Uzun yıllar memleketinden uzakta çalışarak hem kendisinin hem de çocuklarının daha refah bir hayat sürmesi için birikim yapan Hüseyin Tıngır, bütün birikimiyle aldığı arsasına kanal yapıldığını görünce hayatının şokunu yaşadı. Kahramanmaraş-Kayseri Yolu üzerinde bulunan Avşar Mahallesi’nde yaklaşık 29 dönümlük arsanın sahibi olan Hüseyin Tıngır, Devlet Su İşleri Bölge Müdürlüğü (DSİ) tarafından arsasının ortasından tamamen izin alınmaksızın ve istimlak edilmeksizin kanal yapıldığını iddia ederek, hak arayışı içerisine girdi. İlk olarak 2013 yılında açılan davada mahkeme yaklaşık iki yıl muhatap bulamazken, iki yılın sonunda Ankara’da yapılan araştırma sonrasında DSİ ve Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesi’nin muhatap olduğuna karar verildi. Sonrasında görülen davayı Hüseyin Tıngır kazansa da temyiz sonrası Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesi’ne tebliğ yapılmadığı gerekçesiyle karar usulen bozuldu. Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesi ise derelerin ıslahının DSİ’ye ait olduğunu belirterek müdahilik talebinin reddedilmesini istedi. Dava tebliğin ardından yeniden görülürken, Hüseyin Tıngır yeni kararı beklemeye başladı. Fakat Hüseyin Tıngır’ın bu kez ki korkusu ise yasalar kapsamında haksız da olsa DSİ’nin itiraz etme hakkının olması. Yeni kararı bekleyen Hüseyin Tıngır’ın tek isteği ise DSİ’nin ya kanalı kapatması ya da istimlak ederek zararını gidermesi.

“BUNUN ADI İŞGALCİLİK”

Yaşadığı sorunu işgalcilik olarak niteleyen Hüseyin Tıngır, DSİ’nin kendisinin hakkını gasp ettiğini belirterek, “Ben değil başka bir vatandaş da olsa bir insanın tapulu tarlasına gelip işgalcilik yapmayı düşünemiyorum. İnsan olarak bunun yapıldığı şekli hiç hoş bulmuyorum. Tapulu arazimin içerisinden bana kesinlikle sormadan ya da istimlak yapılmadan kanal yapılmasının haksız olduğunu belirterek avukatımla mücadele ediyoruz, davayı da kazandık ama yasaya uygun olarak itiraz ediyoruz diyorlar. DSİ’nin avukatıyla konuştum, yasalara göre bizim itiraz etme hakkımız var diyorlar. Yasalar, sen elin hakkını gasp et diye yok. Gasp ettikten sonra yasalardan faydalanıyorum diye Yargıtay’a devamlı müracaat et, böyle bir adalet anlayışı olmaz. Tarlama kanal yapılırken bana hiçbir bilgi verilmedi. Ben gittim şifai olarak söyledim, ‘Benim tarlamın içinden kanal yapmayın, bu sizin hakkınız değil’ dedi. ‘O bizim bileceğimiz iş’ dediler. Ben sonrasında uzun süre yurt dışında olduğum için yapıldığını bilmiyordum, memleketime geldim ki tarlamın içerisinden kanal yapılmış” dedi.

“RESMİ BİR KURUMUN YAPTIĞI EŞKIYALIK”

DSİ tarafından yapılan kanalının tapulu arsasını ikiye böldüğünü kaydeden Tıngır, resmi bir kurumun eşkıyalık yapmasının kabul edilemez olduğunu belirterek, “Kanal benim 28 dönümlük tarlamı ortadan ikiye bölmüş. Bunu insan olarak hiçbir insanın kabul edeceğine inanmıyorum. Hiçbir insan, insan haklarına tecavüz edilmesini onaylamaz. Bu tecavüz de değil, resmi bir kurumun yaptığı eşkıyalık. DSİ bizi asla galiye almıyor, üç seneden fazla oldu dava açalı. Üç senedir tapulu arazimden kanal gittiği için uğraşıyorum, şu ana kadar hiçbir şey elde edemedik. Evet davayı kazanıyoruz ama yasal hakkımız biz tekrar itiraz edeceğiz diyor. Bu tarla tapusuz olur, ben işgal ederim haklısın ama bu arsa tapulu. Sen tapulu arsanın içinden kanal geçir, ondan sonra utanmadan, sıkılmadan, haklıymış gibi itiraz et. Zerre kadar Allah’a inanan birisi böyle bir şey yapmaz. Burası benim 40 senelik birikimim, ben 1977’de Almanya’ya gittim, o zamandan beri hala çalışıyorum, benim bu birikimimi heder eden Allah lanet etsin diyorum. Ya benim tarlamın içerisinden kanalı kaldırsınlar ya da kanalın olması mecbursa biz haksızız denilsin özür dilensin ve istimlak edip paramı versin. Ben bir çözüm yolu bulanması istiyorum, benim kalkıp da DSİ gibi kabadayılık yapacak halim yok” ifadelerini kullandı.

“UZUN SÜRE DAVANIN MUHATABINI BULAMADIK”

Hüseyin Tıngır’ın avukatı Haki Demir ise durumun adli boyutunu anlattı. İlk olarak uzun süre davaya muhatap bulamadıklarını anlatan Demir, “Hüseyin bey geldi, yaşadığı sorunu bize anlattı ve 2013 yılında davayı açtık.  uzun süre davanın muhatabını bulamadı mahkeme. Bu davanın uzun sürmesinin bir sebebi de o. DSİ’ye yazıyorlar biz değiliz diyorlar, belediyeye yazıyorlar biz değiliz diyorlar, Karayolları’na yazıyorlar onlar da biz değiliz diyorlar. Çok ahlaksızca şeyler oldu. İki yıl civarında muhatap bulamadı mahkeme. Nihayetinde Ankara’dan soruldu ve bunun muhatabı kimdir denildikten sonra Büyükşehir Belediyesi ile DSİ muhatap olarak tespit edildi. Karşı taraf tespit edilmezse dava devam etmiyor. Tespit edildikten sonra zaten davayı kazandık hızlı bir şekilde. Fakat temyiz edildi, Yargıtay Büyükşehir Belediyesi’ne tebligat zorunluluğundan dolayı usulen bozdu. Tekrar yargılama başladı, yeniden tebligat yapıldı bir sonraki duruşmada karar çıkacak. Şuan için kararın yazılma sürecini bekliyoruz” şeklinde konuştu.

“BU YAPILANLAR KANUN İHLALİ VE SUÇ İŞLİYORLAR”

İnsanların arazisine izin almaksızın ya da istimlak etmeksizin hiçbir kurumun giremeyeceğine dikkat çeken Demir, sözlerine şu şekilde devam etti, “Bu arada Hüseyin bey, Ramazan ayından önce dilekçe yazıp Büyükşehir’e ve DSİ’ye müracaat etmişti, bir ay içerisinde kaldırın, aksi takdirde biz kapatacağız, ortaya çıkacak muhtemel zararlardan da mesul değiliz diye denildi. Cevap verme lütfunda bulunulmadı. Böyle devlet olmaz, literatürde buna devlet denilmez. Bütün bunlara hiç gerek yoktu, aslında dava bile açılmasına gerek yoktu. İnsanların arazisine izin almaksızın ya da istimlak etmeksizin giremezsin. Bu kadar açık, kanun da bu kadar açık. Bu yapılanlar kanun ihlali ve suç işliyorlar. Suç duyurusunda bulunacağımızı da söylüyorum. Önceki kararın aynısı tekrar çıktı, yine kazandık, kararın yazılmasını bekliyoruz. Ne var ki muhtevası aynı olmasına rağmen bu yeni bir karar olduğu için itiraz etme hakları var, kanun böyle. Hüseyin beyin itiraz ettiği konu bu.”

“DEVLETİN HİÇBİR KURUMU BURAYA GİREMEZ”

Devletle vatandaş arasında ihtilafın olamayacağını anlatan Demir, Hüseyin Tıngır’ın yaşadığı sorunun mahkemeye taşınmasının bile yanlış olduğunu belirterek, “Maalesef hukuk sistemi adaleti gerçekleştirmeye yönelik değil. İdare, yani devletin herhangi bir kuruluşu insanların hakkını ihlal ediyor, hatta işgal ediyor, ondan sonra da siz gideceksiniz mahkeme ile uğraşacaksınız. Ne münasebet, bir defa bir ülkede aklı başında bir devlet olduğunda vatandaşla devlet arasında dava olmaz. Devlet vatandaşıyla ihtilafını kendisi çözer. Devlet olmanın anlamı budur, mahkemeler insanlar arasındaki ihtilafın çözümü için vardır. Devletle vatandaşın ihtilafı olmaz. Hele bu konuda, tapulu arazi, çok net buraya giremezsin. Cumhurbaşkanlığı da dahil, devletin hiçbir kurumu buraya giremez. İki şarttan birisi olması lazım, ya izin alıp yani malik izin verirse bir şekilde idarenin işi görülsün der ya da devlet istimlak eder. Üçüncü bir ihtimal yok, burada ne izin var ne de istimlak. İzni bırakın bilgi bile verilmemiş. Ne istimlak ne de istimlak süreci başlatılmış. Ve cevap verme tenezzülünde bulunmuyorlar. Bunu yapan insanın makamında bir saniye bile oturmaması gerekiyor” dedi.

(Haber: Ahmet Güneçıkan)

Editör: Mahmut Beyaz