Mehmet Bağlar, Kahramanmaraş’ın tarihini, kültürünü, değerlerini, insanlarını ve bugüne kadar gelmiş geçmiş sanatçılarını anlatan arşivini sadece Manşet Gazetesi ile paylaştı.

Bağlar, 7’den 70’e Maraş ile ilgili bilgiler olan bu özel arşivini gazetemiz okuyucuları ile buluşturarak, kültür ve sanat anlamında vatandaşların gönül dünyalarını aydınlatıyor. Kahramanmaraş’ın tarihi dokusunu ve kültürünü ele aldığımız bu özel arşivde, şehrin geçmişten bu güne gelen ozanlarını, bestekârlarını ve sanatçılarını ele alıp bu özel kişilikleri tek tek sayfa sütunlarımıza taşımaya devam ediyoruz. Her hafta Pazartesi günü gazetemizde siz değerli okuyucularımız için yazılar yazan ve arşivinde ki tarih kokan notları bizimle paylaşan Bağlar, bu hafta âşıklık geleneklerini kaleme aldı.

Volkan Müzik Galerisi Yöneticisi, araştırmacı ve bağlama üstadı Mehmet Bağlar’ın kaleminden âşıklık gelenekleri;


 

Türk milletinin duygu ve düşüncelerini halk adına söylemişlerdir. Halk kendi içinden çıkardığı kendine daha yakın bulduğu şairi “âşık” diye nitelendirmiş. Toplum içindeki değişen şartları ve sosyal ihtiyaçlar, onlarında toplumun içindeki mevkiini değiştirdi. Ama şu değişmedi; Âşık her zaman toplumun sözcüsü, gözü, kulağı ve dili oldu. Bunun temelinde, elinde “kopuz” adı verilen çalgı aleti yerine “saz” adı verilen alete terk edinceye kadar âşıkların; düşküne yardım, kötülüklerle savaş, aksaklıkları iyileştirme fonksiyonunu hiç bırakmamasında yatmaktadır. Bu sebeplerle Türk toplumu; halk şairlerini, âşıkları, sever ve sayar. Din ve tasavvuf şairleri, köylü şairler, kasaba ve şehir şairleri, asker şairleri göçebe şairleri gibi inanç ve mensup oldukları yerlere göre gruplara ayrılan halk şairlerinin ortak yönleri şunlardır; dilleri sadedir, hece ölçüsüyle söyler ve hazırlar, saz çalarlar ve olaylara daima gerçekçi açıdan bakarlar. Halk şairleri içinde, saz çalarak şiir söyleyen, irticali deyişler düzen ve bunları geleneğe bağlı şekil ve ezgi yapıları içinde icra edenlere “aşık” bu söyleme tarzında da “aşıklama” adı verilir. Bunlar tabiat, din, savaş, fakirlik, geçimsizlik, güzellik, ölüm, hasretlik, yiğitlik vb. konuları; mani, divani, koşma, lebdeğmez, destan, kalender, selis varsağı, semai, türkü, ilahi nefes, müstezad, musammat gibi milli türler içinde işlerler. Âşık; ağıt yakar, destan anlatır. Güzelleme düzer, öğüt verir, sevilmeyeni yerer, yiğitleri koçaklar.

Âşıklar yaptıkları bu sanatlarında bir takım kuralları da halkla birlikte uygular. Bunların hepsine birden “âşıklık geleneği” adı verilir. Yüzyılların eseri olan bu gelenekler ufak tefek değişikliklerle bugün bile devam ettirirler. Anadolu’nun özellikle Doğu’nun pek çok yöresinde; düğünlerin, sünnetlerin, nişan ve bayramların en büyük eğlence kaynağı âşıklardır. Başka bir deyişle âşıklar olmadan düğün-dernek olmaz. Daha çok köylerde rastlanan bu âşıklı eğlenceler, ya köy odalarında toplanan konuklar halı, kilim serilmiş yerlerde ve minderlerde oturur, baş köşeye aşığı çıkarırlar. Kahvelerde ise âşık yüksekçe bir yerdedir. Konuklar ise sandalyelerde. Tıklım tıklım dolu ve genellikle birden çok âşık bulunması istenir. Âşık bir kişi bile olsa tek başına geceyi idare edebilir.

Âşıklar bazen yanlarında çıraklarını da getiriler. Âşık herkesin hoşuna gidecek hikâye ve destanları saatlerce türküler eşliğinde tatlı bir üslupla anlatır. O, toplumun şivesini çok temiz bir Türkçe kullanarak çok kısa bir konuşma ile hikâyesini aktarır, herkese heyecanlı anlar yaşatır. Bazı âşıklar öğüt olsun diye hikâye anlatmadan önce millet sevgisi, büyüğe saygı, mertlik, iyilik, doğruluk gibi konularda ustamalı deyişler söyler. Bunlara ve bu anlatmalarına “üstad name” adı verilir. Aşık şenlik sümmani, Karacaoğlan, Aşık Sıtkı, Emrah gibi usta aşıklardan en az 3 deyiş okurlar. Ayrıca dua ederler. “Bu deyişleri bize kazandırmış bugün sağ olmayan üstatların, dinleyen cemaatimizin yakınlarının geçmişlerinin ruhu şad olsun, Allah rahmet eylesin” şeklinde.

Âşık bundan sonra anlatacağı hikâyesinin kahramanlarını anlatır. Elindeki sazı ile topluluk içinde dolaşır, değişik ses tonlarıyla her olayın, her kahramanın tasvirini ve tavrını anlatır. Bitirirken, “Hikâyemiz burada bitti. Allah hikâyemizin ustasına rahmet eylesin, sizlerin muradını versin” diye dua eder. Duayı, şehitlere, ordumuza uzun dualarda bulunur. Kahvede veya köy odasında bulunan âşıklar birbirleriyle karşılıklı söyleşmeleri çok ilgi çekici olur. Geleneğe göre aşığın biri ötekini “meydana” yani atışmaya çağırır. Halkın “ayak” dediği kafiye kelimelerini dinleyiciler verir. Verilen ayak üzere söylenen deyişler karşılıklı birer dörtlükte devam eder. Sonunda her iki âşık ta tapşırmasını yani adını (mahlasını) söyler. Bu karşılaşmalarda bazı zaman güç denemesine bile girişirler. Muamma çözerler, lebdeğmez söylerler. Şiirli bilmecelere muamma denilir. Âşıkların söylediği deyişlerde dudakları birbirine değdirecek harflerden (m,p,b,v) kurulu kelime kullanmadan deyiş söylemlerine ise lebdeğmez (dudakdeğmez” adı verilir. Hatta âşıklar karşılıklı irticalen söyleyecekleri lebdeğmezi söylerken iki dudakları arasına toplu iğne koyarlar. Yanlış söyleyen aşığın dudağına iğne batar ve dudağı kanatır. Böylece o âşık yenik sayılır. Âşıklık geleneği ile ilgili çok şeyler söylenebilir. Bu güzel milli geleneğimizin hala yaşamakta oluşu sevindirici ve sevindirici olduğu kadar da sahip çıkılması gereken milli bir emanettir.

ÂŞIK
İrticalen şiir söyleyebilen, saz çalabilen kişidir.

SAZ ŞAİRİ
Hemen daima “aşık” ile eş manalı olarak kullanılmıştır.

OZAN
16. Yüzyıla kadar kullanılan bu kelime yerini, eş manalısı olan “aşık”a bırakmış ve daha sonraları “geveze” söyleyen manalarına gelmiştir. Son yıllarda canlandırılıp bütün şiir yazan ve söyleyenler için kullanılmasını yadırgıyoruz.

HALK OZANI
“Halk şairi” ifadesindeki “şair” kelimesinin sözde Türkçeleştirilmesiyle türetilen yanlış bir adlandırmadır; kaldı ki “halk” kelimesi de Türkçe değildir. İşin ilgi çekici yanı, bu söyleşin yanlış olduğunu söylediğimiz saz şairleri de kendilerince daha “havalı” bulunduğu için bu söyleyişte ısrar etmektedirler.

SAZLI OZAN
Sazda çalan bazı şairler için kullanılan bir addır. Pek yaygın değildir.

HALK ŞAİRİ
İlk defa ne zaman kullanıldığını tespit edemediğimiz bu terim, “saz şairi” karşılığı olarak kullanılmaktadır; “halk şairi” terimi, saz çalmasını bilmeyen kişileri içine almalıdır.

HALK AŞIĞI
“Halk şairi” ile aynı manadadır; bu terim biraz daha kuvvetli görünmektedir.

BADELİ ÂŞIK
Rüyasında bir (üç) pir tarafından bade içirilen âşıktır. Şiir söylemeye ve saz çalmaya bundan sonra başlayacaklardır.

MEYDAN ŞAİRİ
Daha çok topluluk önünde çalıp söyleyen şairlerdir; “âşık” ve “saz şairi” ile eş manalı olarak kullanılmıştır.

KALEM ŞAİRİ
İrticalen söyleyemeyen, belki saz da çalmayan şairlerdir.

Haber: Emre Akkış



 

Editör: Mahmut Beyaz