Uzun süredir kulağımıza gelen, yıllardan beri hazırlıkları süren hani bir kamu personel yasa tasa tasarısı mevcut. Anlatıldığına göre, çalışan ile çalışmayanı ayrılacak, devlet bürokrasisinin o hantal yapısı ortadan kaldıracak, çalışana çalıştığı kadar hakkı verilecek, hem çalışanı hem devleti mutlu edecek bir tasarı bu. Ancak ne hikmetse yıllardan beri bir türlü çıkmadı.

Kamudaki mevcut durum, ve mevcut inanış tamda şu şekilde; düşünme, çalışma, konuşma, fikir beyan etme, kendini geliştirme, sosyoloji okuyup ta insan bilim, psikoloji okuyup ta insan psikolojisi, işletme iktisat okuyup ta ekonomiyi bilme, öğrenme. Hem bak bilen ile bilmeyenin ne farkı var. Kimisi yatar akşama kadar, kimisi aklını zihnini, bedenini işine verir. İkisi de aynı maaşı alır. Çalışan ile çalışmayan arasında hiçbir fark yok. Hem bak unutma, yöneticiler daima işi zeki çalışana verir. Daima iyi zeki ve çalışkan emekçiler çalışır/ezilir. Gel sen aptal ol. Sakın ha görevde yüksel/me.

Peki bu yerleşik kanıyı yıkmanın, gerçek anlamda bunu yapmanın yolu illaki yeni yasalar, köklü personel reformları yapmak mı? Kamu çalışanları nasıl daima canlı ve dinç tutulur? Çalışanın daima kendisini yenilemesi nasıl sağlanır? Çalışan daha donanımlı, bilgili, daha eğitimli, girişimci bir ruh halinde nasıl tutulur? Üstlerinden Ölü toprağı nasıl kaldırılır?

Düz mantık aslında . İçlerinden başarılı olanları ödüllendiririz, görevlerinde yükseltiriz. Bunu da sık sık yapacağımız adil sınavlar ile çalışanlarda o şevk ve heyecanı daima canlı tutarız. O zaman bakın bakalım tembel, donanımsız çalışan kalıyor mu? Görevde yükselmek, bu hakkı edinmek bir lütuf değil aslında, tamamen insancıl bir haktır. Ters mantığın uygulandığı, bu hakkın verilmediği özel yada kamuda çalışan milyonlarca insan mevcut. Örnek mi;

Yalnızca Resmi polislerin görev yaptığı algısı bulunan Emniyet teşkilatının 15 bini aşkın sivil personeli mevcut. Ve içlerinde bu teşkilatta 25. Yılına doldurmuş, gerçek anlamda hiç görevde yükselme sınavı görmemiş çalışanlar mevcut.

İnsanoğlunun nasıl ki doğasında mevcut olan daima yükselme, ileri gitme, daha iyisi, çok daha iyisi olma gayret ve azmi, kamu kuruluşlarına geçince birkaç yıla kalmaz yakıtı bitmiş araç gibi teklemeye başlıyor. Çalışan ile çalışmayan arasında fark olmaması, bilakis çalışan, zeki ve kendini geliştiren memurun daha fazla ezilmesi. Bu artı özelliklerinden dolayı pozitif ayrımcılık görememesi neticesi, zamanla yaptığı işe saygısı, sevgisi ve ilgisi kalmıyor, köhnelenmiş, hantallaşmış devlet bürokrasisinin bir parçası olup çıkıyor.

Sistem maalesef personeli görevde yükselmeye teşvik ve yönlendirme değil, bilakis karşılarında duvar gibi duran “Sakın Ha Görevde Yüksel/me” telkin, mecburi seçenek ve diktasından ibaret.

Daha basit bir ifade ile; ilkokul mezunu olarak, çaycı konumu ile girdiği bir kuruma giren kişi, lise ve üniversiteyi bitirdiğinde , şeflik ve uzmanlık sınavına girebilmeli, bu unvanları alabilmelidir. Mavi çaycı gömleği ona çok yakışmış olabilir. O gömleğin içindeki beden, o bedeni taşıyan beyin hak ettiği unvanda olmalıdır.

Çalışanlarımıza Görevde Yüksel/me emrivaki beyin subutluğundan ziyade , Görevde Yükselme insani hakkının tanınması gerekir. Görevde yükselmek insani bir haktır.