Aydınlanmaya kapalı beyinlerin, tarih boyunca ışık saçanlardan hoşlanmadığını, hatta korktuğunu öğrendik artık. Oysa karanlıkta kıza göz kırparsanız, sizi görmez. Aydınlığa çıkacaksınız! Gözlerinizde bir sorun yoksa tabi.

Ünlü yazar Edith Wharton der ki, “Işığı yaymanın iki yolu vardır; ya kendiniz ışık olursunuz, ya da onu yansıtan ayna…”

Sonra; bir mum diğerini yakmakla, kendi ışığından bir şey kaybetmez!

Unutmayın, dağarcığımıza eklediğimiz her yeni bilgi, içimizdeki ışığı biraz daha güçlendirir. Karanlık bir odada mum ışığı ne denli önemli bir kaynak olabiliyor ise, ışık saçan bir beyin de başka insanları aydınlatarak benzer bir görevi üstlenir.

Milletvekilleri sayın Ahmet Özdemir, Ali Öztunç ve Cihat Sezal’ın yaptığı bunlar. Dinliyorlar, gidiyorlar, istişare ediyorlar. Yeri geliyor eleştiriyorlar, denk geliyor, zaman oluyor, eleştiriliyorlar. Ancak yüksünmüyorlar, seçmene, vatandaşa, hatta basına bile tepki vermiyor, araya mesafe koymuyor, üstelik de küsmüyorlar! Kalenderlik dedikleri bu olsa gerek!

*

Ölümünün yaklaştığını düşünen adam, 3 oğlunu yanına çağırmış ve şunları söylemiş; “Üçünüzü de çok seviyorum, ancak kısa zamanda çok önemli bir karar vermek zorundayım. Benim yokluğumda şirketlerin yönetimini kim üstlenecek?

Hiçbir şekilde birbirinizi incitmenizi de istemiyorum. Bu yüzden sizleri sınamaya karar verdim. Üçünüze de 100’er lira vereceğim. Bu parayla öyle bir şey satın alın ki, odam onunla baştanbaşa dolabilsin. Şimdi gidin ve bu odayı doldurmak için ne alacağınızı düşünün!”

*

Çocukları akşam olup eve döndüklerinde, babaları verdiği 100’er lira ile neler yaptıklarını sormuş. Birinci oğul, bu parayla iki balya saman aldığını söyledikten sonra, dışarı çıkmış ve balyaları içeri taşımış. Balyaları açıp samanları havaya savurmaya başlamış. Odanın her yanı bir anda samanla dolmuş. Ama çok geçmeden samanlar bir yerde öbek halinde toplanmış ve oda, babasının istediği şekilde dolmamış.

*

İkinci oğul, bir çuval dolusu kuş tüyü aldığını söyleyip, tüyleri havaya savunmaya başlamış. Böylece odanın her yanı tüylerle dolmuş. Ama kısa süre sonra onlar da tıpkı saman deneyindeki gibi bir yerde toplanmış, odanın büyük bir bölümü boş kalmış.

*

Üçüncü oğul, 100 lira ile ne yaptığını soran babasına; “Senden aldığım parayı bir dükkânda bozdurdum. 60 lirasını bir hayır kurumuna bağışladım. 30 lirası ile iki yoksul insanı doyurdum, kalan 10 liraya da bir kibrit ile bir mum aldım!” demiş.

Sonra kalkıp odanın ışığını kapatmış ve elindeki kibrit ile mumu yakmış. Ve oda bir anda ışıkla dolmuş.

Ve çocuk sınava kızanmış, şirketin tüm yönetimini ona bırakmış, sonra da şöyle demiş; “Hayata dair çok önemli bir şeyi, ışığı yaymayı öğrenmişsin. Aferin sana!”

Bu yazı, karanlıktan korkanlara gelsin!