Değerli okuyucularım, daha huzurlu, etik ve gelişmiş ülkede yaşamak istiyorsak bazı konularda zihniyetimizi (anlayış) değiştirmemiz gerekir… Bu anlayışlardan biri de çalışmadan yorulmadan sonuç elde etme isteğidir…

Şu günlerde demokrasinin bir unsuru olan “seçimler” sebebiyle birçok aday adayı var…

Yine şu günlerde gerek liselere gerekse üniversitelere “giriş sınavları” nedeniyle nitelikli bir eğitime aday olan milyonlarca öğrenci var…

Sınavlara girecek olanlar “aday” politik alanda ise başvuru aşamasında “aday adayı” sıfatı daha doğrudur…

Çok sayıda telefon ya da mesajlarda da “Çocuğum tıpa gidecek öğrenci (aday)”, “Adayım”, “Ben de adayım”, “Adaylığıma ne dersiniz” tarzında iletilere rastlıyoruz… Doğal olarak “Hayırlı olsun” demek düşüyor bize…

Demokratik bir ülkedeyiz, seçimler/sınavlar var olduğuna göre bunlar için adayda lazım…

Aday/namzet…  
Eskiden aday yerine Farsça namzet tabiri kullanılırdı…

Aday; bir görev, bir iş için kendini ileri süren veya başkaları tarafından ileri sürülen kimse olarak açıklanmaktadır…

Adayın bir iş için yetiştirilmekte, eğitilmekte olan kimse anlamı da vardır...

Bu anlamda sınavlarda aday olan birinin uzun bir hazırlık süresine sahip olmadan iyi üniversitelere, fakültelere adayım demesini ne anlamı vardır? Benzer şekilde yetenekleri ve diğer bazı özellikleri buna uygun olmayan birinin nitelikli bir kuruma/meclise girmesinden nasıl bir fayda beklenilebilir?

Bu sorulara cevap ararken, Bilge İnsan’ın nitelikli bir kişide olması gereken bağımsız kişiliği ifade eden “Aday olmanın ilk şartı ada olmaktır” sözü aklıma gelmektedir…

Ada’yım…

Bilge İnsan şunları söylemektedir:

Ada; deniz ve göllerde, her yanı sularla çevrili kara parçasıdır…

Ada; çevresi yollarla belirlenmiş olan arsa ve böyle bir arsayı kaplayan yapılar topluluğu olarak da tanımlanmaktadır…

Yani adanın sınırları bellidir… Birey olabilen, kişilik sahibi insanların da sınırları/ilkeleri vardır…

Aman dikkat adalar tam ada veya yarım ada şeklinde olabilir… Bu anlamda bazılarının kişilikleri yarım-yuvarlaktır… Bazılarının ise hiçbir sınırını bulamazsınız…

İnsanın sosyal bir varlık olduğu dikkate alındığında şunu söyleyebiliriz: “Hiç kimse ada değildir.” Ama yozlaşmanın bu boyutlara ulaştığı toplumlarda tek başına ayakta dimdik kalmak, tek başına yürüyebilmek için galiba “ada” olmak gerekir…

Zehirle Pişmiş Aş

Aday varsa o zaman aday olunan bir şeyin de olması gerekir…

Peki, ısrarla aday olunan nedir?

Zehirle Pişmiş Aş şiirinde Necip Fazıl Kısakürek şunları söylemektedir: 'Zehirle pişmiş aşı yemeye kimler gelir? /Dilsizce, yalnız Allah demeye kimler gelir?

Sahi kim/ler neye (nereye) adaydır? Bu sorunun cevabını vicdan ve insaf sahibi olanlar elbette biliyordur. Kanaatimce yalnızca ada şahsiyetler ulvi hedeflere aday olmaya çalışır…

Elbette, kimin neye aday olması gerektiğinin cevabı verilirken bazı ölçütlerin ortaya konması da gerekir…

Adayım…

Özlediğim(iz) adayın (adayım/ızın) her şeyden önce yüksek bir “karakter” sahibi olması gerekir… Sağlam olmayan kişiliği ile zaten kuralları çokta belirli olmayan politik ortamda ateşe odun atmaktan başka ne yapabilir? Çocuklarımız içinde böyledir… Karakteri zayıf çocuk istediği fakülteyi okusa nolur?

Özlediğimiz adayın “alternatif maliyetinin” yüksek olması gerekir… Aday olmak için veya siyasete girmek için neyden vazgeçmektedir? Bu sorunun cevabı bazıları için sıfırdır… Bu özellikteki birinin adayım(ız) olması mümkün değildir…

Özlediğimiz adayın “müktesebatı” olmalıdır… Müktesebatı sıfır olanların ülkeye/şehre nasıl bir katkısı olur? Bu sorunun cevabı bazıları için yine sıfırdır… Bu özellikteki birinin de adayım(ız) olması mümkün değildir…

Bu listeyi uzatabiliriz şimdilik bu üç şartı belirtelim… Ama “Ada bana, adayım sana…” atasözünü de bir kenara yazalım…

Son söz: Kifayetsiz muhterisler çok bedbaht bir insan olmaya namzet bir insanlardır…