Genç nüfusu yüksek olan bir ülkeyiz. Bu durumu eğitim tüm kademelerinde yer alan öğrenci sayısına baktığımızda kolayca fark edebiliriz. 2018-2019 eğitim-öğretim yılı verilerine göre; Türkiye’de üniversitelerde 7.6 milyon kadar öğrenci (önlisans, lisans, yüksek lisans ve doktora) eğitim-öğretimi görmüş ve Milli Eğitim Bakanlığına bağlı resmi ve özel okullarda 17.7 milyon öğrenci eğitim almıştır. Bu verilere göre Ülkemizde sayıları 25-26 milyonu bulan bir öğrenci kitlesi vardır.

İlk ve orta (ikinci kademe) okulda okuyan yaklaşık 10-11 milyon öğrenciyi Birleşmiş Milletler (BM) ve Uluslararası çalışma örgütü (ILO) gibi kuruluşların 15-24 yaş grubunu genç nüfus olarak tanımladığı düşüncesi ile çıkarsak bile yüksek bir genç nüfusa sahibiz.  Bu genç nüfus birçok ülkenin toplam nüfusundan daha yüksektir. Kaldı ki 2020-2021 eğitim-öğretim yılında bu sayıların artacağından hiç şüpheniz olmasın.

Bu genç insanları (öğrencileri) hayatta ne beklemektedir veya onlar hayattan ne beklemektedir?

Amaç nedir?

Bu öğrencilerin eğitimin farklı kademelerini bitirdiğinde beklenilen nedir?

Elbette alt kademelerde iyi bir insan/yurttaş olma öğretilmeye çalışılmaktadır.

Lise ve üniversitelerde ise meslek eğitimi ağırlıklıdır. Buraları bitirenler toplum/devlet hayatında belli görevleri yerine getirirler. Bu şekilde bireyler eğitim yolu ile iş sahibi olma yanında toplum içerisinde statü sahibi olurlar. Böylelikle ailelerinin bulunduğu tabaka/sınıftan daha üste yükselme fırsatını yakalarlar. Gençlerin ve ailelerinin beklentileri/çabaları bunun gerçekleşmesi içindir. Ancak bu beklentiler her zaman karşılanmaz veya doğrusal artan bir grafiğe sahip değildir. 

Hareketin yönü

Toplumsal hareketlilikte bireyin konumunu (toplumsal tabaka) değiştirecek iki ihtimal vardır: yukarı veya aşağı doğru hareketlilik.  Ayrıca hareketliliğin iki formu vardır: Nesil ve nesiller arası. Ekonomik sosyal ve siyasi açıdan gelişmiş sayılan bir toplumda tüm bireylerin bir evvelki nesille göre yukarı hareketlilik yapmaları beklenir. Aşağı doğru hareketliliğin yüksek olması; o toplumda ekonomik gelişmenin eksik olduğu; yeni fırsatlar yaratılmadığı; fırsatların açık ve herkes tarafından ulaşılabilir olmadığı; üniversite mezunları arasında işsizliğin yaygın olması gibi demografik yapı ile toplumsal konumlar arasındaki uyumsuzluk; liyakat sisteminin (meristokrasi) işlemediğinin göstergesi kabul edilir (Kalaycıoğlu S., Toplumsal Tabakalaşma ve Eşitsizlik; S. 151).

Sosyolog John Macionis (2015) “ABD’de üniversite eğitimli genç insanların ücretlerinin azaldığını ve üniversite eğitimli çalışanların diğer ülkelerin nitelikli iş gücünün eşi benzeri görülmemiş rekabeti ile karşı karşıya” (Sosyoloji s. 285) olduğunu söylemektedir.

İşlev bozukluğu!

Yine yazar, Robert K. Merton’a atfen  her sosyal yapının muhtemel birçok işlevi olduğunu ve bazılarının diğerlerinden daha belirgin olduğuna dikkat çekerek “açık ve gizli” işlevler ayrımını yapmıştır (Sosyolog John Macionis 2015 S. 14). ABD’de yükseköğretim sisteminin açık işlevi, genç insanların mezun olduktan sonra çalışacakları işlerde kullanmak üzere bilgi ve beceri ile donatmaktır. Yükseköğretimin gizli bir işlevi ise milyonlarca genç insanı iş piyasasından uzak tutarak işsizliğin belli seviyede tutulmasıdır. Merton sosyal işlev bozukluğuna da (SİB) dikkat çekmiştir.

SİB toplumun işlemesini aksatan herhangi bir toplumsal davranış kalıbı anlamındadır. Uzun bir eğitimden sonra beklentiler karşılanmıyorsa şu tespit haklı olabilir: “Bazılarının eğitim alması kendileri ve bir başka kesim için iyi olabilir ama ekonomiyi, sosyal uyumu vs bozuyorsa!”

ABD’de böyle ise ya bizde!

Gençleri rekabete dayalı, yeniliklere açık ve istenilen niteliklerin yüksek olduğu bir dünya bekliyor