(devamı)

17- Millî Mücadele konusunda kimler, hangi gerekçelerle karşı duruş sergiliyordu?

Cevap: Mutasarrıf Ata Bey başından itibaren Millî Mücadele fikrine taraftar değildi. Ayrıca şehrin eşrafından az da olsa karşı olanlar vardı. Bunların en meşhuru Bayazıtoğlu Abdulkadir Paşa ve kardeşi Şükrü Bey idi. Bunların millî mücadeleye karşı oluşlarının sebebi, Ermenilerin şehirde katliam yapacağı ve masum sivillerin çok zarar göreceği endişesi idi. Devletin tükenmiş olması, orduların dağıtılmış olması ve işgal kuvvetlerinin güçlü ve acımasız oluşu sebebiyle, tüm yurt genelinde bu şekil düşünen bir hayli sayıda insanımız da mevcuttu. Bu sebeple İstiklâlci ve mandacı düşünceler, o dönemde tüm Türkiye’de en önemli görüş ayrılıklarını oluşturuyordu.

18- Abdal Halil Ağa Meselesi nedir?

Cevap: Fransızların gelişi Ermeniler için büyük sevinç kaynağı oldu. İngilizlerden bulamadıkları desteği Fransızlardan görecekleri konusunda hiçbir endişelerinin olmaması dolayısıyla büyük bir karşılama hazırlığına giriştiler. Çok sayıda Fransız ve Ermeni bayrağı, renkli kurdeleler, çeşit çeşit yemekler hazırlandı. Ermeni kızları karşılama için özel giysilerle hazırlıklar yaptılar.

Bu süreç içerisinde Maraş Ermenilerinin lideri Agop Hırlakyan’ın oğlu Setirek Hırlakyan, şehrin en meşhur davulcubaşısı Abdal Halil Ağa’yı on madeni lira teklifi ile Fransızların gelişi sırasında karşılama korteji içerisinde davul çalmak üzere tutmak istediyse de, kesin bir red cevabı aldı. Halil Ağa’nın meşhur; “Din kardeşlerimin bağrına çomağımı vuramam” cevabıyla sinirlenen Setirek, Halil Ağa’yı tehdit ederse de, “beni parça parça etsen, davulumun kasnağını altınla doldursan yine gitmem” cevabıyla tarihe geçen bir hamaset ve asalet örneği göstererek Ermeni’nin hevesini kursağında bırakmıştır.

Halil Ağa bununla da kalmamış, Maraş’a gelen Fransız komutanının misafir kaldığı Hırlakyan’ın evinin karşısına düşen Şişman Hacı Ahmed Ağa’nın toprak damında kirveleriyle beraber Ermenilere nazire olarak davul ve zurna çalmışlar, buna eşlik eden Türkler halay çekip, naralar atarak Ermeni ve Fransızlara gözdağı vermişlerdir.

19- Fransızlar Maraş’ı ne zaman ve ne şekil devraldı? Gelişlerinde neler yaşandı?

Cevap: İlk Fransız öncüleri 29 Ekim 1919’da Yüzbaşı Jolly komutasında bir tabur ve süvari müfrezesi ile bir makinalı tüfek bölüğünden oluşan küçük bir birlik olarak gelip, İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanı ile görüştüler.

30 Ekim 1919 Çarşamba günü ise asıl kuvvetleri gelerek şehri resmen işgal ettiler. De Fontzine komutasındaki işgal kuvveti 1000 Fransız, 400 Ermeni Lejyonu ve 500 Cezayirliden oluşuyordu. Sonraki zaman içinde gelen kuvvet ve askeri malzemelerle şehir içinde Fransız ve Ermeni kuvvetlerinin sayısı iyice artmıştır.

Fransızlar daha şehre gelmeden etrafa dehşet saçmaya ve gözdağı vermeye başlarlar. Yol üzerindeki Şerefoğlu ve Çakıroğlu köylerini keyfi makinalı tüfek ateşine tutan Fransızlar, ikindiye doğru Şeyh Adil mevkiinden şehre giriş yapar. Ermeni karşılama komitesinin büyük sevinç gösterileri ile karşılanan Fransızlar, yol boyu damlara çıkmış kadınlı erkekli Ermenilerin alkışları ve tezahüratları altında Amerikan Kolejine giderler. Bu arada şehirdeki Ermeniler de Türklere aleni küfür ve hakaretlerle taşkınlıklara ve Fransız askerleriyle birlikte şehirde devriye gezmeye başlarlar. Fransız kuvvetleri içerisinde bulunan çok sayıdaki Ermeni lejyonu, yerli Ermenilerin cesaretini büsbütün artırır.

20- Uzunoluk Hadisesi (Sütçü İmam Olayı) ne zaman, nasıl gerçekleşmiştir?

Cevap: Fransızların gelişinin hemen ertesi günü olan 31 Ekim 1919 günü Uzunoluk Hadisesi (Sütçü İmam Olayı) meydana gelir. Bu olay, Fransızların gelmesinden sonra şehir merkezindeki ilk ciddi hadisedir.

Düşman, işgalin ertesi günü küçük gruplar halinde ve silahlı olarak şehri dolaşmaya başlar. Etraftaki Türklere saldıran ve tahrik eden bu gruplar, yollarda rastladıkları peçeli kadınlara; “Burası artık Türklerin değil, Fransız memleketinde peçe ile dolaşılmaz” diye saldırılara başlamıştır. Birkaç yerde meydana gelen bu sataşmalar, çok büyümeden atlatılmış ise de, Uzunoluk’ta meydana gelen hadise fitili ateşlemiş ve Sütçü İmam’ın tabancasından çıkan kurşun Maraş İstiklâl Harbinin simgesi ve ilk kurşunu olmuştur.

İkindiden sonra kışlaya doğru gitmekte olan Fransız kıyafetli yarı sarhoş Ermeni askerleri Uzunoluk Hamamı civarında rastladıkları Türk kadınlarına saldırarak, birinin peçesini yırtıp taciz ederler. Kadın ve çocukların feryadını duyan Kel Hacı’nın kahvesindeki Müslümanlar olay yerine seğirterek engel olmaya çalışırlarsa da, silah çeken Ermeniler Çakmakçı Said’i ve Gaffar Kabul oğlu Osman’ı yaralarlar. Ağır yaralanan Çakmakçı Said daha sonra şehiden vefat eder. Mescid üzerine çıkan Zülfikar Çavuş oğlu Hasan da kurşunlanarak şehîd edilir.

Azgın Ermeni eşkıyasına nasihat kâr etmediğini gören ve aynı zamanda Uzunoluk’taki caminin müezzinliğini de yapmakta olan Sütçü Hacı İmam, dükkânından getirdiği tabanca ile ateş ederek Ermenilerden birini yaralar, diğerleri kaçar. Yaralanan Ermeni, Kalealtı Kilisesine götürülürse de orada ölür. Ermeniler ölen Ermeni için üç gün kiliselerde çan çalar.

21- Olaydan sonra Sütçü İmam ne yapmış ve şehirde hangi gelişmeler yaşanmıştır?

Cevap: Sütçü İmam, olayın hemen ardından Ahır Dağı üzerinden Bertiz köylerine gider. Giderken İncebel’de bir Fransız devriyesi ile karşılaşırsa da, olaydan haberi olmayan Fransızlar, Sütçü İmam’ın silahına el koyarak salıverirler. Fransızları atlatan Sütçü İmam, Bertiz-Ağabeyli köyüne geçmeyi başararak, orada Muharrem Bayezıd kuvvetlerine katılır.

Uzunoluk hadisesinden hemen sonra olay yerine gelen bir İngiliz devriyesi, olayı öğrendikten sonra orada bulunan Ermenileri alarak karargâha götürürler. Fransızlar hükümete baskı yaparak Sütçü İmam’ın yakalanmasını isterlerse de, netice alamazlar. Bu olayı bahane eden Fransızlar, Müslümanların ellerindeki silahları toplamaya başlarlar.

22- Uzunoluk Hadisesinin kahramanı Sütçü İmam’ın Maraş İstiklâl Harbindeki yer ve önemi nedir?

Cevap: Bu olay, taşkınlık ve fiili saldırılarını artıran Ermenilerin hadsizliğine meydan verilmeyeceğinin ilk sinyalidir. Bu sebeple bu ilk kurşun millî mücadelenin de sembollerindendir. Dönemin şartları içerisinde bu iş her baba yiğidin yapabileceği bir cesaret örneği değildir. İşgal altında ve daha her hangi bir teşkilatlanmanın olmadığı, yarınların ne getireceğinin bilinmediği bir ortamda ve üstelik eli silahlı Ermenilere karşı tek başına sıkılan bu silah, büyük bir şecaatle patlamıştır. Ermenileri dehşete düşüren bu hadise, tüm Maraşlı için de cesaret kaynağı olmuştur. Bu sebeple bu olayı istiklâle giden yolda ilk ve sağlam adımlardan biri olarak ifade etmek yanlış olmayacaktır.

23- Ermeniler olayın intikamı için neler yaptılar?

Cevap: Uzunoluk Hadisesine bakıldığında aslında Ermenilerin yaptıkları şenaatlerin karşılığının az bile verildiği görülür. Gün boyu şehrin çeşitli yerlerinde taşkınlıklar yapan Ermenilerin, ellerini kadınların örtülerine uzatma cüretini göstermeleri yaptıkları fenalıkların en kötüsü idi. Ayrıca o gün Uzunoluk’ta iki Müslümanı öldürüp, birini yaralamış olmalarının karşılığını az bile almışlardı.

Bu hakikate rağmen intikam hırsıyla gözü dönmüş bu caniler, Sütçü İmam’ı bulamayınca acısı dayısının oğlu zavallı Tiyeklioğlu Kadir’den çıkarmışlardır. Ertesi gün Kadir’i ele geçiren Ermeni eşkıyası, zavallıyı ellerini arkadan bağladıktan sonra kulak, burun ve azalarını kesip, boğazladıktan sonra Şeyh Adil’e atarlar. Bu halde bulunan bu mazlum şehîdin cenazesi, hükümete getirilerek ahaliye gösterilir ve tarihe bir delil olması niyetiyle tabut içerisinde fotoğrafı çekilir. Mutasarrıf Atâ Bey, “isyan mı çıkaracaksınız” diyerek bu teşhir ve fotoğraflamaya engel olmaya çalışmıştır.

Sonraki günlerde birkaç Müslümanın daha feci şekilde işkencelerle şehîd edilmiş cenazeleri bulunur. Tüm bu hadiseler şehirde teşkilatlanma düşüncesinin iyice yerleşmesine ve taraftar bulmasına sebep olur.

24- Mutasarrıf Atâ Bey süreçte nasıl bir yol takip etmiş ve Maraş’tan ne zaman ayrılmıştır?

Cevap: Mutasarrıf (Vali) Atâ Bey aslen Niğde eşrafındandır. Maraş’ta vazife yaptığı dönemde maslahatı gözeten bir tutum sergilemiştir. Herhangi bir direniş ve mücadelenin fayda getirmeyeceğine, daha vahim neticelere yol açacağına inanarak işgal kuvvetleriyle iyi geçinmeye çalışmıştır. Bu sebeple başından beri milli mücadeleye karşı bir tutum sergilemiş, kaledeki Türk Bayrağının indirilmesine engel olamamıştı. Bu arada da Osmanlı Parlamentosuna Niğde mebusu olarak seçildiği için, Bayrak Hadisesinden kısa süre sonra 6 Aralık 1919’da Maraş’tan ayrılarak İstanbul’a gitmiş ve yerine Tahrirat Kâtibi (Yazı İşleri Müdürü) Cevdet Bey’i mutasarrıf vekili olarak bırakmıştır.