26 Ağustos Çarşamba günü büyükşehir belediye meclisi toplantısı için Maraş’ta bulunan Mahmud Toğuz Beyden bir randevu talep ettik. Sağ olsun bizleri kırmadı ve toplantı sonrası belediyedeki odasında geç vakte kadar babası merhum Gazi Arslan Bey hakkında derin ve zevkli bir sohbete yelken açtık. Değerli büyüğüm ve “Maraş’ın Fahri Valisi” lakaplı eski Marmara Oteli sahibi Nuri Altıparmak ağabeyim bize ön ayak oldular. Nuri abi, Avukat Mehmed Abama Bey ve kıymetli tarihçi dostum Dr. Yasin Kozak Beyle birlikte biz sorduk Mahmud Bey cevapladı…

                Arslan Bey’e derin muhabbet ve şükranlarımızı belirterek başladığımız sohbetin daha başında Mahmud Bey; “Her ne kadar Arslan Beyin oğlu olsam da, onun ötesinde tüm Kahramanmaraşlılar gibi benim de kahramanımdır ve bu hususta ona yakınlığım sizlerle aynı mesafededir” diyerek söze başladı. Bundan sonra Mahmud Beye sorduğumuz cevaplardan Arslan Beyle ilgili aldığımız çok bilinmeyen hususları bu satırlara taşıyarak tarihe kalıcı notlar düşürmeyi uygun buldum. Şöyle ki;

  • Arslan Beyin soyu Kuzey Kafkasya’daki Asetin (Oset) Kabilesine dayanıyor. Bugün Osetler Kuzey ve Güney Osetya diye ikiye ayrılıyor. Kuzey Osetya Müslüman, güney ise Ortodoks Hristiyan. Arslan Beyin mensubu bulunduğu Toğuzata Kabilesi Müslüman Kuzey Osetya’dan. Onların ise kökeni Kafkasya’nın kadim halklarından “Alanlara” dayanıyor.
  • 1843 yılında Rus Çarlığının hâkimiyetine giren Asetinler, 1864 yılındaki Kafkasya Kıyamına temsili olarak sayıları 150’ye yaklaşan bir atlı birlik gönderirler. Bu birliğin ancak 1/3’ü Rus çemberini yarmayı başararak yurtlarına dönerler, diğerleri şehid olur.
  • Asetin geleneğinde harpte şehid olan için ailesi ağlamazken, sağ dönenlerin aileleri sevinç gösterilerine girmezmiş. Hatta savaştan sağ çıkan sahipsiz atlar, savaş kahramanlarına hediye edilirmiş. Güçlü ve etkileyici bir gelenek…
  • Arslan Beyin Şeyh Ali Sezai Efendi ile olan teşrik-i mesaileri kendisinin ilk tahsil yıllarına kadar uzanıyor. İlk medrese tahsilinden itibaren Ali Sezai Efendi ona aynı zamanda hoca olmuş. Günü geldiğinde Şeyh Efendi; “oğlum sana benim dini ilim olarak verebileceğim fazla bir şey kalmadı. Halep’e git, orada ilim tahsiline devam et” diyerek Halep’e gönderir.
  • İlim için gittiği Halep’te gördüğü teşviklerle emniyet teşkilatına yönelen Arslan Bey polisliğe intisâb eder. Polislik mesleğine geçişte küçük yaşta iken kaybettiği babasının mesleği de belirleyici oluyor. Babası jandarma çavuşuymuş.
  • 2 metre 2 cm’lik boyu, asaleti, kıvrak zekâsı, gözü karalığı ve vatanseverliği kısa sürede yükselmesini sağlarken Kuşçubaşı Eşref Beyle tanışıklığına da kapı aralıyor. Kuşçubaşı Eşref Bey modern Türk istihbaratının temeli olan “Teşkilât-ı Mahsûsa”nın lideri. Arslan Bey her ne kadar Teşkilât-ı Mahsûsa ile bir bağlantısından bahsetmese de, kuvvetle muhtemel teşkilatın mühim bir ferdi!
  • Arslan Bey, Mondros’tan itibaren kurtuluş çarelerinin arayışı içinde. Bunun yolunun da mutlaka teşkilâtlı bir direnişten geçtiğini çok iyi idrak ediyor. Yani sıkı bir Kuva-yı Milliyeci…
  • Her ne kadar Mutasarrıf Ata Bey “komitacı mıdır, nedir” diyerek kendisinden çok hazzetmese de Yüzbaşı Mahmud’la sıkı bir ilişkisi var ve çok zaman hükümet dairesinde ikamet ediyor.  
  • Zaferden sonra hem şehrin yeniden imarı hem de Antep mücadelesine destek için Maraş ahalisinin maddi yardımlar topladığı ve bunların buğday ölçülen ve “çelik” tabir edilen ölçü kaplarına biriktirildiğini söyleyen Arslan Beyi bu süreçte en çok hislendiren görüntü; bazı kadınların yardım için kulaklarındaki küpeleri çıkarmak yerine, çekip kulak memelerini yırtarak verdikleri olmuştu.
  • Zaferden sonra kısa bir dönem Ankara’ya mebus olarak giden Arslan Beyle karşılaşan Meclis Başkanı Gazi Mustafa Kemâl’in;  “Maraş’tan ismen bir arslan bekliyorduk, gelen cismen de bir arslanmış” sözü tarihe geçen bir cümle olur.
  • Bir mücadele adamı olan Arslan Bey için Maraş’ta Fransız ve Ermenilere karşı verdiği mücadele fıtratının bir gereğiydi. Ancak İstiklâlden sonraki yeni dönemde yaşadıkları bir arslanın kafese konmasından farksızdı onun için. Ankara’da mebusluktan izinsiz ayrılmasından sonra Terakkiperver Fırkaya taraftar olmasının bedelini çok ağır ödeyecekti.
  • İzmir suikastından sonra İstiklâl Harbinin büyük komutanları gibi o da yargılanmaktan kurtulamaz. Erzincan’da gezici İstiklâl Mahkemesinde yargılanır. Üstelik kendisini yargılayan mahkemenin 3 Ali’sinden birisi Maraş Harbi’nde birlikte mücadele verdikleri Kılıç Ali idi. Bu mahkemeden 15 yıl göz hapsi ile yakasını ancak kurtarır. Çiftliğine döner.
  • Gazi Arslan Bey ne kadar incinmiştir, bilemiyoruz ama Kahramanmaraş’ın çocukları olarak bizleri en fazla inciten husus ona 2.Dünya Savaşı yıllarında reva görülen muameledir. Savaş yıllarında çıkarılan “Varlık Vergisi” sebebiyle zor günler geçirir. Gayrimüslimlere %40, Müslümanlara %30 oranında konulan bu verginin 1 ay içinde ödenmesi istenir. Zaman çok kısa istenen meblağ çok büyüktür. Savaş bahanesiyle ülke genelinde mülkiyetlerin el değiştirmesini hedefleyen çok ciddi bir adımın atıldığı su götürmez bir gerçektir. Ödemekte zorlanınca kendisine vergi karşılığı Aşkale demiryolu inşaatında çalışma teklifi getirilir. Neticede başta Göksun’daki Arslan Bey Çiftliği olmak üzere arazilerinin büyük kısmını yok pahasına satıp vergiyi öder! Kim bilir, belki de birileri (Türk kimliği taşıyan derin Ermeniler!) Maraş’ı kurtarmasının intikamını ondan bu şekilde aldılar.
  • Siyasetle son ciddi teması da Millet Partisi ile olur. Fevzi Çakmak tarafından kurulan Millet Partisinin Kahramanmaraş il başkanlığını yapar. Bu parti de 1954’te laikliğe aykırı politikaları gerekçesiyle Ankara Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 1954 yılında kapatılır.

Son olarak sohbeti bitirip kalkerken Mahmud Bey bizleri iliklerimize kadar titreten başka bir hatırayı söyleyiverdi: Maraş Harbi günleridir. Arslan Beyin postallarının uçları sökülmüş ve ayrılmış durumdadır. Arslan Bey zaman zaman sokaklardaki siperleri kullanarak karargâhından başka mıntıkalara geçmektedir. Bunlardan biri de Fatmalıoğlu Derviş’in Kayabaşı’ndaki evidir. Belki de oraya giderken “Tabakların Şeyhi” ile karşılaşır. Tabaklar Şeyhi Şirikçi ailesindendir. Ona postallarını göstererek diktirmek istediğini söyler. Tabaklar şeyhi “sana yeni bir postal hazırlayalım” der. Ancak koca dev belki de ilk kez burada literatüre geçen ve büyüklüğüne yakışan şu sözleri söyler;

“Gerek yok. Eğer biz bu harbi kazanırsak bize postal çok, yok eğer kaybedersek postala da ihtiyacımız yok!”

Mahmud Beyle söyleşimiz bu yazı boyutunu çok aşıyor. Şimdilik bu kadar yeter. Bir başka zaman yine yazarız inşallah. Gazi Arslan Beyin şahsında tüm İstiklâl Harbi şehid ve gazilerimizi rahmetle yâd ediyoruz.

Selam hidayete tabi olanların üzerine olsun.