Nevres selim-ü pak gelip gitmedir hüner

Yohsa cihana günde bin adem gelir gider

(Bu dünyaya geldiğin gibi temiz ve güzel gelip gitmektir marifet; yoksa bu dünyaya günde binlercesi gelir, gider.)

Yadında mı doğduğun anlar

Sen ağlardın gülerdi alem

Öyle bir ömür sür ki mevtin

Olsun sana hande, halka matem

(Dünyaya geldiğinde ağlıyordun, herkes gülüyordu. Öyle yaşa ki insanlar ağlasın sen gül.)

Türk direnişinin öncü isimlerinden Hasan Tahsin ya da gerçek adıyla Osman Nevres’e (1881-1919) ait olan bu dizelerin bir ekonomi yazısıyla ne ilgisi var diyebilirsiniz. Pek çok mana barındıran bu eser, insana dair düşünülmüş ince duygular içerir. Temelinde insan olan ekonomi ilmi için de bir takım çıkarımlar akla getirmektedir.

***

Günümüzde güçlü bir ekonomi, güçlü devlet yönetimi ile üretken, karlı şirketlerden teşekkül eder ve bunların da en önemli sermayesi insan gücüdür. Makinaları çalıştıran, satışı, teslimatı organize eden, mal tedarik eden, aldığını sattığını kaydeden ve parasını yöneten hep insandır. Her pulun bir anlam ihtiva ettiği adeta bir satranç oyunu gibi işletmelerde görev alan her insanın da ayrı birer sorumluluğu vardır.

***

Kimi personeller vardır ki, onlar varlığıyla diğer çalışanlara örnek olmayı başarabilmiş, çevresini etkilemiş, başka insanların hayatında birşeyleri sorgulatabilmiş ve emek harcadığı organizasyona değer katmayı başarabilmiştir. Kimi personeller de vardır ki varlıkları ile yoklukları arasında bir fark meydana getirememiş ve içinde bulunduğu her ortamdan unutulup gitmiştir.

***

Genelde hatırlanan, yokluklarını hissettiren kişiler, “sıfır”dan “bir” yapmayı başarabilen üretken ruhlulardır. Bu türden kişiler boş işlerle uğraşmaksızın sürekli kendilerini geliştirirler, bolca düşünürler ve neticesinde hem çevresindekilere hem de çalıştıkları işyerine değer katarlar. Böylelerinin varlığı “dünya nüfusu artı bir” hükmündedir. Hatırda kalmayan kişiler ise genelde  “bir”i “bir” olarak devam ettiren kesimdir. Tabii ki düzeni devam ettirecek kişilere de ihtiyaç vardır ama en azından bu kişilerden “eksi bir”i “sıfır” yapmaları, yani yolunda gitmeyen bir şeyi yoluna koymaları beklenir.

***

Değişen dünya koşulları ve ilerleyen teknoloji artık klasik meslekleri yavaş yavaş insanın elinden alıyor. Bireyler işsiz kalmamak adına eskiye nazaran daha çok üretkenliğe yönelmek zorunda kalacak. Yani beyin organımız eskiye göre daha çok çalışmak zorunda olacak, hem de algımızı dağıtacak şeylerin gün geçtikçe sayısının çoğaldığı bu zamanlarda.

***

Konu artık nitelikli lise ya da üniversiteden mezun olmaktan öte bir noktaya doğru gidiyor. Mesleğiniz ister mühendis ister avukat ister doktor olsun hiç fark etmez. Sahip olduğunuz diplomanın son kullanma tarihi para kazanmaya başladıktan sadece 3-4 yıl sonraya kadar. Sonrasında kendinize değer katmayı ihmal ederseniz sıradanlaşma tehlikesiyle yüz yüzesiniz.

***

Akrabalık-dostluk ilişkiniz olan kişiler hariç olmak üzere, öldüğüne üzüldüğünüz, size ilham kaynağı olabilmiş kişileri gözünüzün önüne getirin. Bu bir bilim adamı olabilir, bir siyasetçi ya da bir din adamı da. Eminim hepsinin ortak noktası, bir günü diğerinin tekrarı şeklinde yaşamayıp, rutinden sıradanlıktan uzak durmak olmalarıdır. Yaşanan her bir anın, sizi “öldüğüne üzülecek insan” mertebesine eriştirip eriştiremeyeceğine dair düşünmek en anlamlı olandır.