Din görevlisinin gani gönüllü olması gerektiğine vurgu yapan ve hayatı boyunca bu çizgiden ayrılmayarak kendini Allah yoluna adayan Abdulhamidhan Cami Emekli İmamı Ömer Faruk Şirikçi, çok küçük yaşlarda gönül verdiği din adamlığı mesleğine ulaşabilmek için önündeki tüm engelleri aştı. İmam Hatip Okulu’ndan mezun olan Şirikçi, din adamlığının yanı sırada yardıma muhtaç insanların yardımına koştu.
Ömer Faruk Şirikçi’nin yaşam öyküsünü birde kendi dilinden dinleyelim İşte yaşam hikâyesinin ayrıntıları:

Kendinizden bahseder misiniz?

Kahramanmaraşlıyım eğitimimi de yine memleketimde aldım. Bizim zamanımızda İmam Hatip Okulu Mezunu çok fazla bulunmadığından İmam Hatip orta kısmını bitirenler eğer Kur’an-ı Kerim’i biraz düzgün okuyorsa bir yere görevlendiriliyorlardı. Bende o şanslı insanlardan birisiyim ve 1969 yılında İmam Hatip 4’üncü sınıfı bitirdim ve henüz 16 yaşında iken Kazancı Camii’nde göreve başladım.

İlk meslek hayatına başladığınızda neler yaşadınız?

Şanslı bir insandım çünkü bir insan eğer din görevlisi olacak ise aşık olmalıdır. Aşk Müslüman çocuklarının tümünün yüreğinde var olan bir şeydir. Bu aşk bazen aileler tarafından bazen de imam Hatip okullarında eşeleniyor ve daha sonra kor ateş meydana çıkıyor. Bir insanın yangını olmalıdır Süleyman Çelebi Hazretleri’nin de söylediği gibi; ‘Kimin yüreğinde bir aşk ateşi varsa eninde sonunda sevdiğine kavuşur’ diyor. Herkeste yine bu kadar şanslı olamıyor. Ben din adamlığına gönül verdiğimde ailemde her zaman bana destek oldu. Onlardan aldığım destekle de yolumda emin adımlarla ilerlemeye başladım. Çocuk yaşta da mesleğime başladım. Görev yaptığım camide ki hocam bana çok destek oldu bende onun peşinde dolaştım ve her şeyi öğrendim çalışmalar sonucunda da ilk ezanımı okudum. Çocuk yaşta Kur’an-ı Kerimi baştan sona okudum ve ailemde okuduğum cüzleri kasete aldılar bunların sonucunda da ailem bana hediyeler alarak beni teşvik etti. Çocuk yaşta göreve başladığım Kazancı Camii’nde arkadaşlarımın köylerden gelmiş ve olumsuz şartlarda İmam Hatip’te okuduğunu gördüm. Benim ısınacak bir yerim başımı sokacak bir evim karnımı doyuracak yemeğim vardı ancak o arkadaşlarım şehir dışından geldiği için hiç birinin hazırlıkları yoktu. Buldukları her boş yerde kalmaya çalışıyorlardı. Arkadaşlarımın o hallerini görünce görev yaptığım caminin bir kısmını öğrenci yurduna çevirmiştim. Camide ki bir bölümü 8 kişinin kalabileceği bir hücre haline çevirmiştim. Oraya ağırlıklı olarak Andırınlı öğrencileri aldım çünkü Andırın Kahramanmaraş’ın en uzak ilçelerinden birisi ve oralardan buraya gelenlerin şehir merkezinde bir akrabaları bulunmuyordu. Aynı zamanda yine köylerden şehir merkezine okumak için gelen öğrenciler müftülüğe müracaat ederdi buradan müracaatları sonucunda kalacak yerleri çıkmayan öğrencileri yanıma aldım.

Din adamlığı mesleğinin gönül verilmesi gereken bir meslek olduğunu söylediniz. Siz bu anlamda neler yaptınız?

Bir insan din görevliliğinde hayat boyu başarılı olmak istiyorsa önce okullardaki müfredatta öğrendiklerinin üzerlerine yeni bir şeyler ekleyerek kendilerini yetiştirmeliler. Tüm bu işlerin arasında sohbet etme yeteneğimi geliştirdim ve caminin imamı olarak Cuma hutbelerini vermeye başladım. Oradan da yola çıkarak hitabetimi geliştirdim. Cemaat ile içli dışlı olunduğu zaman, yaşlısıyla ayrı genciyle ayrı, çocuklarıyla ayrı ilgilendiğiniz zaman camiyi çocuklarında girip çıkacağı bir yer yaptığınız zaman mahalle imamı oluyorsunuz. Aslında bir din görevlisi Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yönetmeliğine göre camiyi vaktinde açıp kapattığı zaman ve namazı düzgün kıldırdığı zaman ondan başka bir şey talep edilmiyor ancak bunlar sadece cami imamı olmak için dikkat edilmesi gereken hususlardır. Eğer bir mahalle imamı olmak istiyorsanız o caminin çocuklarına, yaşlılarına, evlenenine, boşanana, ölüsüne, dirisine, düğün yapanına, nişan yapanına ve askere çocuk göndereniyle ayrı ayrı ilgilenilmesi gerekiyor. Bir öğretmen öğrencilerini yaş kategorisine göre okutur ancak bir mahalle imamı çocuğundan yaşlısına kadar herkesi okutur. Büyüklerimden çok istifade ettim bir yandan kendimi geliştirme konuşunda diğer yandan da büyüklerin sohbetlerine katılarak onlardan edinebileceğim bilgiler ve tecrübeleri üst üste koydum ve bir mahalle imamı olabilmek için çaba sarf ettim. Ben bununla da yetinmeyip bir memleket imamı olabilmek için çaba gösterdim. Şehir imamlığı içinde önemli çalışmalar gerçekleştirdim. Şehir imamlığında sadece camiye gelenlerle ilgilenmek gerekmiyor. Camiye gelmeyenlerle de ilgilenmek gerekir. Bizim camilerimizin meşrutalarında yaşayan çocuklar zamanla çoğalmaya başladı. Kahramanmaraş’ta yalnızca ve görev yaptığım camide değil 30 küsur camide o zamanlar yurtlar yokken devlet imkanları da sıfırken köylerden gelen çocukları barındırdığımız bu yurtların sayısı 30’a yükselmişti ve o günün şartlarında içlerinde 300 küsur talebe barınıyordu.

Saçaklızade Vakfı nasıl kuruldu?

Yaptığımız bu iş amirlerimizin dikkatini çekti ve bize büyük desteklerini sundular. Bunun beraberinde Saçaklızade Vakfı Kurucusu İsmet Karaokur Konya Müftülüğü’nden emekli olup Kahramanmaraş’a gelince yaptığımızın işlerin bizden sonra da devam edebilmesi için kurumsallaşmamız gerektiğini söyledi. Bizde bu sözden hareketle bir vakıf kurmak için harekete geçtik. Daha sonra kentin varlıklı insanlarından aldığımız yardımları yine yardıma muhtaç insanlara iletebilecek bir vakıf kurmak için yola çıktık ve Saçaklızade Vakfını kurduk.

Saçaklızade Vakfı ismini nereden aldı?

Saçaklızade Vakfı geçmişte Kahramanmaraş’ta ve Trabzon’a hizmet etmiş iki büyük insan olan Saçaklızade Osman ve Muhammet efendinin isimlerinin yaşatıldığı bir vakıftır.

Vakıf kurulduktan sonra ne tür çalışmalar yaptınız?

Vakfımızı kurduktan sonra ilk faaliyetimiz olarak camilerde kalan öğrencilerimizin daha iyi imkanlarda barınabilmesi için yurt binası yaptık. Daha sonra gördük ki burada kalan öğrencilerimizin yemeğe ihtiyacı var ve bir aşevi kurmaya düşündük. 50 kişiye hizmet verecek bir aşevi kurduk. Mütevazide olsa şehrin ara sokaklarında gözden uzak kalmış durumu iyi olmayan, yetim, öksüz gibi insanları bularak onlara yemek ilettik ve zaman geçtikçe aşevinin kapasitesini yükselttik. Aşevinden şehrin fakirlerinin istifade ettiği gibi kentin varlıklı aileleri de bunları görerek aşevimize yardımda bulundu. Biz artık insanlardan bir şey istemiyorduk varlıklı insanlar neye ihtiyacını var diyerek bize geliyordu. Çünkü yapılan işi görüyorlardı. İnsanımız böyledir bir yere güvenip itimat ederse ve yapılan işi görürse ona itimat eder. Bu sayede kısa zamanda da aşevimizin kapasitesi genişledi.

GIDA BANKASI KURULDU

Aşevinden farklı çalışmalar yaptınız mı yaptıysanız bunlar nelerdir?

Aşevimiz genişledikten sonra gıda bankasını kurduk ve eğitim hizmetlerine başlayarak bir ilkokul meydana getirmek istedik. İlkokulu inşa ederken gıda bankamızda paralel olarak faaliyete geçti. Gıda bankasında ise sıcak yemek veremediğimiz veya yemek almak istemeyen insanlara kuru gıda elbise yakacak yiyecek yardımı yapılan bir mağaza (Hayır Çarşısı) oluşturduk. Bunların hangi kesimlere hitap etmesi gerektiğini bulabilmemiz içinde bir araştırma ekibi kurduk. Fakir ailelerin bize müracaatlarını sağladık 5 bin ailenin taramasını yaptık. Bu ailelerin öncelikli ihtiyaçlarını tespit ettik. Kayıt altına aldık ve o insanların acil ihtiyaçlarına göre onları değerlendirdik.

Eğitim hizmetleri adına neler yaptınız?

Yardım hizmetlerimizi sürdürürken eğitim hizmetleri adına da ilkokulumuzu yaptıktan sonra ortaokulumuzu yaptık ortaokuldan sonra dershanecilik çok yaygındı ve dershanemizi kurduk. Daha sonra bu okullar yetmedi ve anaokulu, ortaokulu ve fen lisesinde oluşan Beyza Eğitim kurumları olarak bir gurup kurduk. Daha sonra bunlarda bize yeterli gelmeyerek Simya Eğitim Kurumları adı altında bir gurup daha kurduk. Saçaklızade Vakfı şehrin eğitimi konusunda önemli bir yere sahip oldu.

Abdulhamidhan Cami’yi yapma fikrine nereden vardınız?

 Uncular Camii’nde 1991 yılında görev yaparken Cuma namazı sırasında camiye bomba koydular. Tam hutbe okuma esnasında bomba patladı. Olaylar karşısında soğuk kanlılığını yitirmeden halkı sükunete davet etmek din görevlisi açısından çok önemlidir. Bende halkın galeyana gelmesini engelleyerek Cuma namazını kılmayı bırakmadan namazımıza devam ettik. Uncular Camii’nde ki görevimin ardından kente büyük bir cami inşa etme kararı alındı fakat bu kadar büyük yapılacağını bizde bilmiyorduk. Biz bu çalışmalara başlayabilmek için bir dernek kurma kararı aldık Ancak dernek üyelerinin çok donanımlı olması gerekiyordu bizde içerisinde mimarların mühendislerin bulunduğu zengin bir dernek oluşturduk. Bu şekilde camimizin kurulması için çalışmalar başladık ve uzun uğraşlar sonucunda temeli kazıldı. Caminin temelini 1993 yılında attık ve bu süreç 28 Şubat dönemlerine rastladı bu dönemde ise Müslümanlar açısından büyük sıkıntıların yaşandığı bir dönemdi.

21 MİLYON TL HARCANDI

Camiyi yapma aşamasında neler yaşadınız?

Tüm bu sorunlara rağmen biz yılmadık usanmadık bin yandan inşaatı devam ettirmeye çalışıyoruz ve bize yardım edenler büyük tehditlere maruz kaldılar. Bize yardım etmeye devam edemeyeceklerini söylüyorlar biz başka arayışlar içerisine giriyoruz derken 90’lı yıllar zorlu geçti ancak cami inşaatı hiçbir zaman durmadı. Caminin temelini Rahmetli Necmettin Erbakan atmıştı. Cami o günün şartlarında bazı belediyelerden de destek aldı. Bizim belediye başkanlarımız parasal ihtiyaçlarımızın dışında bize kum çimento araç gereç ihtiyaçlarımıza cevap verdiler. Yine maddi yardım yapamayan vatandaşlarımız ise cami inşaatında çalıştı. Camimizin inşası ise 21 yıl sürdü. Halkımızda sabırlı davrandı. Bizde sonunda camimizi inşa ettik. Vatandaşlarımız hiçbir gün bu cami ne zaman bitecek demediler ve bizi hiçbir zaman boş çevirmedi. Camimizi ibadet aşkı ile inşa ettik.

Caminin sosyal hayata ne gibi katkıları mevcut?

Camimizi inşa ederken sosyal hayata da katkı sunmasını istedik ve istediğimiz gibide oldu. Camimizin etrafından sağlık ocağından tutunda kuran kursu, kütüphane, taziye evi faaliyet gösterirken aynı zamanda caminin çarşısı da oldu. Şunu da belirtmek istiyorum camimizin çevresindeki camiyi zaman zaman farklı değerlendirenler var onlara buradan sesleniyorum. Daha objektif yaklaşmalarını tavsiye ediyorum. Ecdadımız camiler yaptırırken o camilerin hayatta kalmalarını sağlayacak gelir getirecek mekanlar tahsis etmişler. Bizim toplumumuzda ise böyle düşünülmüyor bir eser meydana getiriliyor ve orası haline bırakılıyor. Bu camimizin bir fabrika kadar bakım ve onarım masrafları var. Bu masrafların karşılanması içinde caminin altında bulunan iş yerleri gelir getiriyor ve caminin eksikleri tamamlanıyor. Bizde kimseye el açmıyoruz. Aynı zamanda çarşı camiye cemaatte sağlıyor. Osmanlıda da aynı şey yapılıyor bir şehir oluştururken ortaya cami etrafına da çeşitli iş yerleri inşa ediliyor. Bizde Abdulhamithan Camii’ni hayatın merkezine oturttuk. Caminin altında dükkan olmamalı dorudur anca bizim camimizin ibadet kısmının altında bir camimiz yok. Dükkânlarımız caminin bahçe duvarının dışındadır. Halkımız bu işyerlerini bize hediye etti biz bu gelirle kimseye muhtaç olmadan ihtiyaçlarımızı gideriyoruz. Yine camimizin katlı otoparkı var ve bunu belediyemize devredelim belediyemizde bu otoparkı çalıştırsın.

Haber: Kübra Dilbirliği

Editör: Mahmut Beyaz