Myanmar Hükümeti ve ülkedeki Budist çetelerin, Arakan’da ki Müslümanlara uyguladığı şiddet her geçen gün artıyor. Arakan’ın Uzak Doğu’ya enerji transferinde doğal bir liman konumunda bulunması ve Çin’e uzanan doğalgaz ve petrol boru hatlarının geçiş güzergâhında olması sebebiyle 2012 yılından bu yana sistematik bir şekilde kanlı saldırılarını arttıran Myanmar Hükümeti, geçtiğimiz günler içerisinde 3 bin Arakanlı Müslüman’ı katletti. Yapılan tüm bu saldırılara karşı diğer Müslüman ülkelerde dâhil olmak üzere tüm dünya sessizliğini korurken, tek ses her zaman olduğu gibi yine Ümmetin umut ışığı Türkiye’den geldi. Başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere Türkiye’de ki Sivil Toplum Kuruluşları, dernekler, vakıflar Arakanlıları katleden Myanmar hükümeti ve Budist çetelere tepkilerini dile getirdi.

İşte bu derneklerden biri olan ve 20 yılı aşkındır oradaki Müslümanlara yardım elini uzatan İnsani Yardım Derneği Kahramanmaraş Şube Başkanı Süleyman Erayman ve Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Arık ile Manşet Gazetesi olarak özel bir röportaj gerçekleştirdik. İkili ile yaptığımız röportajlarda Başkan Arık, Arakan’daki akan kanın durması için hükümet tarafından oradaki Müslümanlara kimlik verilmesi gerektiğini söyledi. Yapılan bu saldırılara karşın dünyanın sesiz kalmasını bir insanlık ayıbı olarak niteleyen Başkan Arık, akan gözyaşlarının bir an önce durdurulmasını istedi. İHH Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Arık ise 2012 yılında yardım için gittiği Bangladeş’te Arakanlı Müslümanların sığındığı kampı ziyaret anılarını anlatarak, kamplarda yaşanan acı hayatlarla ilgili izlenimlerini aktardı.

İşte İHH Kahramanmaraş Şube Başkanı Süleyman Erayman ile yaptığımız röportajın detayları.

“EN ACI BOYUTLARA ULAŞTI”

Arakanlı Müslümanlara yönelik Myanmar Hükümeti ve Budistlerin yaptığı bu vahşet içeren tutumlarını nasıl karşılıyorsunuz?

Önceki ismi Burma Krallığı olan Myanmar’da 1800’lü yıllardan kalan Müslümanlara yönelik kötü bir tutum, davranış var. Orada ki katliamın ana sebeplerinden bir tanesi de asimilasyon ve kimliksizleştirme çalışmasıdır. Arkasından da yurtlarından çıkartılma çabası var. Bunun sonucunda da orada bir katliam, vahşet var. Bu katliam neticesinde de 3 milyon olan Müslüman sayısı yaklaşık 800 bin civarına kadar indi. Biz İHH olarak yapmış olduğumuz çalışmalarda şunu gördük; oradaki zulüm ve işkence kadın, çocuk, yaşlı, genç demeksizin en acı boyutlara ulaştı. Tabii Arakanlı Müslümanlar Myanmar’la Bangladeş arasındaki nehirle de imtihan oluyorlar. Çünkü orada uzun süre yağan yağmurlardan dolayı her yer çamur ve bataklık. Yağan yağmurlardan ötürü Arakanlılar orada sel felaketi ile de karşı karşıya kalıyorlar.

“EN ÖNEMLİ NEDENİ DOĞALGAZ VE PETROL YATAKLARI”

Myanmar Hükümeti’nin Arakanlı Müslümanlar ile derdi ne? Neden bu saldırılar yapılıyor?

Bizim gördüğümüz kadarıyla Myanmar Hükümeti özellikle o bölgeyi boşaltma çalışması yapıyor. Çünkü oradan geçen Çin boru petrol hattı var ve orası istikrarsızlaştırıldığı zaman Myanmar üzerinden Çin’in ekonomisine diğer ülkeler bir noktada balta vurmak istiyor. Biliyorsunuz enerji hatlarında istikrarsızlık oluştuğu zaman istenilen ekonomik politikalar doğru gitmez. Ama o bölgelerde veri kaynaklarına baktığımızda Myanmar’ın Arakanlı Müslümanların olduğu bölgelerde özellikle yer altında doğalgaz ve petrol yatakları var. Tabii bu da istikrarsızlaştırma nedenlerinden biri olduğu çok açık ve net görülüyor.

“BM, SALDIRILARA GÖZ YUMARAK KATLİAMA ORTAK OLUYOR”

Yapılan bu soykırıma karşı tüm dünya halen sessizliğini koruyor? Neden?

Dünya kamuoyuna baktığımız zaman Türkiye’den başka çırpınan bir ülke yok. En acı tarafı da diğer 70 civarındaki Müslüman ülkenin devlet başkanlarının sessiz kalmasıdır. Bu bizi inanın çok üzüyor. Bu soykırımı Cumhurbaşkanımız Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde dile getireceğini söyledi ve şu anda da zaten cumhurbaşkanımızın ailesi ve çocukları da Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile birlikte orada. Burada ciddi bir enformasyon yürütülüyor. Bayram öncesinde İHH olarak bizlerde o bölgelerde kurban çalışmaları ve çeşitli gıda maddeleri dağıttık. Dağıtmaya da devam ediyoruz. Yaklaşık 5 bin civarında kurban kesimi yaparak orada ki insanlara dağıttık. Bunlar olacak ama en önemlisi de insani enformasyondur. Birleşmiş Milletler hakikaten Müslümanlara zulüm ve baskı olduğu yerlerde ne yazık ki hiç sesini çıkartmıyor. Oysa Kuzey Kore bir füze fırlattığında güvenlik konseyi acil olarak toplanıyor. Batının çirkin yüzü ahlaksızlığı, duyarsızlığı hatta umursamazlığı bizleri, “Medeniyeti temsil ediyoruz” diyerek oyalamaları çok düşündürüyor. BM kendi üzerine düşen görevi yapmayarak, böyle bir katliama göz yumarak Myanmar hükümetinin yaptığı zulme ortak olmuştur.

“ÖNCE KİMLİK”

Arakan’daki kanın durması için neler yapılabilir?

Arakan’da kanın durabilmesi için öncelikle o insanlara kimlik verilmesi lazım. Bulundukları yerlerdeki o arsaların insanlara tapulanması gerekir. Artı olarak o insanlarda okuma-yazma yok denecek kadar az. Bunun içinde eğitim çalışmaları gerekiyor. Biliyorsunuz ki bir yerden bir yere mülteci olarak gidebilmesi için yanında en azından bir kimliği olması lazım. Okullara kayıt yapılabilmesi için kimliğinin olması gerekiyor. Yani önce kimlik. İnşallah kimlik sorunu çözülürse bu insanlar bulundukları bölgede rahat ederler. Kimliği olmayan bir insanın zaten vatanı da olmaz.

“GÖZÜ YAŞLI GÜNLER GEÇİRMEK İSTEMİYORUZ”

Son olarak neler söylemek istersiniz?

Biz İHH olarak Arakan konusunda 20 yılı aşkındır çalışmalar yürütüyoruz. Özellikle biz çalışmalarda kimlik, vatan ve bu insanların bir statüsünün olması gerektiğini vurguluyoruz. Diğer bir husus ise bu insanların ticaret yapmasını, eğitim almasını istiyoruz. Ülkemiz zamanında Bosnalılara, Çeçenlere, Suriye’den gelen insanlara kucak açtı. Orada 700-800 bin Arakanlı insan var. Eğer devlet büyüklerimiz de uygun görürlerse ülkemize gelsinler ve yerleşsinler. Biz gözü yaşlı günler geçireceğimize onlara sahip çıkmalıyız.

İHH Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Arık ile yaptığımız röportajın detayları…

“KAMPLARDAKİ İNSANLARIN TEK DERDİ KARINLARINI DOYURABİLMEK”

İHH Derneği olarak Arakan’da yardımlarda bulundunuz. Oraya ayak bastığınızda ve o insanların halini gördüğünüzde neler yaşadınız, neler hissettiniz?

Biz 2012 yılında önce Bangladeş’e gittik. Daha sonra Bangladeş’in başkenti Dakka’dan sonra Müslümanların sığındığı sınır kenti Cox's Bazar’a gittik. En son ise kampa ulaştık. O kampa gidebilmek için önce Bangladeş hükümetinden izin talebinde bulunduk ama hükümet bize izin vermedi. Biz de daha sonra kaçak yollarla o kampa girdik. Arakanlı Müslümanların kaldığı kamp bizim buradaki Suriyelilerin kaldığı kamplarla kıyaslanamaz. Oradaki insanlar çok kötü şarlar altında yaşam savaşı veriyorlar. Kamplar yeşil alanlarda ama evler normal evler gibi değil. Yani kamıştan, çamurdan yapılan çadırlar. Kampa ilk girdiğimizde bizi çocuklar karşıladı. Kampın içine girdikten sonra zaten etrafta hiç düzenli bir alan yoktu. Yollar çamur, kanalizasyon sistemi yok, elektrik yok. Daha sonra kamp içerisinde gezmeye başladık. Yemek yedikleri kapları hep ateşin üzerinde pişirdikleri için kaplar simsiyah olmuştu. Çocuklar etrafta oyun oynuyor ama çocukların ayaklarında ayakkabı yok. Üstlerinde elbise veya tişört yok. Onun dışında bizi okul diye bir yere götürdüler ama biz okul beklerken, bildiğiniz bir çadıra gittik. O çadırın içine girdik ve orada yaşlı bir adam vardı. O yaşlı adamı bize öğretmen olarak tanıttılar. Okul diye götürdükleri yerde sadece bir tane Kuran’ı Kerim vardı zaten onunda yaprakları örselenmişti. Oradaki insanlar sürekli bir beklenti içerisindeydi. O insanlar sürekli dışarıdan gelen yardımlarla yaşama tutunmaya çalışıyorlar. Bu yardımlar da durumları olmadığı için Bangladeş’ten değil, çoğunluğu Türkiye’den gelen yardımlar. İnsanlar sürekli sizden bir şeyler bekliyor. Özellikle Myanmar’dan Bangladeş’e geçiş sırasında bir nehir var. Zaten o nehri geçerken birçok Arakanlı Müslüman o nehirde hayatını kaybediyor. Kamplardaki insanların tek derdi karınlarını doyurabilmek.

RÖPORTAJ: EMRE AKKIŞ

Editör: Mahmut Beyaz