Bir ülkenin geleceğini oluşturacak nesiller, o ülkede benimsenen eğitim sisteminde yıllar boyunca öğrendikleriyle bir kimlik kazanırlar. Yeni nesillerin eğitiminde benimsenen modele hassaslıkla karar vermek gerekir, zira yanlış bir model uygulanırsa o ülkenin sömürge devleti haline gelmesine kadar ağır faturalarla karşılaşılabilir.

Eğitimin ülkelerin geleceğinde önemli seviyede etkileri olduğunu, tarih boyunca devlet yönetimlerinin eğitim politikalarına çok önem verdiğini görüyoruz. Bu konudaki en çarpıcı örneklerden birisi Nazi Partisinin 1933-1945 yılları arasında Almanya’da uyguladığı ilk ve orta okul eğitim politikasıdır.

I

rkçılık ve aşırı milliyetçilik ilkeleri üzerine kurulu Nazi felsefesi, iktidarı döneminde bu felsefeyi benimsemiş gençlerle ülkesini yönetmek için onlara 6 yaşından itibaren orjininde ırk üstünlüğü, ulusal topluluk ve önderliğin baş köşeye oturduğu, bireyselliğin tamamen yok sayıldığı Nazi “dünya görüşü” gibi konuların yer aldığı eğitimler verdirdi. Nazi ideolojisinin ihtiyacı olan; düşünmeyen, sorgulamayan, itaat eden ve çok çalışan erkekler ile, bolca çocuk doğuran, tek işi onlarla ilgilenip ev işleriyle meşgul olan kadınlar, o dönemde uygulanan radikal eğitim sistemi yardımıyla yetiştirildi. Ders kitaplarında yer alan görseller bile bu amaca dönük idi.

Şu an içinde bulunduğumuz dijital bilgi çağında, ülkelerin birbirlerine karşı üstünlüklerini belirleyecek olan şey eğitimdir ve bir çok ülke, kısa bir zaman içinde insanoğlunu dört tarafından kuşatacak teknoloji tabanlı yeniliklere zamanında uyum sağlayabilmek için eğitim sistemini buna uygun olarak yeniden dizayn etmektedir.

Eğitim Sistemi Nasıl Olmalı?

Teknolojinin hızla hayatımıza girdiği şu dönemde bilgi çok hızlı yayılıyor. Şu an içinde bulunduğumuz dönemde ne kadar çok bilgiye sahip olduğunuz değil, bu bilgiyle neler yaptığınız önemlidir. Geçtiğimiz günlerde OECD’de eğitimden sorumlu Andreas Schleicher bir video paylaşmıştı, “Mesele bilgi sahibi olmak değil, hele hele artık hiç değil.” diyor ve söylemine “Google’dan daha çok şey bilen biri olabilir mi” diye de bir soru ekliyor. Eğitim sistemimizin, sahip olduğu bilgiyle ne yapacağını bilen gençler yetiştirmesi gerekiyor. Sınava kadar bilgiyi ezberleyip, sınav geçtikten sonra o bilgiye hızla veda eden gençlerimizi farklı bir eğitim sistemiyle yetiştirmeliyiz.

4 yaşından-22 yaşına kadarki hayatı okulda geçen öğrencilere “öğrenmeyi” öğretmek gerekiyor. Merak eden öğrenci ilgilenir ve araştırarak öğrenir. Bu doğrultuda merakı öldürmek yerine öğrencinin merak etmesini sağlayacak eğitim ortamlarının sağlanması önemlidir. Öğrenciler, proje üretebilmeli ve girişimcilik konusunda heveslendirilmelidir. Girişimci bakış açısına sahip olan öğrenci, fikir üretebilir, problemi önceden tespit edebilir ve teknolojiyi nasıl kullanması gerektiğini öğrenebilir. Girişimci bakış açısı, empati kurabilen ve böylece anlayışlı, medeni bir dünya vatandaşı olabilen nesillere sahip olmamızı da sağlar. Bu bakış açısına sahip olan mühendislere, doktorlara, öğretmenlere, avukatlara, müzisyenlere, sporculara çok ihtiyacımız var ve gelecekte bu ihtiyaç artacak.

Ülkemizdeki eğitimin bir an önce ezbercilik, hazıra konma, kolay mezun olma, bilgiyi üretmeyip hızlı tüketme, proje geliştirememe, kopya çekerek proje-tez vs. hazırlama gibi kötü hasletlerden arınması ve teknoloji-bilgi çağına uygun bir şekilde ıslahat geçirmesi gerekir. Eğitimde ıslahatı gerçekleştiremezsek 10 yıl sonra tamamen kaynakları sömürülmüş, sahip olduğu zeki, donanımlı iş gücünü de başka ülkelere kaçırmış bir devlet haline gelebiliriz.