Türkiye’nin en karanlık ve uzun gecesi olarak tarihe geçen 15 Temmuz’da bir Kahramanmaraşlıya yakışır şekilde sokağa çıkarak, hainlerin kurşunlarına göğüs geren, canı pahasına darbecilerin karşısında duran ve bu uğurda TRT binasının çatısından darbeci bir komutan tarafından vurularak gazilik onuruna erişen Serhat Maral, ihanetin 3’üncü yılında darbecilere lanet yağdırarak, Kahramanmaraşlı yöneticilere sitem etti.

TANKIN ÖNÜNE DOĞRU KOŞTUK”
Kahramanmaraş’ın Pazarcık İlçe Nüfusuna kayıtlı 38 yaşındaki Gazi Maral, o gece yaşananları şöyle anlattı: “Akşamüstü İSTOÇ’daki işimden çıktım, evime geldim. Eşimle beraber televizyon izliyorduk. Televizyonun karşısına geçtim ve o tankları Boğaz Köprüsü’nün üstünde gördüğümde beynimden vurulmuşa döndüm. Herkes terör saldırısı mı diye düşünürken ben tüm gelişmeleri yakından takip ettiğim için kısa sürede meselenin bambaşka bir şey olduğunu anlamıştım. Bu tamamen hain kalkışmasıydı. Darbeyi bu ülkeler daha önce gördü. Genel Kurmay Başkanı çıkar. Yönetime el koyulur. Ülke yönetilemiyordur. Böyle bir ortamda darbe saçmalığın başka bir halidir. Olacak iş değildir. Tabi çok sinirlendim. Yaş kararları da yaklaşırken son bir hamle belki tutar mantığıyla hareket ettikleri için Allah’ta bozguna uğrattı. Bir daha yaşatmasın. İstanbul Beşiktaş bölgesinde oturuyorum orası bizim gibi düşünenlerin çok az olduğu bir yer. Tabi bunun zorluklarını yaşıyoruz. Dışarıya çağıracak arkadaşım çok az. Apartmanda çocukluk arkadaşımı aradım. Zaten o giyinmiş “çıkıyorum” dedi. Birlikte Mecidiyeköy’e gittik. AK Parti İlçe binasının önüne geldik, 300 kişi falan vardı. Sonra bir polis memuru yanımıza doğru koşarak “askerler TRT binasına girmiş” dedi. Bizde yoksa Mecidiyeköy’den köprüye geçecektik. Köprüye gitsek Allah bize şehitliği nasip ederdi. Köprü iptal olunca TRT binasına yola çıktık. Yolda bize çok katılım oldu. Apartmanlardan inenler, yolda arabasını bırakıp gelenler baya bir kalabalık grup olduk. Biz harbiye yaklaştığımızda Taksim ve Mecidiyeköy tarafını askeri otobüsler yolları kapatmışlardı. Bende arkadaşımla beraber hemen yolu kapatan otobüsleri geçer geçmez köprüde ki gibi bir tank ya da tankın üzerinde askerler olacağını düşünerek ortalardaydık öne doğru koştuk. Otobüsleri geçtik kimse yoktu. Zaten sol tarafımız Harbiye ordu evi. Onun bitimi TRT binası sonrada Taksim geliyor. Biz öne geçince Fahrettin abim vardı yanımda oda kafasından vuruldu şehit oldu. Yattığı yer cennet bahçeleri olsun. Biraz daha yürüdük taksime doğru bir silah patladı. TRT binasına doğru geldik, Kurmay Binbaşı Oğuz gece görüş dürbünüyle TRT binasının çatısından ilk beni vurdu. Hiçbir uyarı yoktu. Ben düştüm. Kurşun kasığımdan girdi sağ kalçamdan çıktı. Kalçamda bayağı bir tahribat yarattı. Zaten askerliğini yapan herkes bilir o G3 mermisinin nasıl olduğunu. Ne kadar canice, ne kadar haince bir halkına peygamber ocağı, kınalı kuzu dediğimiz zatlar o gece zulmü halkına gösterdi. Fazlasıyla gösterdi. Fahrettin abimiz yanımızda öldü.

BİZİ TARADILAR”
Sonra bizi bir muazzam bir ateş aldı. Bizi taradılar. Yerde yatıyorum. Ağacın gövdesinin kalın olmasından dolayı kendimi siper aldım. Ağaca saplanan kurşunların sesi, yerden sekenler cam çerçeve hiçbir şey kalmadı. Suriye’yi izliyoruz ya biz o an öyle bir yoğun ateşin altında kaldık. O ateş edilirken, hala yer yerinden oynarken 2 tane arkadaş o gün birlikte dava arkadaşı olup yola çıkmışız, birbirimizi tanımıyoruz. Yerden sürünerek o ateşin altından beni ara sokağa aldılar. Allah bin kere razı olsun. Hakkını helal etsinler. Beni duyuyorlarsa da bir şekilde bana ulaşsınlar. Ben vurulup şuurumu kaybettim. Benim onları hatırlamam mümkün değil. Hainliğin ikinci boyutu ise beni ara sokağa aldıktan sonra o sokağı taramaya başladılar. Ben hayatımda böyle bir zalimlik, böyle bir hainlik inanın görmedim. Beni bir alt sokağa daha aldılar. Sonra bir araba geldi. O da helal etsin hakkını onu da tanımıyorum. Bizi aldılar hastaneye doğru yola çıktık. Öyle bir ateşin altında babası gidip oğlunu alamazdı. İkinci bana yaşattıkları o muhteşem duygu da şuydu; arabaya bindirdiler beni, arkadaşlar arabanın içinde sürekli kelimeyi şehadet getirtiyorlar bana çünkü ne olacağı belli değil muazzam bir kan kaybı var, şuurumu yitirdim. Çünkü NATO askeriydim ve çok iyi eğitimler aldım. Kasık bölgemden vurulunca damarın oraya denk gelebilirdi ama milimde demiyorum mikronlarla ölçülecek şekilde o damarı sıyırıp geçmiş. 40 saniye de gidiyorsun en babası 1 dakika dayanmış öyle diyorlar. Bir esprim vardır benim ‘TOMA benim için bir su tabancası.’ O yüzden ben ne uçaklar, ne tanklar kafamızda gerçekleştiği için TOMA’ya ben su tabancası olarak bakıyorum. Benim için çokta önemli bir alet değil. Bütün yollar kapalı beni terse girip hastaneye yetiştirirken bir ambulansa denk geldik. Sanırım olay yerine gitmeye çalışıyordu çünkü çok hızlı gidiyordu. Arkadaş yolu kesti durdurdu. Doktor hemşire inip beni sedyeye aldılar. Arabada bana kelimeyi şehadet getirttiren arkadaş bende geleceğim hastaneye dedi. Hemşire arkadaşı mısınız, akrabası mısınız, yakını mısınız dedi. Yok, böyle bir gece de bana bunları soramazsın dedi. Biz çıktık yola arkadaş yaralandı, ben arabamla getirdim dedi. Hemşire sizin bu ambulansla gelme ihtimaliniz yok dedi. Ve çocuk “ben sizin o şerefsizlerden olmadığınızı nereden bileyim, bu arkadaşı size teslim etmem, hastaneye gidene kadar geleceğim yoksa benim ölümümü çiğnemeniz lazım” dedi ve bana hastaneye kadar eşlik etti.

KURMAY BİNBAŞI, İKİ TANE TEK ATIŞ ATIP BENİ VURDU”
Bir çılgın Türkler terimi vardır ya, ben gece bunu yaşadım. Kurmay Binbaşı, iki tane tek atış atıp beni ve Fahrettin abiyi vurduktan sonra şunu yaşadım: Biz tank ve asker görürüz diye öne geldik ve bizim önümüzde bir kişi daha yoktu. Ama arkamızda bin, bin 500 kişilik bir grup var. Bunlar büyük ihtimalle uzaktan bizi görüyorlardı. Biz gece karanlığında göremiyorduk. Biz 5 kişiydik. Bizi büyük ihtimalle arkadaki o ekibi yöneten, organize eden biri sandı. O iki artıştan sonra beni ve Fahrettin abiyi vurduktan sonra insanlar çaresiz. İnsanlar kanunsuz emir diyorlar ama ben NATO askeriydim Hırvatistan’da, Bosna Hersek’te kaldım 12 ay. Kanunsuz emiri ben 15 Temmuz’da duydum, bir er olarak. Herkes bilir ki askerde komutan bir emir verdiği zaman onu asker yerine getirmekle mükelleftir. O yüzden erlerle alakalı içimde hiçbir kötü duygu yok. Onlar bizim askerimizdir. Böyle bir hataya başlarında ki komutanlar yüzünden düştüklerini düşünüyorum. Aralarında da varsa o komutanlar gibi kafaları olanlar onları ayrı tutarım. Erler için benim içimde hiçbir kötülük yoktur. Onlar kınalı kuzudur, peygamber ocağıdır.

BEN EŞİMİ EVDE BIRAKTIM HELALLEŞTİK”
Böyle hikâyeler çıktıkça hem Türk milletine, hem vatanına başındaki insanlara daha bir tutkuyla kimsenin seni yolda bırakmayacağı olgusunu anlıyorsun. Benim için paha biçilmez bir keyif böyle şeylere şahit oluyor olmak. Bize nasip oldu. Sonuçta herkes o gün bu ülke için birçok şeyinden vazgeçti. Ben eşimi evde bıraktım helalleştik. Telefon arka cebimdeydi. Vurulduktan sonra bir daha göremedim telefonumu. Eşimi arayamıyorum. Şişlideyken kuru yemişçiye su almaya girdim. O ara aradı beni. Köprü de insanları vurmaya başladılar, dikkat edin dedi. Çünkü o da çıkmak istedi benimle eğer ben onu o gün çıkarmış olsaydım ya ben onun sağında olacaktım ya da o benim. Fahrettin abiyle biz omuz omuzaydık. Mutlaka ikimizden biri şehit olurdu. Bide biz köprüye gitmek için çıktık. O polis memuru yönlendirince TRT’ye girmiş birlik olalım diye. Biz köprü de de en başta olacaktık. Büyük ihtimalle Allah bize şehitliği nasip edecekti. Ama gaziliği nasip etti. Bir daha böyle bir şeye kalkışırlarsa inşallah şehit oluruz. Şimdi isterse kalan bütün generaller hain olsun, artık her birinin kafasına sıkacak binlerce Ömer Halisdemir var bunu da böyle bilsinler.

BAKAN BİLE ARADI, SORDU AMA…”
Ben kahraman şehrimize layık olmak için aslanlar gibi ölümü göze aldım ama aynı özeni Kahramanmaraş’ın tek bir bürokratı, siyasetçisi bu evladına sahip çıkmadı, bırak sahip çıkmayı tek bir telefon bile etmediler. Bu benim nezdimde çok büyük bir ayıptır. Ben işin şöhret kısmında değilim. Hiçbir zaman böyle bir amacım olmadı. Allah’a şükür benim çalıştığım güzel bir işimde var. Yalnızca o gecede bir Kahramanmaraşlı olarak verdiğim mücadeleden ötürü sadece hatırlanmak istedim. Ancak bu hatırlanmayı 3 yıldan bu yana Kahramanmaraşlı hiçbir yöneticiden göremedim. İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu bile onca yoğnluğunun arasında beni ziyaret edip telefon açıp halimi hatırımı sorarken, Kahramanmaraşlı yöneticilerin bu tutumu beni derinden üzüyor ve kırıyor.”

Editör: Mahmut Beyaz