağcı öğretmenler ÜLKÜ-BİR, solcu öğretmenler TÖB-DER çatısı altında örgütlenmişti. Diğer meslek gruplarında da benzeri karşıt görüşlü örgütlenmeler oluşturulmuştu. Toplumdaki bu ideolojik bölünmelere ek olarak, ülkede yaşanan kronikleşmiş ekonomik krizin etkisiyle yoksulluk had safhaya ulaşmış, ülke borçlarını ödeyemediğinden iflasın eşiğine gelmişti. Ülkede kaos ve kargaşa oluşturarak, darbeye zemin oluşturmak isteyen güçler, bu ekonomik ve sosyal istikrarsızlığı kaçırılmaz bir fırsat olarak değerlendirerek tertipledikleri terör olaylarıyla ülkeyi adım adım askeri darbeye sürüklemişlerdir.

12 Eylül askeri darbesi öncesi ülkede yaşanan terör olaylarında, halkı kışkırtmak ve karşı karşıya getirmek için çoğunlukla aynı argümanların kullanılması, olaylarda herkes tarafından görülen asıl faillerin olaylardan sonra bir türlü yakalanamaması, yakalanarak yargılananların ise birbirlerine karşı kışkırtılarak çatışmaya sürüklenen kişiler olması, olaylara ya hiç müdahale etmeyen ya da geç müdahale eden güçlerin tutum ve davranışları, bazı olaylarda bizzat güvenlik güçlerinin kullanılması hususları gözetildiğinde, olayların, ülke yönetiminin askeri otoritenin eline geçmesini isteyen güçler tarafından çıkarıldığı, şüphelilerin denetiminde bulunan askeri yönetiminse, ülkenin kaosa sürüklenerek darbe şartlarının oluşmasını bekledikleri sonucuna varılmaktadır."

Türkiye'nin 12 Eylül'e götürüldüğü süreçte yaşanan, toplumu en çok etkileyen ve askeri darbede gerekçe olarak kullanılan terör olayları irdelenen iddianamede, bu olaylar ele alınırken, Ali Kuzu'nun "12 Eylül İhtilali ve Onların Çocukları", Mehmet Ali Birand, Hikmet Bila ve Rıdvan Akar'ın "12 Eylül Türkiye'nin Miladı", Muslih İpekliler'in "Anılarda 12 Eylül", Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nın "İşkence Dosyası, Gözaltında ya da Cezaevinde Ölenler", Murat Belge'nin "12 Yıl Sonra 12 Eylül", Yaşar Okuyan'ın "12 Eylül'den Anılar, Mektuplar ve Belgeler, O Yıllar", Ahmet Ulu'nun "Mamak'ta 30 Gün" adlı kitaplarından alıntılar yapıldı.

ÇANKAYA POSTANESİ’NDE KAHRAMANMARAŞ’A BOMBA YOLLANDI!

12 Eylül öncesinde, 34 kişinin ölümüyle sonuçlanan 1 Mayıs 1977 olayına yer verilen iddianamede, olayın oluş şekli, görgü tanıklarının anlatımları, ateş edenlerin birçok kişi tarafından görülmesine rağmen gerçek suçluların hiçbirisinin yakalanamaması gözetildiğinde, olayın toplumu kaosa ve iç çatışmaya sürüklemek, nihai hedef olarak ise askeri darbeye zemin hazırlamak amacıyla devlet içinde yönetimi ele geçirmek isteyenlerin yönlendirmesi ve kurgulamasıyla çıkarılmış bir provokasyon olduğu kaydedildi. İddianamede, 6 Nisan 1978'de Ankara Emek Postanesi'nden evine gönderilen bombanın patlaması sonucu Adalet Partili Malatya Belediye Başkanı Hamit Fendoğlu ile gelini ve torununun öldürüldüğü, Fendoğlu'nun solcularca öldürüldüğü düşüncesiyle halkın ayaklanarak, Aleviler ile solculara karşı saldırılar gerçekleştirildiği, aynı tarihte, aynı postaneden Adıyaman Emniyet Müdür Muavini Abdülkadir Aksu'ya da bombalı paket gönderildiği, alıcıya ulaşmadığı gerekçesiyle iade edilen bombanın, uzman ekiplerce imha edildiği anlatılan iddianamede, 7 Nisan 1978'de de Çankaya Postanesi'nden Kahramanmaraş'ın Pazarcık ilçesinin CHP'li İlçe Başkanı ve milletvekili adayı Memiş Özdal'a paket içerisinde bomba yollandığı, Özdal'ın şüphelendiği paketi geri gönderdiği, bomba nedeniyle postanedeki bir memurun hayatını kaybettiği hatırlatıldı. İddianamede, "3 adet bombanın, aynı ilden bir gün arayla farklı siyasi görüşteki kişilere gönderilmesinin, olayın toplumda kaos oluşturmak ve darbeye zemin hazırlamak isteyen gizli güçler tarafından tertiplendiğini gösterdiği" savunuldu.

-16 Mart Katliamı-

16 Mart 1978'de İstanbul Üniversitesinden çıkan sol görüşlü öğrencilere açılan ateş ve atılan bomba sonucu 7 öğrencinin öldüğü, 50'den fazla kişinin yaralandığı hatırlatılan iddianamede, olaydan uzun süre sonra bombayı atan Zülküf İsot'un, katliamı ailesine itiraf ettiği, İsot'un, itiraftan kısa süre sonra kendisi gibi ülkücü olan Latif Aktı tarafından öldürüldüğü belirtildi.

İddianamede, bu olayla ilgili, "Olayda, suçlunun takibine amirleri tarafından müdahale edildiğini belirten görevli polisin beyanları, yıllar sonra ortaya çıkan ve yargılanıp ceza alan fail Zülküf İsot'un eylemi polisin kendisine yaptırdığını belirten beyanları, olayın oluşu, o tarihlerde POL-DER ve POL-BİR olarak bölünmüş olan polis içerisindeki görevlilerin de kullanılmasıyla toplumda kaos oluşturmak ve yönetimi ele geçirmek isteyen güçler tarafından çıkarıldığı anlaşılmaktadır" görüşüne yer verildi.

"Kahramanmaraş olayları 12 Eylül'ün nedenlerinden biri"

İddianamede, 1978'te Sivas'ta Alevi ve Sünniler arasında meydana gelen olaylara yer verilerek, dönemin Devlet Bakanı Enver Akova'nın, "Sivas halkının olaylara karışmadığı ve aşırı uçların silah aldıkları kaynakların aynı olduğu" yönünde beyanda bulunduğuna dikkat çekildi.

Bazı güvenlik güçlerinin, Sivas'a dışarıdan toplulukların getirildiğine ilişkin ifadeleri vurgulanan iddianamede, Sivas'ın, Alevi ve Sünni vatandaşların birlikte yaşaması nedeniyle provokatif eylemler için uygun olması, olayda Malatya, Maraş ve Çorum olaylarındakine benzer şekilde Sünnileri Aleviler aleyhine kışkırtmaya yönelik sloganların atılması gözetildiğinde, "olayın ülkeyi kaosa sürükleyerek, askeri darbeye zemin hazırlamak isteyen güçler tarafından çıkarıldığının anlaşıldığı" kaydedildi.

Kahramanmaraş'ta 19-26 Aralık 1978 arasında meydana gelen olayların, 12 Eylül sürecine giden yolda önemli dönüm noktalarından biri olduğu belirtilen iddianamede, "Kahramanmaraş olayları, 12 Eylül 1980 askeri darbesinin nedenlerinden biri olarak görülmektedir" ifadesi kullanıldı.

Olayların ardından 26 Aralık 1978'de 13 ilde sıkıyönetim ilan edildiği bildirilen iddianamede, "olayın, toplumda kaos oluşturmak ve askeri darbeye zemin hazırlamak isteyen güçler tarafından çıkarıldığı, etkin güvenlik kuvvetlerince de müdahale edilmediği kanaatine varıldığı" görüşü yer aldı.

-İpekçi suikastı ve Çorum olayları-

Milliyet gazetesi Başyazarı Abdi İpekçi'nin, 1 Şubat 1979'da Mehmet Ali Ağca tarafından öldürüldüğü anımsatılan iddianamede, "Ağca'nın, kendisine eylemi yaptıranları açıklayacağına dair açıklamasından sonra Maltepe Askeri Cezaevi'nden asker elbisesi giydirilerek kaçırılmasının, ülkenin kaos ve çatışmaya sürüklenerek yönetilemez hale getirilmesini isteyen güçler tarafından planlandığını gösterdiği" kaydedildi.

Çorum'da 1980'de meydana gelen olaylarda bir kez daha Alevi ve Sünnilerin karşı karşıya getirildiği ifade edilen iddianamede, olaylarıyla ilgili şu değerlendirmede bulunuldu:

"Çorum olaylarında da yine Kahramanmaraş ve Malatya olaylarındaki gibi 'Cami bombalandı', 'Sular zehirlendi' gibi söylentilerle Alevi ve Sünni halk kitlelerinin karşı karşıya getirilmesi, olaya müdahale için gelen Amasya Tugay Komutanı'nın olaylar yatışmadan birliklerini geri çekmesi, olayı bizzat yaşayan Adnan Baran'ın polis ve askerin olaylara müdahale etmediği, kendisiyle birlikte firari sanıkların kentte rahatça gezmelerine izin verildiği, bazı subayların sağ ve sol gruplara silah ve patlayıcı verdikleri, Alaaddin Camisi'ne bomba atıldığına ilişkin yalan haberin asılsız olduğunu camide anlatmaya çalışan Kazım Aras isimli şahsın gerçeğin ortaya çıkmasını istemeyen kişilerce sopa darbeleriyle etkisiz hale getirildiğine dair beyanları birlikte değerlendirildiğinde, olayın ülkede kaos çıkararak yapılacak darbeye zemin hazırlamak isteyenler tarafından çıkarıldığı anlaşılmaktadır."

İddianamede, şunlar kaydedildi:

"Devlet içerisinde küçük bir devlet gibi örgütlenen Ordu'nun Fatsa ilçesine, Genelkurmay Başkanı şüpheli Kenan Evren'in emriyle müdahale edilmişti. O tarihte sıkıyönetim ilan edilen iller arasında Ordu yoktu. Dolayısıyla TSK, sıkıyönetim kurulmamış bir bölgedeki olaylara müdahalede bulundu. Oysa şüpheli Kenan Evren, Kahramanmaraş olaylarına asker olarak neden müdahale edilmediği sorulduğunda, sıkıyönetim ilan edilmediği için yetkilerinin olmadığını belirtmiştir. Esasen her gün onlarca insanımızın terör olaylarından öldüğü bir ortamda, başbakan, hükümet ve diğer siyasi parti liderlerine doğrudan, Cumhurbaşkanına ise doğrudan olmasa bile dolaylı olarak müdahalede bulunabileceğine ilişkin uyarı mektubu verebilecek kadar kendisini güçlü gören askeri yönetimin, terör olaylarına müdahale ederek suçluları adli merciler önüne çıkarması, toplum ve siyasi iktidar tarafından ancak takdir edilebilirdi. Fatsa operasyonu bu yönüyle dikkate değerdir."

(Haber: Ahmet Güneçıkan)

Editör: Mahmut Beyaz