Yeni icat edilmiş bir şey değil bu. Dün de vardı, bugün de… Yarın ve ertesi günü de olmaya devam edecek. Çünkü sistem öyle… Kimse sisteme rağmen iş yapamaz, kendi kafasından kadro oluşturamaz, takım ve ekip kuramaz, işe alamaz, ihale açamaz.

Sen, ben, biz adrese teslim denildiğinde kargo’yu aklımıza getiririz ilkin. Sipariş verirsiniz, firma çalıştığı kargo şirketi ile ürünü adresinize teslim eder.

Oysa şimdi kargoların huyu değişti, kargaların sayısı arttı.

Hepsi de ‘gak gak’ diyor. Onun için de burnumuz bok’tan kurtulmuyor, arınmıyor!

*

Bir işi birine vereceksiniz, o da sizin takımı tutan fanatiklerden olacak, yoksa kazın ayağı öyle değil, o kadar da ucuz değil bu işler. Oldu mu senin takımı tutana vereceksin ki, adam seni görsün, bilsin, tanısın, sana eyvallah çeksin!

O da eşşek değil ya…

Yukarıda da çeşitlendirmeye çalıştım, adrese teslimlerin dayandığı nokta hep aynı. Sen al gününü gör, ama beni de gör!

Adrese teslimlerin bir de atama versiyonları var.

Dedim ya, çeşit çeşit. Daha çok akademik kadrolarda kayırılacak kişilerin özellikleri tarif edilerek kadro açıklaması yani mesele olan. Senin oğlun, dayının kızı, benim eniştem, falan feşmekanın kayınçosu olmayacaksa, hiç gereği yok!

Maksat utmak, kazanmak değil mi? Kumar masasında hile olmaz olur mu. Kart da çalınır, taş da.. Kumarda hile mübah! Ama nedense kumarhanelerde kazanan hep kumarhane sahibi, yani kahveciler oluyor!

*

Bir yerde, adrese teslim ihale yapılacak örneğin. İhalenin üzerinde kalmasını istemediğiniz firmanın teklif mektubu üzerine çay veya kahve dökersiniz, sonra da içindeki rakamları görüp, karşı tarafa rakamları yazarsınız, oldu sana adrese teslim ihale…

Dürüstlüktü, kul hakkıydı, o iş çoktan bitti, tükendi. Marketlerde bile kalmadı. Vicdanlarda zaten yoktu!

Belediyeye adam alınacak mesela… Ehliyet ve liyakate öncelik değil mi? öyle öğrendik bugünlere kadar. Öyle yazdık, öyle belledik! Liyakati tutmadığı halde, gelmemesi gereken pozisyonlara getirilmiş yüzlerce örnekleri var ülkemde, şehrimde…

Sürüsüne bereket!

Boşver içeridekileri. Onlar bir şey bilmez, onlar bir şey anlamaz, onlar bize yük olmaktan öteye gitmezler!

Tabi, dışarıdan getir, ithal yani. Zaten şehrimizde ihracattan çok ithalat var nasıl olsa! Birkaç tane de genel müdür, daire başkanı getirirsiniz, olur biter!

*

Dürüstlük… Sende… Güldürme insanı koçum!

KPSS’den 90-95 alan atama bekler, lakin elin oğlu, kızı, damadı, gelini 55-60 puanla işe girer. Atama ile yani. Sorsan, ne iş desen, ‘Ankara’da dayım var!’ diyecek!

Ee, hani vicdan, hani kul hakkı?

Ya, aklımızla dalga geçmeyin, bizi keriz, bizi ahmak, bizi dangalak, bizi sersem yerine koymayın isterseniz!

*

Velhasılı kelam dostlar… Diyeceğim şu ki…

Yeter ki gönüller hoş olsun, yeter ki dostluklara zeval gelmesin, yeter ki abilerimiz, ablalarımız mutlu olsun, yeter ki talimat verenler bize aferin çeksin, yeter ki emir kulları rahat uyku çeksin!

Ne vicdanı be!

*

NOT: Size yakın zamanda, NARSİZM’den söz edeceğim. Narsist (yediğimizi narla, içtiğimiz nar suyu ile alakası yok, akrabalık dereceleri de sıafır!!!) kime derler, aşıları var mı, aşı vurulurlarsa tedavileri mümkün mü, pandemi ile uzaktan yakından ilgisi var mı, bulaşıcı mı, maskeye gerek duyulur mu, sosyal mesafe gerektirir mi, sokağa çıkma kısıtlaması işe yarar mı?

Yakında… Bu sayfada…