Dün,  yani 10 Ocak bizim için önemli bir gündü. Çalışan gazetecilerin günüydü. Sağ olsunlar, eş-dost, akraba kim varsa, aradılar, önce sağlığımızı sorup, arkasından da günümüzü kutlama nezaket ve zahmetinde bulundular.

Bu kadar çok sevildiğimizi bilmiyorduk, bilmiyordum. Bürokrasiden, siyasi cenahtan kutlamalar gelirken, her nedense sanayi ve iş dünyasından ses çıkmadı.

Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı sayın Şahin Balcıoğlu, MÜSİAD Şube Başkanı sayın Sami Kervancıoğlu ve MADO Yönetim Kurulu Başkanı sayın Mehmet Kanbur ve kardeşi Erdal Kanbur hariç…

Valimiz sayın Ömer Faruk Coşkun her zamanki nezaketiyle mesajını iletirken, bir emniyet müdürünün ilk kez böyle basın ile içli dışlı olmasına şahit olmuşken, doğrusunu söylemek gerekirse sayın Salim Cebeloğlu’nun bizlere gösterdiği ilgi ve iltifatları göz ardı edemezdik.

*

Özellikle basın camiasında çalışan arkadaşlarımız, mesleğe verdiğimiz yarım asırdan mütevellit aradılar, sağlık ve başarılar dilerken, doğrusu hiçbir zaman bu kadar yoğun ve tempo dolu bir gün geçirdiğimi hatırlamadım.

Günümüzü kutlayan, kutlamayan, unutan veya hatırlayıp da zaman bulamayan tüm dostlara, tanıdıklara selam olsun!

Bu meseleye dair son notum Gökhan Şahin için. Sağ olsun, gazeteciler günü sebebiyle dün ilkin bizim kapımızı çaldı. Yarım asrı geçen mesleğimizden dolayı unutulmadığımızı hatırlattı, hediyesi de kendisi kadar zarifti. Keşke diğer başkanlar da Şahin kadar gayretli, duyarlı olsalar, gam yemeyecektim.

Onun bu jesti, bu duyarlılığı diğer meslektaşlarına, abilerine, ablalarına kapak olsun!

*

Neyse… Dün dünde kaldı. Öyle demişti yüce Mevlana…

Belediye başkanları her ne kadar birbirlerine yakın olsalar, aynı yolun yolcusu olsalar, aynı kategori içinde bulunsalar da, bizim naçizane görüşümüz, hizmette yarış içinde olmaları…

Ona-buna çatarak, posta koyarak, hodri meydan çekerek, incir çekirdeğini doldurmayacak meseleler için rakipleriyle, gazetecilerle ve esnaf ile kavga etmek, muhalefete parti liderleri, temsilcileri ile zamansız, gereksiz ve içi boş ağız dalaşına gireceğine, hizmette yarışsalar daha başarılı olacaklar diye düşünürken, Elbistan Belediyesi ile İYİ Parti temsilcileri birbirine girdiler.

O, ona verdi, beriki buna verdi veriştirdi. Tabi iş mahkemeye kadar gidecek. Yani bu mesele karakolda bitecek.

Meselenin ne olduğunu anlayan da yok aslında. Elbistan’da, belediyede çalıştığı halde Öz Elbistan Seyahat firmasında da çalışan Muhammet Bölükbaşı isimli vatandaştan çıktı kavga.

Araştırdım meseleyi, işin özünde yatan gerçek şu; ne Muhammed Bölükbaşı’nın işten çıkarılması, ne başka şey.

Belediye Başkanı Mehmet Gürbüz’ün imar değişikliği ile ilçe içindeki şehirlerarası otogarı, Karaelbistan girişine çekmek istemesi, bazı otobüs firmalarının buna karşı çıkması, Elbistan firmaları dışındaki diğer yabancı otobüs firmalarının otogara girişine izin verilmesi, ya da verilmemesi…

Örnek verecek olursam, METRO Otobüs firması…

Kavga buradan çıkıyor.

 *

Özellikle İYİ Parti Elbistan İlçe Başkanı Av.Hüseyin Gül’ün (Mahir Ünal ile aynı köyden) yaptığı zehir zemberek açıklama sonrası kopan fırtına.

İşten çıkartıldığı iddia edilen kişi için Öz Elbistan Seyahat Kooperatif yetkilileri işten çıkarılmanın doğru olmadığını belirtirken, bir açıklama da AK Parti İlçe Başkanı Ahmet Tıraş’tan geliyor. Ancak Belediye Başkanı Mehmet Gürbüz bununla yetinmeyip, çatışma alanını genişletme adına bir açıklama da kendisi yapıyor. İp o zaman kopuyor işte.

Başkanım, ne gerek vardı. Firma işten çıkartılma diye bir hadise yok diyor, ilçe başkanın yanında yer alıyor, iken daha ne diye açıklama yaparak hadisenin  fitilini ateşliyorsun! Ne gerek vardı çatışma alanını genişletmeye, sahaya yaymaya!

*

Bakın Kahramanmaraş’ta da oldu bunun aynısı. Bir bardak suda fırtına koptu, birileri birilerine hodri meydan çekti, televizyonda canlı yayına davet etti, ama birbirlerine efelenenler, horozlananlar seslerini soluklarını kestiler.

Gereksizdi.

Çünkü laf sahibinden çoğalırdı.

O bakımdan… İyi Parti ili başkanının açıklaması üzerine sizi bir açıklama daha düşüyor. Artık ip koptu, ok yaydan çıktı, cin şişeden fırladı.

Gül’ün iddiaları yenilir yutulur gibi değil iken, aklıma her zaman yazdığım veciz söz takıldı, ‘Çalma el kapısını el ucuyla, çalarlar kapını var gücüyle…”

*

Şimdi ortalık nohut sapı. Toz duman diğer adıyla. Başkanların işi bir işçinin işten çıkartılması olmamalı. Uğraşmamalı. Öyle diyorum ama bizde de yaşanıyor bu tür tutarsızlıklar, zaman zaman. Sıradan bir işçi kardeşimizin işten çıkarılması, yerinden oynatılması büyüklerin en temel görevi oluyor nedense. Oysa sorsan memleketi kurtarıyorlar!

Oysa seçilme, gönderilme sebepleri bu değildi. Hizmet edecekler, proje üreteceklerdi. Ama basit, bir bardak sudan medet umarak, gündemi lüzumsuz yere meşgul etmeyi tercih etseler de, milletin gönlünde yer tutmayınca isimler, kurumlar, olan bu şehre oluyor, ilçelere oluyor.

*

Bizi kandırmayın, aklımızla dalga geçmeyin, oyunu oynaşı bırakıp asli işlerinize bakın! Çünkü yapacak çok işiniz var, bunu bildiğiniz halde yel değirmenlerine  ile savaş açıyorsunuz. Havanda su dövüyorsunuz!

Memlekete yazık! Size oy verenlere yazık!