2018 senesinin 3.çeyreğinden itibaren büyük bir durgunluğa giren Türkiye ekonomisi için 2019 senesinin parlak geçmeyeceği aşikardı. Bunun en önemli sebebi bozulan iç dinamiklerimizdi, yani başka bir deyişle yüksek enflasyona bağlı yüksek faiz, düşük iç talep, yüksek işsizlik oranı gibi ülkemiz içinde yaşadığımız problemlerdi.

***

2019 yılında iç tüketimin canlanması için para ve maliye politikası araçları başarılı bir şekilde kullanıldı diyebiliriz. Nitekim geçtiğimiz hafta Fitch ve Moody’s derecelendirme kurumlarından gelen olumlu not revizyonları, onların da iç talepteki canlanmanın farkına vardıklarının bir göstergesidir.

***

2019 yılını bitirmeye 5-6 hafta kalmışken, arabanın yönünü yukarı çevirmeye başladık ve ümitlendik. Türkiye’nin Amerika’yla ilişkilerinde korkulan senaryonun gerçekleşmemesi, olumlu göstergelerin de etkisiyle ekonomide bir bahar havası yaşattı. Ülke olarak 2019 yılında 2018’e göre gerileyeceğiz derken, 2018’e göre %1’e yakın büyüme kaydedebilme ihtimalimiz var. 2 Aralık’ta açıklanacak olan 3.çeyrek büyüme verileri bize bu konuda önemli ipuçları sunacaktır.

***

Bununla birlikte 2020 yılına ait endişeler yüzünden oluşan bahar havasının tadını pek çıkaramıyoruz. Özellikle dünya genelinde yaşanması beklenen durgunluk ülkemiz başta olmak üzere ana büyüme lokomotifi ihracat olan diğer tüm gelişmekte olan ülkeleri de tehdit etmektedir. Korkulan risklere kısaca şu şekilde değinebiliriz:

1-Amerika ile Çin arasındaki vergi savaşları uzlaşıyla sonuçlanacak gibi durmuyor. Birbirinin pazarı durumundaki iki büyük ülkede üretim kayıpları ve daralmaların meydana gelmesi, diğer ülkelerden bu ülkelere yapılan ara-yarı mamül satışlarında azalmaya sebep olacak (Çin, geçtiğimiz Temmuz ayında son 17 yılın en kötü sanayi üretim büyüme oranını gördü).

2-Avrupa’da Fransa hariç tüm ülkelerde üretim kaybı yaşanıyor. 2020 için Almanya büyüme tahmini %1,9’da %0,6’ya revize edildi. İngiltere ekonomisinin 2020 Ocak-Haziran döneminde küçülmesi bekleniyor. En büyük ihracat pazarımız İngiltere daha şimdiden resesyona girdi diyebiliriz.

3- 2008 küresel krizinde toplam tüm ülkelerin borcu 140 trilyon usd iken, 2019 Ağustos ayı itibariyle borçluluk dağ gibi büyüdü ve 240 trilyon dolara ulaştı. Bu rakam dünyada elde edilen tüm gelirin 3 katı. Yüksek borçluluk yüzünden gelişmiş ekonomiler, 2008 krizindeki gibi parasal genişleme ile sorunu çözemez haline geldiler. Şu anda Avrupalı şirketlere neredeyse bedava kredi veriyorlar ama şirketler ilgi göstermiyor. Zaten haddini aşan borçluluk seviyesi daha fazla borcu kaldırmıyor. Gelişmiş ülkeler çözümü ancak maliye politikası araçları (düşük vergi ortamı) ile elde edecekler gibi görünüyor.

2020 yılına ait bahsettiğimiz endişelerin etkileri özellikle ihracatçı kesimde hissedilecek. İhracatta talep düşeceği için birim fiyat gerilemesi = Türk şirketlerin karlarının erimesi = Şirketlerin üretimini daraltması = İşsizlik = Ücretlerin azalması = bütçe açığından tutun da, GSYH’da gerileme, kişi başı gelirde düşüş yaşamaya kadar bir dizi problem. Umarım 2020 beklenen kadar kötü geçmez. Herkese hayırlı kazançlar dilerim.