17 Ağustos 1999 Marmara depreminin üzerinden 18 yıl geçtiğini ifade eden Jeoloji Mühendisleri Odası Kahramanmaraş Şubesi Başkanı Mehmet Kuruçay, “17 Ağustos 1999 tarihinde Kocaeli ve 12 Kasım tarihinde Düzce’de binlerce yurttaşımızın yaşamını yitirmesine, on binlerce yurttaşımızın da yaralanmasına yol açan depremler, yaşadığımız en acı felaketlerden biri olarak, tarihteki yerini almıştır. Yapılarımızın ve ülke nüfusunun büyük bir çoğunluğunun bulunduğu 1. ve 2. derece deprem bölgelerinde büyük bir deprem olma olasılığı her zaman vardır. Türkiye de deprem üreten fayların hepsinin Kuzey ve Doğu Anadolu Fay Hatları üzerinde gerçekleşiyor” diyen Kuruçay şöyle konuştu: “Varto, Erzincan, Adapazarı, Gölcük, Adana gibi depremlerin hepsi bu fay hatlarının çevresinde ki yerleşkelerdir. Doğu Anadolu fayı Kapıçam civarından geçmektedir. Türkoğlu üzerinden gölbaşına uzanan bu hat doğu istikametinde devam etmektedir. Kahramanmaraş bu fay hattına 7-8 km yani kuş uçuşu mesafesinde. Yani Kapıçam civarında meydana gelecek bir deprem en fazla 2 saniye içinde şehir merkezine ulaşacak ve tüm şehri etkileyecektir.”

FELAKET GELMEDEN NASİHAT ALMASINI BİLMİYORUZ

İnsanların felaketi görmeden önlem almadığını belirten Kuruçay, “Marmara Depremi felaketinin büyümesinin en büyük nedeni insanları uykuda yakalamasıdır. Depremin ne zaman geleceği belli olmaz. Bizim amacımız insanları bilinçlendirmektir. Depremi ben insanları panikletmek için anlatmıyorum. İnsanların tedbir alması için sürekli depremi gündeme getiriyorum. Aynı şey bizimde başımıza gelebilir çünkü bizde konum olarak tehlikeli bir yerdeyiz. Yaşanan depremlerden ders almamız gerekir. Felaket gelmeden nasihat almasını bilmiyoruz biz, bizim bir şeylerden ders alabilmemiz için mutlaka başımıza bir olay gelmeli. İş işten geçtikten sonra önlem almanın da bir anlamı yoktur” diye konuştu.

SAĞLAM BİNALARI İNŞA ETMEK ZORUNDAYIZ”
1999 depreminden sonra oradaki insanların betonlar altında ki bağırmalarını haykırışlarını yaşadığımızı hatırlatan Kuruçay, deprem konusunda vatandaşın bilinçlenmesi gerektiğinin altını çizdi. Depremlerin insanlara sık sık hatırlatılması gerektiğini vurgulayan Kuruçay, “Kahramanmaraş birinci derecede deprem kuşağında yer alıyor. Biz sağlam zeminde sağlam binaları inşa etmek zorundayız. Bina yapımında sadece zeminin sağlam olması önemli değildir. Binalarında sağlam olması önemlidir. Hem bina hem zemin sağlam olacak bunun içinde her türlü bilimsel araştırma yapılmadan binalarda yapılmamalıdır. Müteahhitlerde zemin etütü yapımında en ucuz yapacak olan adama yaptırıyor. Onlar için amaç binanın sağlamlığını ölçmek değil prosedürü yerine getirmek diye algılanıyor. O binayı yapıp orada yaşayan insanların ölümüne sebep olursanız katil olursunuz. Katil olmak sadece silahla adam vurana denmez. Bunu yapanda katildir. Marmara depreminde insanların katili o binaların yanlış yerde yanlış yapan insanlardır. Bizde de yarın bir gün böyle bir deprem yaşandığı takdirde bunun sonucu ölecek insanların katili bu binaların yanlış yerde yanlış yapan insanlardır. Sağlam zeminde sağlam binalar yapmayanlar ölen insanların katilidir” şeklinde konuştu. Kuruçay son olarak depreme herkesin heran hazır olması gerektiğini ifade ederek sözlerini şöyle noktaladı: "Kahramanamaraş Doğu Anadolu Fay hattının 10 kilometre yakınında ve bu fay hattında yaklaşık 400 yıldan beri kırılmayan bir sekment var. Bu sekment krıldığında yaklaşık en az 7 şiddetinde bir deprem oluşturma ihtimali bütün bilim adamları tarafından kabul görmüş bir durumdur. Dolayısıyla biz birinci derece deprem bölgesi içerisindeyiz. Bu tehlikeyi, bu özelliğini her zaman aklımızda tutmak zorundayız."

DEPREM DEĞİL BİNALAR ÖLDÜRÜR
Depremin doğal bir afet olduğunu ve insanı öldürücü gibi bir faaliyetinin bulunmadığını söyleyen Kuruçay, insanları depremin değil, binaların öldürdüğünü söyledi.

PROJELENDİRME ÇOK ÖNEMLİ
Kentsel dönüşümde depremselliğin önemli olduğunu söyleyen Kuruçay, "Bir kentsel dönüşümü tasarlarken planlarken, projelendirirken depreme yönelikte projelendirmeliyiz. Yani bir kentsel dönüşümle ilgili şehri güzelleştirmek, eski binaları yıkarak yerine daha düzgün binaları yaparken aynı zamanda da bulunduğu yerin zemin etütlerini, zemin parametreleri, taşıma gücü ve titreşim periyodu yani jeotermik paremetler dediğimiz parametreleri tespit ederek o binayı daha düzgün depereme dayanıklı hale getirmeliyiz. Hem kentsel dönüşüm yaparak hem de depremsellik açısından inceleyerek ikisini birleştirmiş oluruz. Yani kentsel dönüşümle biz depremsellik açısından da oranın tehlikeli olup olmadığını da araştırır ve öğreniriz. Bu çok önemli bir projedir" ifadesini kullandı.

400 YILIN BİRİKİMİ VAR, DEPREM

OLURSA 7’DEN AŞAĞI OLMAZ

Yaklaşık 400 yıldan bu yana Gölbaşı- Türkoğlu arasında biriken ve kırılmayan bir segment olduğuna değinen Kuruçay, “Toplamda 470 km olan bu fayın 100 km’lik bir bölümünden söz ediyoruz. 400 yıldan beri enerji boşaltması için bu bölgede şiddetli deprem olmamış. Arap levhasının Anadolu levhasını sıkıştırmasıyla meydana gelen enerji sürekli birikmektedir. Türkiye’de ki tüm bilim adamları şunu ifade ediyor: Gölbaşı- Türkoğlu arasında bir deprem olursa bu deprem 7 şiddetinden aşağı olmayacak. Bu sadece bizim görüşümüz değil tüm bilim adamlarının görüşü” şeklinde konuştu. Bilim dünyasının aletsel verileri 1900’lü yıllardan beri elde ettiğini belirten Kuruçay konuşmasını şöyle sürdürdü: “Bu tarihten itibaren olan depremlerin oranını bilebiliyoruz. Bu tarihten önceki depremleri ise tarihsel dokümanlardan ve kalıntılardan biliyoruz. Mesela Namık Kemal Mahallesi taraflarında ki bir yerleşim yeri olan Karamaraş’ın depremle yerle bir olduğu söyleniyor. Dolayısıyla verilen tarihler her zaman için yaklaşık oranlardır. Tam tarih verebilmek pek mümkün değildir. Buna göre biz diyoruz ki bu yaklaşık 400 yıllık birikme mutlaka boşalacaktır. Bu 10 dakika sonra mı olur, 10 yıl sonra mı olur bilemiyoruz ama şunu biliyoruz ki deprem mutlaka olacaktır. Çünkü depremin ne zaman olup olmayacağını tahmin edebileceğimiz bir teknoloji henüz geliştirilemedi. Bilmemiz gereken en önemli şey Doğu Anadolu Fayına kuş uçuşu 7-8 km mesafedeyiz. Bu hatta biriken enerji en az 7 şiddetinde bir deprem üretecektir.” 17 Ağustos Marmara Depremi’ni hatırlatan Kuruçay, çöken binaların neredeyse tamamının alüvyol zemine bina edildiğini ve bunların hepsinin yıkıldığını belirterek, şöyle konuştu: “Alüvyol zeminlere örnek vermek gerekirse bizim stadyum ve çevresi, Bahçelievler ve ovaya doğru inşa edilen yapılar gibiydi. Madem ki alüvyol zemine yapılan yüksek katlı binalar yıkıldı bizim yapmamız gereken bu zeminlere mümkün mertebe düşük katlı binalar inşa etmeliyiz ve insanların ölümüne neden olmamak için tedbirler almalıyız. Büyükşehir Belediyesi bu zamana kadar depremle ilgili yapılan denetmelerin hepsini uyguladılar.


 

VATANDAŞ BİLİNÇLENDİRİLMELİ

Vatandaşın deprem konusunda bilinçli olması gerektiğine vurgu yapan Kuruçay, “İnsanlar bilinçlendirilmeli. Herkes birbirinden bir şeyler öğrenmeli. Biz senede iki defa depremlerin yıl dönümünde uyarıyoruz. Arada bir yerde bir deprem olduğu zaman, arkadaşlar ve basın mensupları arıyorlar deprem hakkında bilgi almak için bizde buna göre cevaplandırıyoruz. Deprem olduktan sonra yaralıları nerede tedavi edeceğiz ölüleri nereye koyacağız yaşayan insanlara nerede gıda vereceğiz bu problemlerin çözülmesi kolay bunlar yapılır. Önemli olan insanlar ölmeden tedbir alınması gerekir. İnsanlar öldükten sonra istenildiği kadar önlem alınsın bu bir işe yaramaz” dedi. “İnsanları sadece silahla öldürerek katil olmazsınız. İnsanların ölümüne neden olmakta katilden sayılır” diyen Kuruçay şöyle konuştu: “ Teknoloji ilerledi. Bilim adamları teknoloji alanında çalışmalarına da devam ediyor. Depremin ne zaman olacağı hakkında bir bilgimiz yok. Depremin ne zaman yaşanacağıyla ilgili teknoloji gelişmedi. Biz resmi binalara deprem kayıtlarını ölçen cihazlar yerleştiriyoruz. Bu cihazlar uzak alanlarda daha deprem olsa bunu ölçüyor. Örneğin Pazarcık’ta yaşanan depremi burada ölçüyoruz. Bu cihazlar bize nerelerde deprem olduğunu gösteriyor. Kayıt olarak depremin kaç şiddetinde yaşandığını söylüyor fakat gün öncesinde şu gün deprem olacak diye bize bir bilgi vermiyor. Sadece deprem kayıtları alınıyor. Dünyada bizimle birlikte bu teknolojilerle önceden deprem tahmin edilebilir mi diye onun araştırmasını yapıyoruz.

Tüm bilim adamları ve dünya teknolojilerini kullanan insanları ve bütün dünya devletleri deprem öncesinde deprem yaşanacağına dair bilgi alınabilir mi diye onun telaşı içerisindeler. Sonuç olarak depremin gün olarak yaşanacağına dair bilgiler veren kişiler yanlış bilgi veriyor. Depremin nerede olacağını ve kaç şiddetinde olacağını da biliyoruz.”

KAHRAMANMARAŞ’TA DEPREM OLURSA DÜZCE DEPREMİNDEN AŞAĞI OLMAZ

Biriken enerjinin mutlaka boşalması gerektiğine vurgu yapan Kuruçay, “Türkoğlu bölgesi 400 yıldan beri kırılmadı. Burada kırılmanın yaşanması ve enerjinin boşaltılması lazım. Mutlaka o deprem olacak. İki kıtayı birleştiren pay uzunluğundaki biriken enerji bir müddet sonra kuvveti yenecek ve orada sismik hareket başlayacak ve deprem olacak. Bu durum kaçınılmaz. Düzce depremi 12 Kasım’da oldu. 17 Ağustos ile arasında yaklaşık 20 gün var. 17 Ağustos depremi ile ilgili tüm bilim adamları araştırma yapıyorlardı. Gölcük depreminin sonuçlarını, nasıl olduğunu bilim adamları araştırıyordu. Dünyanın her tarafından bilim adamları gelmişti ev Türk bilim adamları ile birlikte araştırma yapıyorlardı. Gölcük ve Düzce arasında 150-200 kilometrelik bir mesafe var. Ama araştırma yapılmasına rağmen birden bire deprem oldu. 2.5 ay sonra olmasına rağmen fark edilmedi. Bilim adamlarının bizzat orada olmalarına rağmen hiçbir bilim adamı Düzce’de deprem olacağını bilemedi. 1999 yılında canlı yayınlarda o insanların haykırışlarını ve bağırışlarını anlatmak çok zor. Biz bu depremi sadece gördük ve seyrettik. Oradaki yaşayan insanların hali başka. O kadar korkunç ki, ayağı kafası kopan insanlar, yaşlılar, çocuklar. Depremden sonra anneler çocuklarını arıyor. Depremin korkunçluğu lisanla anlatılmaz. Kahramanmaraş’ta bir deprem olursa gölcük depreminden veya Düzce depreminden daha aşağı olmayacaktır. Onların yaşadığı ne sıkıntılar varsa bizde aynı şeyleri yaşayacağız. Bizim o depremlerden ders almamız gerekir. O depremlerdeki gibi insanlarımız ölmesin. Bu kadar hasar omasın. İnsanlarımız öldükten sonra değil de ölmeden önce tedbirimizi alalım. Biz bunun telaşındayız.

Yakın bir yerinde Gölcük’te bir kırık var. 7.4 şiddetinde bir deprem oldu. Yaklaşık 17 bin 800 kişi hayatını kaybetti. Binlerce insan yaralandı. Bir o kadar da maddi hasar oldu. O bölgenin İstanbul’a yakın olduğu için orada kırılmayan bir sekment varsa o da tehlikelidir. Yeni Kuzey Anadolu Fayı’nın İstanbul’daki belirli yerlerinde çok derin araştırmalar yapıldı. Benim bir çok hocam o araştırmalarda görev aldı. Tüm bunlara rağmen depremin zamanı tespit edilemedi. Sonuç olarak Gölcük’te deprem oldu ve o fayın bir kısmı kırıldı. Yani bunun sonucunda bir deprem oldu ve oradaki enerji birikimini bir nebze de olsa boşalttı diyebiliriz. 400 yıldan beri Türkoğlu, Gölbaşı sekmenti kırılmadı. Burada yaklaşık 400 yıldan beri bir enerji birikiyor. Bu enerjinin birikmesi doğal bir olaydır. Kıtalar mutlaka hareket ediyor. Yerin merkezinde bir sıvı çekirdek var ve bu enerji üretiyor. Bu enerji kıtaları iterek depremlerin oluşmasını sağlıyor. Bu kaçınılmaz bir doğa olayıdır. Biz bilim adamları olarak bunu böyle düşünüyoruz” şeklinde konuştu.

“Kahramanmaraş’ın yer aldığı fay hattı üzerinde biriken enerji İstanbul’dakinden az değil” diyen Kuruçay hem insanların hem de yetkililerin olaylar olduktan sonra harekete geçtiğini vurguladı. Kuruçay sözlerine şu şekilde devam etti: “Biz bu tip konularda devletin de insanlarında hadise olduktan sonra harekete geçtiğini görüyoruz. Tekrar söylüyorum. Şehrimizin üzerinde bulunduğu fay hattında 400 yıldan beri birikmiş bir enerji var ve bu çok tehlikeli. Türkiye’nin en tehlikeli deprem bölgesindeyiz. Bunu sadece ben söylemiyorum bu konu ile ilgilenene bütün hocalarım benimle aynı düşüncede. Biz bu konuştuklarımızı bilimsel gerçeklerle anlatıyoruz. Şu da bir gerçek ki birisi çıkıp da 3,5 yada 7 yıl içeresinde bir deprem olacak derse bilin ki yanlış bilgi veriyordur. İlmi kariyeri olmayan kişilerin verdiği bilgilere itimat etmemek lazım.”

DEPREM SİGORTALARI FORMALİTEDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİL

Deprem riskine karşı alınabilecek önlemlere değinen Kuruçay, “Deprem olduğu esnada nasıl davranmamız gerektiğini çok iyi bilmemiz lazım” dedi. Bu konu hakkında yayınlanan kamu spotlarının yeterli olmadığını savunan Kuruçay, depremi yılda 2 kere hatırlamamızın son derece yanlış olduğunu belirtti. Depremi her gün hatırlamamız gerektiğini savunan Kuruçay sözlerine şu şekilde devam etti: “Bunu devlet kamu spotlarıyla bir şekilde insanlara anlatmaya çalışıyor. Bunun yanında bizler deprem sigortası yaptırıyoruz ki bu formaliteden başka bir şey değil. Binalar yapılırken deprem kontrolü için yapılan incelemeleri son derece dikkatli ve özenli bir şekilde yapmalıyız.

Biz bu zamana kadar devletin kamu spotları dışında deprem gibi ciddi bir konuda bilgi verdiğini görmedik. Kamu spotu da sadece belirli saniyelerden oluşun bir kısa film. İnsanlara bu kısa sürede bu tür şeyleri öğretemezsiniz. Böyle bir ciddi konunun yani deprem anında yapılacak şeylerin daha ciddi bir şekilde insanlara anlatılması gerekiyor. Genel olarak balkonlardan uzak duracaksınız, binanın orta yerinde durmalıyız. Bu noktada insanlarda deprem bilinci oluşturursak bu tür eğitimler çok daha kolay olur. Biz depremi yılda sadece iki defa hatırlıyoruz. Bu çok yanlış bir şey. Vatandaşın depremi her gün hatırlayıp önlemini ona göre almalıyız. En azından vatandaşın alacağı evin konumunu ve sağlamlığını en iyi şekilde kontrol etmesi ve ettirmesi lazım. Evin odalarını genişliğine veya konforuna değil evi nerede aldığına, evin sağlamlığına bakılmalıdır. Biz binaların yıkılmaması için gerekli önlemi almalıyız.

Beton, demir, çimento özellikleri daha iyi araştırılırsa kolonlar ve kirişler kalınlaştırılır. Ama burada bilinmeyen bir şey var. Zeminde oturmalara mani olunamaz. İstenildiği kadar kalın kolon kirişlerle betonlarla bina üretilirse deprem dalgaları yayılması esnasında bina mutlaka sarsılacaktır. Beton gevrek bir malzemedir. Bir taraf yarım bir taraf bir metre oturulduğu zaman kırılacak. Depremin süresi 35-40 saniye. Gölcük depremi 45 saniye sürdü. Depremlerde 45 saniye uzun bir süre. 10 saniye olsaydı o kadar hasar olmazdı. Deprem devam ederken kılcal çatlaklar oluşur. Arkasından büyük çatlaklar, büyük çatlaklardan sonra beton yığınları dağılır. Onun dağılmasına mani olunamaz.

Özel idare binası yapılırken çok sağlam zemin etüdü yapıldı. Yaklaşık 25 metre derinlere doğru fore kazıklarla bina yer altına bağlandı. Özel idare binası bir ağaç kökü gibi yer altına bağlandı. 25 metreye kadar temel sondajları açıldı. Sondaj kuyular açıldı içeriye demirler gömüldü. Büyükşehir belediyemizde yapılırken önlemlerini aldı ve aynı şekilde inşa edildi. Kazılı demirlerle, sağlam temellerle bina desteklendi. Her daire 500 binden aşağı mal olmaz. Ne kadar önlem alınırsa alınsın taneli ve alüvyon zeminler üzerinden inşa edilen binalar deprem dalgalarının titreşimi esnasında mutlaka hasar görecektir.”


Haber: Kübra Şimşir

Editör: Mahmut Beyaz