Şu günlerde Türk Lirası (TRY) 30 Kasım 2017 tarihinden bu yana en yüksek değer kaybını yaşıyor. Döviz sepeti aldı başını gidiyor. TRY diğer gelişen ülke kurlarına göre yılbaşından bu yana en çok değer kaybeden para birimi oldu. Peki neden?

Enflasyon oranının yüksek olması, cari açık rakamlarının geçmiş yıllara göre artış göstermesi, sınır bölgelerimizde yaşadığımız hadiseler gibi iç sorunlarımız olduğu aşikar. Bununla birlikte 2 haftadır yaşanan sert değer kayıplarının ana sebebi bunlar değil. Ulusal ekonomimizde bu problemlerle uzunca bir süredir boğuşuyoruz zaten.

Yeni gelişmeler arasında yer alan, ABD’nin bazı emtialara ek vergi getirme planlarının bu yükselişte etkisi ise yine sınırlı. Olası bir ek vergi kararı ülkemizin ticaret hacmini azaltacak ve dolayısıyla ihracatımız gerileyecek. Beraberinde cari açık rakamlarında yükselme beklenebilir ama bu ihtimal de yine sert değer kayıplarının bir izahı değildir.

Sebebin Moody’s’in not indirimi olduğunu düşünenler olabilir ama bu da değer kaybında pek etkili değil. Zaten Moody’s ve diğer derecelendirme kuruluşları nazarında notumuz yatırım yapılabilir seviyenin altında. Dolayısıyla notumuzun bir tık daha düşük olması sarsıcı bir etki yaratmaz.

Sözü çok uzatmadan asıl sebebe gelelim. Tasarrufları arttırmak amacıyla TCMB’nin arttırdığı faiz oranlarını fırsat bilen yabancı yatırımcılar, ülkemizin sıcak para ihtiyacının önemli bir kısmını sağlamaktadırlar. 2015 yılından beri ülkemizde yaşanan olumsuz hadiseler yüzünden maalesef yabancı yatırımcılar, ülkemizde uzun soluklu sermaye yatırımları yapmaktan çekiniyorlar. 2017 yılında ülkemizin verdiği cari açığın;

-%17’si doğrudan yabancı sermaye yatırımları,

-%24’ü hisse senedi-tahvil piyasaları gibi portföy yatırımları,

-%6,5’i diğer banka-finans operasyonları (ağırlıklı carry trade)

-%8’i TCMB rezervleri ile finanse edildi.

Bu oranlar bize gösteriyor ki, yabancı yatırımcılar uzun soluklu sermaye yatırımlarından ziyade yüksek mevduat-tahvil faizlerinden yararlanmak suretiyle ya da karlı bulduğu şirketlerden hisse almak suretiyle dövizlerini ülkemize getirmiş.

Elindeki fazla dövizi yüksek kurdan TRY’ye dönüp yüksek mevduat ya da tahvil getirisi arzulayan yabancı yatırımcı için iki önemli risk kriteri vardır: 1) Mevduat ya da tahvil vadesi dolduğunda faizine ilaveten anaparasını geri alırken, dövizini ilk sattığı kurdan üç aşağı beş yukarı benzer kurdan geri almak ister. Eğer kurlar beklediğinden fazla yükselirse anaparasından büyük kayıplar yaşar. Örneğin 100 bin dolarını 3,78’den bozan bir İngiliz yatırımcı, vade sonunda TL’den faiz getirisini aldıktan sonra parasını yeniden USD’ye dönmek istediğinde 3,78’den yukarı olan her parite aleyhine olacaktır.2) Özellikle tahvil yatırımı gibi 1 yıldan uzun vadeli yatırım araçlarına yönelen yatırımcı, kazancını enflasyona kaptırmak istemez.

Son zamanlarda TRY’deki sert değer kayıpları yatırımcıyı endişelendirdi. Yüksek faiz getirisi elde etse de kazancını döviz kurunun aleyhe dönmesinden dolayı kaybeder oldu. Bu sebeple vadesini beklemeden parasını aldı gitti. İlaveten enflasyon rakamlarında da beklenen düşüşler gerçekleşmeyince yabancı yatırımcı kazancını enflasyona kaptırmaktan korktu ve yine parasını ülkemizdeki yatırım araçlarından çekmeye başladı. Bunu yükselen tahvil faizlerinden anlıyoruz (tahvile olan talep azalınca faizi artar, talep yükselince faizi düşer).

İlerleyen dönemde dövizde neler olacağını merak eden yatırımcıların izlemesi gereken en önemli veri enflasyondur. Enflasyondaki iyileşmeler beraberinde TRY’nin kayıplarını geri almasını sağlayacaktır. Herkese hayırlı kazançlar dilerim.