Kendi sosyal hesabı Facebook’tan Afrin’de yaşananları anlatan Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Siyaset Bilimi ve uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Fikret Birdişli makalesinde yaşananları anlattı.

Birdişlinin Makalesi ise şöyle: “Bugün yaşadığımız Suriye sorunu ABD ve Batı ile Rusya arasında post-Sovyet boşluğunda (space) süren egemenlik mücadelesinin ‘saha’ dışına taşınmış bir versiyonudur.

Sovyetler Birliği’nin dağılmasının hemen ardından ABD daha önce kendine kapalı olan alanlara nüfuz etme fırsatı yakalamış bu durum ABD/Batı ile Rusya’yı Doğu Avrupa ve Orta Asya’da karşı karşıya getirmişti.

Bu alan kontrolü mücadelesi 1991’de Kosova’dan başlayıp renkli devrimlerle Gürcistan’a ve Kırgızistan’a kadar taşınırken en son Ukrayna’da yaşanan krizde zirve yapmıştır. Ukrayna’nın Rusya için önemi Türkiye’nin ABD ve Batı için öneminden daha büyüktür.

Bu nedenle Batı’nın Ukrayna’da muhaliflere verdiği desteğe karşı Rusya şiddetle direnmiş ve karşı bir atak olarak Kırım’ı yasa dışı ilhak etmişti. Bu yolla Doğu Avrupa’da stratejik ve psikolojik üstünlük sağlayan Rusya ile ABD/Batı arasındaki bu mücadele bu kez İŞİD ve Suriye sorunu üzerinden Ortadoğu’ya taşınmıştır.

Ortadoğu her iki taraf (ABD ve Rusya) için daha rahat ve kaygısız hareket edebilecekleri bir mücadele alanıdır. Bu nedenle mücadele daha sert ve gayr-i insani geçmektedir. Ayrıca Suriye’deki karmaşa bir yanda Rusya’ya ABD’yi yıpratma fırsatı verirken, diğer yanda Türkiye’yi Batı’dan uzaklaştırarak NATO’ya alınan eski Sovyet bağlısı ülkelerin rövanşını alma fırsatı sağlayabilir.

ABD ise durumun farkında. Daha fazla yıpranmamak için bir an önce İŞİD sorununu çözmek istiyor. Saddam sonrası Irak’ta olduğu gibi İŞİD ve Suriye konusunda yaşanacak bir başarısızlık ABD’nin küresel egemenliğinin bir kez daha sorgulanmasına neden olacaktır. Bu durum ABD’nin Ortadoğu’daki çıkarlarını ve elbette İsrail’in güvenliğini tehlikeye düşürebilir.

Gerek ekonomik ve gerekse siyasi açıdan iç politikada da rahat bir konumda olmayan ABD ise Suriye’ye daha fazla asker sokmadan bir vekâlet savaşı ile işi sürdürmek niyetinde. Fakat Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) çok parçalı yapısı ve grupların kendi aralarındaki anlaşmazlıklar nedeni ile ABD için bir vekâlet savaşı yürütebilecek durumda değil. Ayrıca ÖSO üzerinde Türkiye’nin etkisi de oldukça fazla. Bu durumda ABD PYD’yi operasyonel bir unsur olarak görüyor. Fakat Salih Müslim ve Türkiye’nin anlaşamaması nedeniyle PYD’yi desteklemek de pek çok sıkıntıyı beraberinde getirecek. Buna rağmen ABD, PYD’ye destek vererek hem kendi ihtiyacını karşılamış olacak hem de zaman zaman sözünü geçiremediği Türkiye’ye gözdağı verme fırsatı elde etmiş olacaktı.

PYD ise ABD’nin kendisine duyduğu ihtiyacı bir fırsat olarak görüp kafasındaki projeyi hayata geçirmeyi planladı. Fakat gerek Fırat Kalkanı Operasyonu ve gerekse Kuzey Irakta ki referanduma Türkiye’nin sert tepki vererek engel olması bu işlerin öyle kolay olamayacağını göstermiş durumda.

Bu durumda Rusya Afrin konusunda Türkiye’ye izin vererek daha sempatik görünmeyi ve onu ABD’den daha fazla uzaklaştırmayı planlıyor. ABD ise Afrin’in alınmasına göz yumduktan sonra Türkiye’nin PYD’yi takip etmeyi bırakmasını ve ardından İŞİD’le mücadelede PYD’yi kullanmaya devam etmeyi umuyor. Esed ise karışıklıktan istifade ederek İdlip’e saldırıp muhalifleri yapabildiği kadar zayıflatma peşinde. İran da masada kalmaya devam ederek Esed’in iktidarda kalmasını sağlama hesabını yapıyor.

Türkiye sahaya asker sokarak hem risk almış hem de avantaj elde etmiş oldu. Yani sahadaki askeri varlığı masada elini güçlendirecektir. Burada dikkat edilmesi gereken Türkiye’nin hiçbir aktörü sonuna kadar güvenebileceği bir partner olarak görmemesi gerekiyor. Rusya sosyal medyayı kullanarak Türkiye kamuoyunu kendi lehine etkileme çabası içinde. Bu konuda sicili ABD seçimleri ve İngiltere örneğinde olduğu gibi oldukça bozuk. Türkiye mevcut durumu NATO ve Avrupa Birliği üzerinde bir baskı unsuru olarak kullanabilir. Batı’dan kopmak yerine eşit partnerler olarak işbirliği talebimizi Batı’ya hissettirmemiz yerinde olacaktır. Soğuk Savaş yıllarında Batı ve Türkiye arasındaki ilişki Merkez-Perifer ya da egemen-vasal görünümdeydi. Eşdüzeysel partnerler olarak Batı sistemi içinde kalmaya devam etmemizin bizim açımızdan pek çok faydayı barındırdığına inanıyorum.

Türkiye’nin güvenlik endişelerinin aşılabilmesi için Suriye’deki karmaşanın bir an önce sona erdirilerek Suriye’nin toprak bütünlüğünün sağlanması gerekiyor. Bunun şu an için tek çözüm yolu Rusya- İran ve Türkiye’nin garantörlüğü altında Suriye’de Esed’li bir geçiş sürecinin planlanması gibi görünüyor. PYD’nin Türkiye tarafından zayıflatılması ABD’yi de uzlaşmaya zorlayabilir.

Suriye sorununun Türkiye’ye en büyük belki de tek somut faydası savunma sanayisinin gelişmesine, ordunun operasyonel yeteneğinin artmasına katkısı olacak. Bu durum ise demokrasi ve hukuk alanında gelişmelere koşut olarak uluslararası alanın yeniden yapılanması sırasında Türkiye’ye daha iyi bir konum sağlayabilir.

Özetle Suriye sorunu Suriye’nin ve Suriyelilerin geleceğinden ziyade Soğuk Savaş sonrası yeni düzen arayışlarıyla ilgili”

Derleyen: Mustafa Kılınç

Editör: Mahmut Beyaz