21 Ekim Çarşamba günü Büyükşehir Belediye Meclisi toplantısı akabinde yine Mahmud Toğuz Beyle bir araya gelme imkânı hâsıl oldu. Nuri Altıparmak ağabeyim ve Dr. Yasin Kozak Beyle birlikte Mahmud Beyin hafızasını zorlamaya başladık.

Sağ olsun kendileri büyük bir tevazu içerisinde ve mevzuya ilgimizden büyük bir memnuniyet duyuyor. Ağzından çıkan her cümlenin her bilginin tarihe not düşürüldüğünün farkında ve sorumluluğunda. Bu sebeple her bilgi ve kelimeyi titizlikle seçiyor. Tüm bunların hem Gazi Arslan Beyin biyografisinin zenginleşmesinde, hem Maraş İstiklâl Mücadelesinde, hem de tarihimizin kaynakları içerisinde literatüre girip, araştırmalara kaynak teşkil edeceğini çok iyi idrâk ediyor. Bizim hissemize de tüm bu bilgilerin toparlanıp, ilim dünyasına kazandırılmasına vesile olmak şerefi düşüyor. Şimdi, Mahmud Beyden dinlediklerimizi derli toplu bir şekilde aşağıda sunmaya başlayalım:

Öncelikle Mahmud Bey, kendisini çok mutlu eden bir gelişmeyi bizimle paylaşarak sohbeti açtı. Malum olduğu üzere kendilerinin mensup olduğu kabilenin adı “Toğuzata”. Soyadı Kanunu çıktığında Arslan Bey “Toğuzata” soy ismini almak ister. Ancak dönemin nüfus memurları “olmaz” der. Gerekçe; Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemâl’e kanun ile “Atatürk” soy ismi verilmiştir ve “Ata” ismini başka bir kimsenin almasına müsaade yoktur. Bu sebeple Arslan Bey mecburen “Toğuz” ismiyle yetinmek zorunda kalır.

Mevcut hukuki zemin ise “Toğuzata”ya izin veriyor. Ayrıca bir defaya mahsus olmak üzere mahkeme kararı olmaksızın nüfus müdürlüklerine müracaatla soy isim değiştirilebiliyor. Mahmud Bey de soy isimlerinin “Toğuzata” olarak aslî şekliyle değiştirilmesine müracaatından olumlu cevap almış. Şimdi sadece bürokratik sürecin neticelenmesi bekleniyor. Bize de hayırlı olsun demek düşer.

Gazi Arslan Beyin, Millî Mücâdelede tek polis kökenli Kuvâ-yı Millîye komutanı oluşu ona tarih nokta-i nazarında ayrı bir hususiyet kazandırıyor. Hem de Türk İstiklâl Mücâdelesi’nin ilk zaferini Maraş’ta kazanan komutan olarak tarihe ayrıca not düşürüyor. Kahramanmaraş Emniyet Müdürlüğü de bu hususun farkında olarak yeni il emniyet müdürlüğü binasının içerisine “Başkomiser Ali Arslan (Bey) Toğuzata” ismiyle dev bir fotoğrafının ve biyografisinin olduğu bir köşe yaptırmış.

Toplumsal olaylarda kullanılan TOMA’lardan birine de “Arslan Toğuzata” adı verilmiş. Emniyet müdürlüğümüzü Gazi Arslan Bey konusundaki bu hassasiyeti dolayısıyla ayrıca tebrik ediyoruz.

Mahmud Beyin en çok dikkatini çeken hususlardan bir tanesi, Maraş’ta askeri ve sivil erkânın (Mutasarrıf Ata Bey hariç) Arslan Beyin emrine girmekte tereddüt etmemeleri oluyor. Başta Yüzbaşı Çerkez Mahmud Bey olmak üzere hepsinin üst rütbeli bir komutana tabi oluyorlarmış gibi itaat etmeleri ve ona destek olmaları gerçekten hayret-i mucîb bir durum. Hatta şehirdeki polisler de aynı şekilde Arslan Beyin emrine itaatte tereddüt göstermiyorlar. Zülkadiroğlu Tahir Bey bu polislere sadece bir örnek. Sivas tarafından bölgeye Kuvâ-yı Milliye komutanı olarak atanan Kılıç Ali’ye bile direktifler veren bir Arslan Bey portresi ile karşı karşıyayız.

Mücadelenin mühim simalarından merhum Fatmalıoğlu Derviş’in 1 heybe dolusu Reşad Altını ve 40 kadar silahlı çeteyi Arslan Bey’e teslim etmesi sivil eşrâfın tavrının en güzel misâllerinden birisi.

Yine dikkat çeken hususlardan birisi Arslan Beyin, harpten önce zaman zaman şehir dışına çıkarak dışarıdan silah getirmesidir. Maraşlılar, “Arslan Bey bu silahları nereden buluyor” diyerek hayret edermiş. Bilindiği üzere Maraş İngilizler tarafından işgale uğramadan önce, Maraş’ta bulunan askeri cephane ve silahlar Ceyhan Nehrinin batısına aktarılmış ve bilahare Kayseri yakınlarına kadar götürülmüştü. Tahminime göre bu silahlardan istifade edilmiş olabilir.

Ayrıca 1.Dünya Savaşının sonlarına doğru Enver Paşa’nın emriyle Anadolu’nun çeşitli yerlerine silah ve cephane istiflenmeye başlanmıştı. Harbin gidişatının pek de iç açıcı olmayışı ve mutlak bir yenilginin görünmeye başlaması, Osmanlı Genel Kurmayını ileride gerçekleşmesi kuvvetle muhtemel bir Anadolu savunması için tedbir almaya itmişti. Bu sebeple yurdun birçok yerinde gizli silah ve cephane depoları oluşturuldu. Belki de Arslan Bey, bu kaynaklardan da istifade etmiştir.

Burada en mühim soru, Arslan Beyin hangi yetki ve etki ile bunları başardığıdır? Yazı dizimizin başından beri olduğu gibi izler bizi tek bir adrese götürüyor. Tahminlerimize göre vereceğimiz tek cevap var, o da “Teşkilât-ı Mahsûsa” bağlantısı olduğudur.   

Harpte en mühim unsurlardan birisi sıhhiye hizmetleridir. Bilindiği üzere Maraş’ta bir Alman Hastahanesi var ve o da Fransız ve Ermenilerin elinde. Hatta Bababurnu Muharebelerinde yararlanan Muallim Hayrullah Bey bir ara tedavi için bu hastahaneye getirilirse de buradan cenazesi çıkar. O dönem Maraşlılarının, Muallim Hayrullah Beyin Ermeni Doktor Artin tarafından zehirli iğne ile şehid edildiğine dair zann-ı galipleri var. Bu sebeple sıhhiye hizmetlerinde kullanılacak bir Kuvâ-yı Milliye hastahanesine ihtiyaç duyuluyor. Bu amaçla hastahane olarak kullanılan binada Haldun Bey isimli bir doktor hizmet veriyor. Arslan Beyin hatıralarında da bahsettiği Doktor Haldun Beyin adının Kahramanmaraş’ta bir hastahaneye verilmesi ne güzel olurdu.

Arslan Beyin babası jandarma olarak Elbistan’da hizmet verdiği için, bölgeyi iyi tanıyor. Kendisinin de medrese tahsilinin bir kısmı Elbistan’da gerçekleşmiş. Bu sebeple Elbistan’ı ve Elbistanlıları iyi tanıyor. Onlar da Arslan Bey’i Elbistanlı olarak kabul ederlermiş.

Harbin son günleridir. 8 Şubat günü Nakıpzâde Mehmed Ağa komutasında 300 kişilik bir Elbistan çete birliği Maraş’a ulaşır. Arslan Bey bu birliği Cancık bölgesine yerleştirerek Kışla yönüne cephe tutturur. Mahmud Beye göre Elbistan’dan gelen bu birliğin içinde milletvekilimiz Mahir Ünal Beyin dedesi de bulunmaktadır. Bir milletvekilimizin dedesinin çete olarak Maraş Harbine katılmış olması bizi ziyadesiyle sevindirdi.

Arslan Bey sadece karargâhta harbin sevk ve idaresini gerçekleştirmekle yetinmiyor, gerektiğinde elinde silah çatışmalara da katılıyordu. Bunun her halde en meşhuru 11 Şubat gecesi Akdere siperlerinde çetelerle omuz omuza çarpışmasıdır. Bilindiği üzere harbin son 4 günü bir ölüm kalım mücadelesine sahne olur. Albay Norman’ın Aksu üzerinden gelerek Mercimektepe’yi işgal ettiği 8 Şubat’tan itibaren çok zorlu bir sürece girilmişti.

Doğu cephesi çökmüş, çok sayıda çete de harbin kazanılmasından ümidini yitirerek şehir dışına çekilmişti. Ancak inancından ve azminden bir şey kaybetmeyen Arslan Beyin, özellikle Akdere Cephesindeki siperlerden Fransızların ana karargâhı olan kışlayı aralıksız ateş altında tutması cephe hattını koruyordu. İşte bu süreçte Arslan Bey; yanında Katırcı Göv Ökkeş, Makinalı Tüfenk Çavuşu Mitralyöz Hamdi, Çerkez Yahya Hoca, Bayazıtoğlulları Zafer ve Muharrem Beyler olduğu halde bizzat Akdere siperlerine girerek saatlerce çarpışmıştır. Bir vatanı elde etmek ne kadar büyük fedakârlık isterse, onu elde tutmak da en az onun kadar fedakârlık ve gerektiğinde bu uğurda fedâ-yı can ister. Rabbimiz bu aziz vatan uğruna gerektiğinde fedâ-yı can etmek için siperlerde çarpışmaktan imtina etmeyen Arslan Bey ve refiklerini Cennetü’l-Firdevs’le mükâfatlandırsın inşallah.    

Maraş zaferinden sonra, 1.Dönem Büyük Millet Meclisi’ne mebus olarak giden Gazi Arslan Beyin bilindiği üzere meclis faaliyetleri uzun sürmez. O bir saha adamı idi. O bir cephe ve harp adamı idi ve dönem vatan müdafaasının ölümüne yapıldığı bir devirdi. Ona meclisten çok cephede ihtiyaç vardı ve bölgede bir efsane idi. Bu sebeple Maraş Mutasarrıflığı ve Adana askeri komutanlığı “bizim Arslan Beye ihtiyacımız var” talebinde bulununca, mebus olmasına rağmen bölgeye Kuvâ-yı Milliye komutanı olarak tekrar gelerek, 14 ay boyunca vazife yapar. Bu süreç Sakarya Zaferinin ardından Fransa ile imzalanan Ankara Anlaşmasına kadar devam eder.        

Bu dönem Antep Savunmasında da uzun süre Kuvâ-yı Milliye komutanlığı yaptığı herkesin malumu. Ancak yaşadıkları ile ilgili bilgiler maalesef kısıtlı. Bunlardan birisi de Antep-İslahiye arasında bir Fransız taburunun 221 askerini imha ettiği mühim askeri başarısıdır. İnşallah buna ait tarihi vesikalara da zaman içerisinde ulaşırız.

Zaferden sonra sivil olarak Maraş Müdafaa-i Milliye Cemiyeti başkanlığını yürütmekte olan Gazi Arslan Bey, bir ara genelkurmaydan mühim bir heyete konferans verir. Harp Akademileri Komutanı İbrahim Feyzi Mengüç başkanlığındaki subaylara Abarabaşı Kilisesi salonunda tam bir gün boyunca Maraş Milli Mücadelesini tüm boyutları ve stratejileriyle anlatır. Günün hatırasına çekilen fotoğrafla da tarihe not düşürülür.

Gazi Arslan Beyle ilgili bildiklerimizin ulaşılan yeni bilgilerle daha da artacağı aşikâr. İnşallah yeni bilgilere ulaştıkça yayınlamaya devam edeceğiz.

Selam, hidayete tabi olanların üzerine olsun.