Aşçı, açıklamasının devamında şu ifadelere yer verdi: “Refah Partisi 1995 genel seçimlerinden birinci parti olmasına karşın tek başına iktidar olabilecek meclis çoğunluğunu elde edememiştir, bu durum koalisyon hükümeti kurmak zorunluluğunu ortaya çıkararak Refahyol Hükümetini meydana getirmiştir. DYP ve ANAP koalisyon hükümetinin güven oylaması Anayasa Mahkemesi tarafından düşürülmüş ve 1996’da Başbakan Necmettin Erbakan ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller ortaklığında bir hükümet kurulmuştur. 54. hükümet bir çıkmaza gireceğinden habersiz çalışmalarına başlamıştır. 28 Şubat 1997 yılında gerçekleşen MGK toplantısının ardından askeri ve bürokratik vesayet varlığını göstererek Başbakan Necmettin Erbakan’ın gerek yurt dışı gerekse yurt içi konuşmalarından rahatsızlıklarını bir baskı unsuru haline getirerek bir takım dayatmalara mecbur bırakmaya çalışmıştır. Başbakan Erbakan’ın 1997 yılında dini önderlere verdiği iftar yemeği ile irticanın iktidarda olduğunu yüksek rütbeli subaylar tarafından açıkça ifade edilmeye başlanmıştır. Kırılma noktasının Başbakan’ın toplumun önemli bir kesimini temsil eden dini önderlere verdiği iftar yemeği olması kokuşmuş bir zihniyetin korkularını gözler önüne sermektedir.

28 Şubat MGK toplantısı laikliğin demokrasi ve hukukun vazgeçilmez unsuru olduğunun vurgusu ile hükümete bildirildi. Söz konusu MGK kararlarında laikliğin korunması için yasaların kesin bir biçimde uygulanması isteği ifade edilerek, tarikatlara bağlı eğitim kurumlarının MEB’e devredilmesi, Kur’an kurslarına sıkı denetim uygulanması ve tarikatların kapatılması gibi bir dizi istek bunları takip etti. Başbakan Erbakan MGK kararlarının yumuşatılmaması durumunda imzalamayacağını ifade etmiş olsa da vesayet odakları tarafından basında bunun aksi kamuoyuna yansıtılmaya çalışıldı. 21 Mayıs 1997’ye Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş tarafından ‘’ülkeyi iç savaşa sürüklemek’’ gerekçesi ile Refah Partisi hakkında kapatma davası açıldı. Yaşanan bu olaylar neticesinde Başbakan Erbakan 18 Haziran’da görevinde istifa etti, nedenini ise görevini Tansu Çillere devretmek olduğunu ifade etti.

Üniversitelerde ikna odaları kurularak başörtülü kadınların başlarını açmaları istenmiş, kamu kurumlarına alınmamış, hatta evladının yemin törenlerine kabul edilmemiştir. Birçok kişi ibadetlerini yerine getirdiğinden dolayı irticacı olarak ilan edilip, görevlerinden uzaklaştırılmıştır. Birçok psikolojik şiddetin görüldüğü bu dönem İslam’a ve Müslümanlara adeta bir savaş açıldığına şahitlik etmiştir. Alışılmış yöntemlerden farklı şekilde ortaya çıkan vesayet odakları askeri bir darbenin çok ötesinde post-modern bir darbeyi gerçekleştirmiştir. İrtica gerekçesiyle seçilmiş ve güvenoyu almış hükümet vesayetin varlığını göstermesi ile görevden adeta el çektirilmiştir. Tarihe post-modern darbe olarak geçen bu olay, toplumun temel değerlerine karşı saygılı olmayı bir kenara bırakıp, dini hassasiyetleri olan insanlara adeta ikinci sınıf vatandaş muamelesinin yapıldığı bir hal almıştır. Bu kokuşmuş zihniyetle mücadelemize o günden başlayarak devam ettik, ediyoruz ve edeceğiz. 28 Şubat’ı ve mağdurlarını tekrardan andığımız günde özellikle başta merhum Erbakan hocamıza ve o eziyeti çekip ahirete intikal edenlere Allah’tan rahmet, hayatta olanlara sağlık ve selamet diliyorum. Vesayetçilerin ‘’etkisi bin yıl sürecek’’ dedikleri o günlerin bir daha yaşanmaması ve kokuşmuş zihniyetin hortlamaması için var gücümüzle çalışıyoruz ve çalışmaya devam edeceğiz. Bu bozuk zihniyeti tarihin tozlu sayfaları arasına gömerek, yeni bir dönem açmak için darbe anayasasının yürürlükten kalkması ve sivil bir anayasa ile hak ve özgürlüklerin anayasal güvence altına alındığı demokratik, her kesimi kapsayıcı bir anayasa kaçınılmaz hale gelmiştir. Bir an önce yeni anayasa çalışmalarına başlanması toplumun en önemli taleplerinden biridir. Gençlik adına Türkiye’nin geleceğini inşa edecek kadroları yetiştirmek için durmadan yorulmadan hizmet etmeye devam ediyoruz. Rabbim bir daha o günleri milletimize yaşatmasın.”

Editör: Mahmut Beyaz